Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ekim '08

 
Kategori
Deneme
 

Üç şey var hayatımda

Üç şey var hayatımda
 

"Üç şey var hayatımda" adlı yazım için.


Üç şey olmalı hayatımda...Üç şey!
Ama o bilindik;
“At – Avrat – Silah” asla değil!...

Tutkularım, tutkularım, tutkularım...
Zira tutkularsız ben bir ‘Hiç’im.

Ayağıma takılanlara, başıma üşüşenlere ancak “ tutkularım” sayesinde direnebilir, üretebilirim ve yolumda ilerleyebilirim.

O nedenle; üç şey olmalı hayatımda;
Tutkularım, tutkularım, tutkularım...

Vatanım öyle güzel ki; “ içinde yaşayanlar olmasa ” dediğim çok oluyor ama...
Tutkuyla sevdiğim; bu cennet, bu cehennem vatan benim ve öyle tutkuyla bağlıyım ki; kovsalar da gidemem...

Nuri Bilge Ceylan, 2008 Cannes Film Festivali'nde kazandığı ödülünü alırken;
“ Tutkuyla sevdiğim, yalnız ve güzel ülkeme...” dedi ya; içim nasıl buruk buruk oldu, anlatamam.

Aklıma; binbir meşakkatle okulunu bitirmiş başarılı bir öğrencinin diploma töreninde; anne- babasını yanında göremeyen, başarısına bile doya doya sevinemeyen, aklı hep geride bıraktıklarında kalan; o öksüz, boynu bükük çocuğun hali geldi...

Yada; hani güzel bir restoranda, güzel bir yemek yersiniz de; ailenizden birileri açtır ve asla burada yemek yeme imkanı yoktur -bunu bilir- biraz burkulur, lokmalar ağzınızda büyür ya; işte öyle bir şey...
Memleketimin insan manzarası yani.

Yalnız, yapayalnız...
Başarıda bile yalnızlık!..Çekilir şey değil.

Bu anlamlı sözlerden dolayı; bir çoğumuz gibi; ekranın karşısında bunları düşünürken elbette benim de gözlerim doldu.

Evet, ülkem yalnızdı...
Nuri Bilge Ceylan da ülkesini, işini seven; tutkulu bir insan olmalıydı...

Bunu; üreten, bu topraklara tutku ile bağlı olan herkes görüyor ve biliyor.
Ancak tüketenler; oralı bile olmuyor, çıkarları uğruna olan bitene üstelik göz yumuyor.
Fesat mı olurum, onlar hakkında; “kendilerine de bir paye düşecek diye umuyorlar da ondan sessiz kalıyorlar” diye düşünsem.

Bence, Nuri Bilge Ceylan bu sözü; oradakilere ‘laf sokuşturmak’ (sitem etmek yada medet ummak) için demiş olamaz.
Çünkü konusu; küçük zaafların, bir takım yalanları doğurması nedeniyle parçalanan bir ailenin; gerçeklerin üzerini örterek bir arada kalma çabasını anlatan “ Üç Maymun “ adlı filmi ile "En İyi Yönetmen Ödülü"nü aldı.
Elbette ki mesajı; bizzat yurdumda olan-bitene duyduğu üzüntüdendi. Zira benim ülkemde düşmana gerek yok... Şairimin dediği gibi; Akrep gibiyiz.

Sanatçısına kapıyı gösteren, sanatın içine tüküren, Leyla Gençer gibi bir sanatçının (kendi bildik inançlarına göre defnedilmeyi tercih etmeyip, yakılarak küllerinin boğazlarımıza serpilmesini istediğinden dolayı olsa gerek) küllerinin denizlerimizi kirleteceğini savunacak kadar duygusuz, hoşgörüsüz, anlamadıkları, bilmedikleri şeyi hemen dışlayan, ‘tu-kaka’ eden, “Deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf” insanlar tarafından işgal edilmiş, esir düşmüş ama teslim olmamış bu ülkeyi; O’ da tutkuyla sevdiğini söylüyordu. Hem de tüm dünya onu dinlerken.
Esas olan da buydu.

Tutku, tutku tutku...
Seviyorsam korku olur mu?
Korkarsam; şüphe duyarım.
Seviyorsam; güvenirim. Ötesi var mı?

Niye korkayım; sevdiğim beni yakar makar diye şüphe duyayım...Bunun adı sevgi olabilir mi? Pazarlık başlamaz mı “Sevdiğim” ile aramızda?

Sevdalıysam, gerçekse duygularım; O’na güvenirim sonuna kadar, hem de tutkuyla...Tutkuluysam zaten yolumdan da, kimse döndüremez!...

Bizi yurt dışında temsil etmek...
Aslında bu söze hiçbir şekilde katılmıyorum. Çünkü; sanat ve sanatçı evrenseldir ve sanatçılar işlerini tutku ile yaptığı için, evrendeki birçok şeyi bizlerden çok daha iyi kavrar, hayal güçlerini de eklediklerinde; başarıya ulaşır, ölümsüzlüğe imza atarlar.

Bir insan bir şeyi temsil etmek için; bilgili, entellektüel, uzman olur ama kimse temsil edeceğim diye;
sanatçı olamaz.
Sadece egomozu tatmin etmek, sahip çıkmak yada destek vermek adına; bizi yurt dışında temsil etti denilebilir. Aidiyet duygusuna tapındığımız için yani.
Zaten aklı olan herkesin; iyiye, güzele her zaman destek verip, sahip çıkması gerekmez mi?

Oysa bizler; tüm dünyada saygı ile anılan birçok sanatçımızı yasaklamış, sürgüne göndermiş, söğüt gölgesini bile çok görmüş, cayır cayır yakmış bir toplumuz...Akrep gibiyiz dedim ya.

Sanatçılar bizim bu halimizi mi temsil etme derdine düşecek? Elbetteki; Hayır.
Onlar sadece işlerini tutkuyla yapan özel insanlardır...
Ve benim ülkemde tüm dünyaya yetecek kadar çok sanatçı çıkacaktır.
Nedeni ise 2x2 kadar çok basit. Baskı altında olan insanlar mutlaka bir çıkış noktası bulup kendilerini ifade ederler.
Zencileri düşünün; bilim, spor ve sanatın birçok dalında başarıların-rekorların altına imza atmamışlar mıdır...

O nedenle ben de bugün; hayatımdaki üç şeye sıkı sıkı sarılmalıyım;
Tutkularım, tutkularım, tutkularım...
Diye tutturuyorum.

Sevdalanmalıyım; hesapsız, kitapsız.
Tıkamalıyım kulaklarımı; beni yaratıcılıktan, tutkularımdan, ilke-lerimden uzaklaştıracak tüm seslere, kirliliklere karşı...

Sevda ve tutku elele olmalı benim yüreğimde.
Hani denir ya, vadide bir ot bile olsam illâki; renk paletimde kendi yeşilimi yaratırım. Rüzgârın bana her dokunuşunda; kendi ezgilerimle yatar, kalkarım.

Çünkü üç şey var hayatımda;
Tutkularım, tutkularım, tutkularım...

 
Toplam blog
: 61
: 771
Kayıt tarihi
: 18.09.08
 
 

Dünyanın en güzel şehri olan İstanbul' da yaşıyorum. Emekliyim. Güncel olayları yorumlamanın yanı..