Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mart '07

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Umutsuzluğun ardındaki kayıplar... Kayıpların ardındaki umut!! ...

Umutsuzluğun ardındaki kayıplar... Kayıpların ardındaki umut!! ...
 

Yüreğinde çocukluğunda babasının ölmesi, 17 yıl sonra annesinin ölmesi ve ardından koca dünyada kimsesiz, yapayalnız kalmasıyla birlikte yaşadığı o korkunç saatlerin, günlerin, gecelerin, ayların izlerini hâlâ taşıyordu. Ama birkaç ay sonra onu yeniden umutlandıracak, hayata bağlayacak bir haber almıştı, İstanbul’a tayini çıkmıştı. Okulunu bitireli birkaç ay olmasına rağmen atamasının yapılması, kendisini şanslı hissettiriyordu. Haberi aldığı gün Tanrıya binlerce kez teşekkür etmişti. Onu bembeyaz formalarıyla göremezse de artık annesinin de çok istediği ve sevdiği mesleğine başlayabilecekti. Kısa bir zaman sonra hayatındaki en büyük acılarını yaşadığı o küçücük evinin kapısını kilitleyip bir kez bile arkasına bakmadan gitmişti. Vee artık İstanbul’daydı. İstanbul’un en büyük hastanesinin Yoğum bakım ünitesinde çalışmaya başlamıştı. Yeni bir şehir, yeni bir iş, yeni arkadaşlar, yeni ortam vs.. her şey o kadar çok yeniydi ki hayata yeniden başlamış gibi hissediyordu. Ardı ardına yaşadığı üzücü olaylardan sonra o yemyeşil gözleri zaman zaman kimselerin bilmediği uzaklara dalıp gitse de, en azından acısı artık yüzüne yansımıyordu. İfadesiz ve iradesiz gülümsemeleri gitmiş yerini sıcacık tebessümlere bırakmıştı. Artık iyiden iyiye alışmıştı yeni hayatına. İşini ve arkadaşlarını çok seviyordu fakat hastane çok yoğundu ve hemşire sıkıntı sebebiyle çok fazla nöbet tutuyordu. Buna rağmen asla şikayetçi değildi bundan. Bilakis kendini daha çok işe veriyor zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyordu. Mutlu olduğunu hissediyordu. Yine üst üste tuttuğu aktif nöbetlerden biriydi. Sisli ve çok soğuk bir şubat gecesiydi. Telefon çalmaya başladı. Acilden bir doktor arıyordu. Acil bir vaka olduğunu, ameliyat sonrası hastanın yoğun bakıma alınması gerektiğini, boş yatak olup olmadığını varsa ona göre hastayı kabul edip hemen ameliyata alacaklarını söyledi. 2 yatak boştu. Sorumlu doktorla da görüşülüp yatağı onlar için hazırlattı. Yoğun geçen bir nöbette yine, yeni bir vaka diye düşündü ve şansız olduğunu geçirdi içinden. Hasta için istenen ilaç, kan vb.. hazırlamıştı.

