Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Nisan '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Umutsuz bir vaka

Umutsuz bir vaka
 

Son birkaç gündür her taraftan staj notlarının fırladığı beyaz bir odada ders çalışıyorum. Tek başıma. Üstünde 4-5 farklı rengin cirit attığı, en az üç kişinin elinden geçtiği belli bu kağıt yığınlarından, bir zaman sonra kule yapmaya başlıyorum. Temel işlevleri bana bir dönemin sonuna doğru daha fazla hekim gibi hissettirmek olan bu yığınlar, ön sayfalarına nazaran tertemiz kalan arka yüzlerini kalemimle rahatsız etmeme ses bile çıkarmıyorlar. Tabi onlar da farkında bu beraberliğin uzadıkça ne kadar sıkıcı hale geldiğinin, başka meşgale bulamayınca başladığım bu tacizin aslında ne kadar haklı ve yerinde olduğunun. Ben de bir şeyin farkına varıyorum bu arada, ders çalışmaya oturmak dünyanın en zor işi..

Gün geceye kavuşup da saatler epey ilerlediği ve ortalıktan elin-eteğin çekildiğine hükmettiğim zaman nerden estiğini kestiremediğim düşünceler saldırıya geçiyor. Kıyıda köşede bırakmış olduğum artık planlar, yapmayı çok isteyip de başka baharlara bıraktığım şeyler sanırım böyle vakitleri kolluyor. Başka zaman olsa, kafamı duvarlara vurup avaz avaz bağırmak, not defterlerine karaladığım satırları hepten ortaya döküp uzun bir inceleme yapmak bile, mümkün değil, bunları bana hatırlatamaz. Sanırım fazla yüklenen bünyenin rahat nefes almak için oynadığı çeşitli hilelerden birisi bu. İşte böyle durumlarda işe yarayabilecek en güzel tavsiyeyi uyguluyorum: yazıyorum.

Dışarda pırıl pırıl gülümseyen güneşe inat, insan kalabalığına doymayıp beni de çimlerinde bağdaş kurup kitap okurken görmek isteyen yemyeşil parkların davetkar edasına inat, usul usul yapışıyorum ideallerimi sıraladığım kitabın beni zaman ve mekandan koparan sayfalarına. Ama yine de bulabildiğim ucuz sebepler sayesinde masayı ikide bir terkediyorum. Size anlatamam, o masaya oturmak, böceklerle kurbağalarla dolu bir çukura atlamak gibi. Yaşayan bilir elbette! Bir arkadaşıma başka bir arkadaşının biz tıbbiyelileri nasıl tahayyül ettiğini de söyleyeyim. Tıp fakültelerini bir inziva yeri gibi düşünen bu arkadaş, öğrencileri ise yılda bir iki defa bu kapalı kutudan başını çıkarıp ‘acaba neler oluyor hayatta?’ diye kısa bir gözlem yapıp tekrar rutinine devam eden kişilere benzetiyor. İddialı bir tespit olmuş. Şimdi bana büyük malzeme veren bu saptamadan sonra, dünyada yerimde duramam. Hem neme lazım, çok oturunca ayaklarda göllenen kan staza uğruyor iyice. Bu durum pıhtı oluşmasına bir yatkınlık oluşturuyor. Oluşabilecek pıhtının kalbime, beynime seyahat etme ihtimalini düşünürsek, hayatta kalmak adına kalkmam gerek bu masadan. Al sana bir bahane daha.

Esaretten kurtulmamla beraber, küçük odamın mütevazi güneşliğinin büyük çabalarım sonucu yırtmaya muvaffak olduğum ucunu düzeltirken gözlerim karşıda kilitleniyor. Ne olabilir ki? Bir araba geçiyor işte, pencerem direk yolu gördüğü için içerde kaç kişi olduklarını da söyleyebilirim. Sürücü koltuğunda oturan sarışın çocuğun aksine esmer güzeli kıza dikkatimi veriyorum. Ciddi bir ortam var galiba çünkü yüzler asık. Yüz tane sebebi ard arda sıralardım bu durumda ama kızın bozulmaması için sıkıca tuttuğu Tim Burton masallarından fırlamış gibi duran küçük el işi oyuncak eve takılıp kalıyorum. Gözlerimde parlayan bir ışık. Ah! Şimdi hatırladım. Elbise dolabımın çekmecesinde ne zamandır boş boş bekleyen kartonlar vardı. Histoloji derslerinden ve pratiklerinden bana yegane kalan boyalarım da terastaki kolide öylesine duruyor. Anlaşıldı. Bugün benim işim başımdan aşkın. Çantama doldurduğum bu malzemeyi, bu saatlerde sakin duran sahil kenarındaki küçük kafeye sessizce indiriyorum. 

 
Toplam blog
: 10
: 510
Kayıt tarihi
: 24.02.14
 
 

1993 doğumlu, Kocaeli Üniversitesi tıp fakültesi mezunu, kitapsever, sinemasever, seyahatsever, y..