Two minute…

O kadar etkilenmişti ki anlatırken kendisinden geçiyordu. Türkiye Başbakanı öyle bir “one minute” demişti ki, aklınız durur. Biliyorum, AKP’ye oy vermişliği yoktu. Fakat Türk olmak yeterliydi gurur duyması için… 

Yalnızca mu..? Gazeteler haberi manşete taşırken, o manşeti kesip saklayanları, hatta işyerlerine taşıyıp baş köşeye asanları bile gördüm. Az şey değil; Türkiye Başbakanı, İsrail’e “one minute” demişti. 

Türk Başbakanı “one minute” dedikten ‘ten minute’ sonra, kapalı kapılar arkasında İsrail’e ihale verilmiş olması bile hiç kimsenin umurunda değildi. Netice itibarı ile Türkiye Başbakanı İsrail’i dövmüş, Türk halkı da çok mutlu olmuştu. 

Geçmişinde büyük imparatorluklar bulunan ülke halklarına mahsus bir duygudur bu. Geçmişteki o imparatorluğun gücüne sürekli özlem duyar, o gücü her zaman duyumsamak ister. Nitekim Türk Başbakanı’nın, sık sık Osmanlı İmparatorluğu’na gönderme yapması bir tesadüf yada saplantı değil, tamamen bilinçli bir telkindir. 

Bu sefer Hariciye Nazırı tarafından, elbette Başbakan’ın bilgisi dahilinde İsrail’e “two minute” denildi. Hatta Başbakan’ın, Gazze’ye sefere çıkacağı bile açıklandı. 

Yine çok gurur duyduk, yine Osmanlı damarımıza kan yürüdü. 

Fakat gereksiz bir tedirginlikte oluştu bu kez. İki ülke arasındaki ilişkiler ilk defa bu kadar gerginleşmişti. Akdeniz’de sıcak bir çatışmaya yol açabilir miydi acaba bu durum..? 

Hele ki muhalif basının yazdıklarına bakar mısınız; bu nasıl dış politikaymış, sıfır sorun dedikleri bu muymuş, Türk donanmasının 17 amirali içerideymiş, bir çatışma çıkarsa Türk donanması ne yapacakmış..? 

Türkiye büyük ülkedir; hiç kimse merak etmesin, her hangi bir tehlike söz konusu değildir. Bizim önerimiz; her hangi bir savaş korkusu yaşamaksızın, güçlü ülke egolarını herkesin doyasıya tatmin etmesi, hatta AKP’yi yalnız bırakmayıp, hep bir ağızdan İsrail’e hakaret etmesi. Görülecektir ki, dünya devi Türkiye karşısında İsrail gıkını bile çıkartamayacaktır. Bırakın Türkiye’den özür dilemeyi, tazminat ödemeyi kabul etmesi dahi şaşırtıcı olmaz. 

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi; İsrail’le aramızda yaşanan son gelişmeler, sadece bir ‘two minute’ şovundan ibarettir. İsrail bir şey değil. Başbakanın hızını alamayıp, Amerika’ya, hatta Birleşmiş Milletlere bile posta koyması mümkündür. Çünkü Türk halkının egolarının okşanması, kendinden geçmesi gereken bir döneme giriyoruz. 

Ortada seçim sandığı falan yokken, çok mu uçuk oldu bu iddia..? Mesela ‘one minute’ şovu Anayasa referandumunun öncesine denk gelmiş, dolayısı ile referanduma da bir katkısı olmuştu. “Başbakan böyle bir şov yapacak olsa, ortada sandık yokken değil ardımızda bıraktığımız genel seçimden önce yapardı” demezler mi adama..? 

Evet, gerçektende ortada bir seçim sandığı bulunmuyor. Fakat ortada sandık bulunmamasına rağmen, gerek iktidar gerekse görevi iktidar gemisinin yelkenlerine rüzgar üflemek olan yandaş medya, Türkiye’yi ilan edilmemiş, ancak bir süre sonra muhtemelen önüne getirilecek olan sandığa hazırlıyor. 

Henüz önümüzde bir sandık yokken vurgulamak istiyoruz ki; yarın o sandık önümüze gelecek olursa, bu gün yaşanmakta olan “two minute” şovu üzerine, herkesin bir ‘minute’ olsun durup düşünmesi gerekir. 

Haa..! Az daha unutuyordum. Gazze seferine çıkma niyetinde olan Başbakan’ı, 17 amirali cezaevinde olan Türk donanmasının nasıl koruyacağına dair eleştirilere de değinmeden geçmeyelim. 

Başbakan Gazze’ye gitmek için ne donanmaların korumasına ihtiyaç duyar, nede o donanmanın başında bir Amiral’e. Eğer O Gazze’ye gitmeye kalkışırsa, hiçbir tehlikeye maruz kalmaksızın hedefine ulaşır. Eğer ortada bir tehlike varsa, Başbakan son dakikada gitmekten zaten vazgeçecektir. 

Geçen sefer Mavi Marmara’nın seferine katılacağını açıklayan AKP’li vekiller de öyle yapmamış mıydı..? Dokuz kişinin öleceği sefere katılmaktan, malum olmuşçasına hepsi birden, son dakika da vazgeçmemiş miydi..?