Hastanın yatağını da hazırlatıp kendine sıcak bir kahve yaptı ve bitirdiği tüm tedavileri hasta dosyalarına yazmak üzere bankoya geçti. Arada bir refakatçiler kapıya vurup bir şeyler soruyor, hastaları hakkında bilgi almak istiyorlardı. Nöbetinin bitmesine sadece birkaç saat kalmıştı ama o da bitmişti. Artık bir eli kahvede uyku arasında gidip geliyordu ki birden telefonun sesine irkildi. Hasta ameliyattan çıkmıştı. Hastayı aldırttı. Hasta bakıcıları aralarında hastanın kötü durumunu konuşuyorlardı. Yatağına yatırdılar. Artık tedaviye başlayabilirdi. Tedavi tepsisini alıp hasta yatağına doğru yöneldi. Tek bir adım bile atamadan olduğu yerde dondu kaldı. Tedavi tepsisinin yere düşüşüyle soğuk bir sessizlik kliniğini sardı. Tek ses ondan geliyordu. Çığlık çığlığa bağırıyordu. Sakinleşmek için odadan çıkarılan hemşireye ne olmuştu kimseler anlayamadı. Kendine geldiğinde, kendisini hasta odasına zor attı. Evet yanılmamıştı yatakta yatan o’ydu. Sevdiği adamdı. Anestezinin etkisindemiydi yoksa bilinci mi kapalı düşün(-e)memişti ve kendisini duymayacağını bile bile cevapsız ardı ardına sorular sorup hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Hani yurtdışına gitmiştin…Bir daha asla dönmeyecektin…şimdi nasıl olurda buradasın…ne olmuştu ona böyle, bir türlü anlayamıyordu. Kendine gelmesi zaman aldı. Gözyaşlarını silip meraklı bakışlar arasında hemen telefona yöneldi acili arayıp doktordan bilgi aldı. Araç içi trafik kazası geçirmiş. Şehirler arası bir otobüsteymiş ve 35 kişiden 6 kişi olay anında exitus(ölmüş) olmuş. Sevdiği adam ise durumu en kritik olanlardanmış. Ameliyatı iyi geçmiş ama bilinci hala kapalıydı. Farkında değildi ama gün ağarmıştı ve son yarım saat kalmıştı nöbetinin bitmesine. Tedaviyi yapmak hiç aklına gelmemişti. Sevgilisinin yatak başında gözyaşlarıyla acı dolu günlerinde onu neden yalnız bırakıp gittiğini, neden şimdi Türkiye’ye döndüğünü ve nasıl bir kaderdi ki bu, onu hasta olarak bu şekilde karşısına çıkarıyordu tüm bunları düşünüyordu. Birden arkasında bir elin sıcaklığını hissetti, hemşire arkadaşı gelmişti, ‘ne oldu sana, hadi gel içeri geçelim’ diyordu onu çekiştirmeye çalışıyordu..gitmek istemiyordu.sevgilisinin elini bırakmak istemiyordu, yine kaybetmekten korkuyordu. Ve bu sefer buna izin vermeyecekti.

6 gün olmuştu. Doktor arkadaşları tedavilere cevap verdiğini söylüyorlardı. Hastanın durumu iyi olmasa da bunu birçok hasta yakınına söylediği günleri hatırlamak umutlarını söndürebilirdi. Meğer onların yüreklerini aydınlatan, serinleten, tek duymak istedikleri bu sözler kocaman bir umutmuş bu Hâlâ yoğun bakımdaydı ve hâlâ ağır tedavileri yapılıyordu. Ne kadar gün geçmişti bilmiyordu. Zaman kavramı yoktu artık onun için. Sevdiği adamın elini bir dakika bile bırakmamıştı. Doktor ve hemşire arkadaşları bu defa onu dinlemeyip geceyi uyuyarak geçirmesi, dinlenmesi için, onun hastanede kalma isteğini kabul ederek bir klinikten özel oda ayarladılar..sanki tüm aklını hatta ruhunu orda bırakıp gidiyordu. odaya nasıl çıktığını, nasıl uyuduğunu hatırlamıyordu. Sabah kış güneşinin ışınlarını odayı doldurmasıyla uyanmıştı. Aynaya baktı, kendini tanıyamadı, ‘sevgi hep acımı verir insana?’ diye sordu kendine. Ilık bir duş çok iyi gelecekti ona. Kendini son 6 günden daha farklı hissediyordu. İçindeki tuhaf kıpırdamaları iyiye yordu..Aşağıya yoğun bakıma inmek için asansöre yöneldi. 3.kat, 4.kat, 5.kat… asansör geliş hızı yavaş geliyordu. sabırsızlandı ve asansörü beklemedi 9 katı koşarak indi. Yoğun bakıma geldiğinde içini anlamsız bir hüzün kapladı. İyi dilekleri ile yeşillerini giydi ve kapıya geldiğinde derin bir nefes alarak içeri girdi. Gözlerine inanamıyordu. O yoktu. Belki yatağını değiştirmişlerdir diye düşündü. Hastalar birbirlerine yakın ve yüzleri açık olmasına rağmen tek tek baktı. Sadece kahrolası birkaç saat ayrılmıştı...şimdi o yoktu…neredeydi…neler oluyor.. Kimse bir şey söylemeyecekmiii ?

 
Toplam blog
: 26
: 906
Kayıt tarihi
: 31.01.07
 
 

Hayata yayılarak yaşamayı düşlerken, zamana sıkıştığımı fark ettim, tek sebebini çalışma şartları..