Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '11

 
Kategori
Güncel
 

Unutulur, unutulur !

Unutulur, unutulur !
 

Bir gün gelir hepsi unutulur.  İşte İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın söyledikleri. “İstanbul, iskambil kağıtları gibi dizili, üst üste duran yapılar var. Bazılarını tabut gibi görüyorum. 98 öncesi yapılan yapılar riskli”. “Kral çıplak”.

İstanbul ciddi deprem riski altında. Marmara depreminden bu yana 12 koca yıl geçti. Tüm yaşananlar, tüm acılar, tüm kargaşa ve kayıplar ve bütün hikayeler unutuldu.

1999'daki depremlerden sonra hükümet, deprem hasarının giderilebilmesi için tüm yurttaşlardan toplanacak bir deprem vergisi çıkartmıştı. Gölcük Depreminin ardından halktan toplanan ve tahmini 40 bin liraya ulaşan deprem vergisinin akıbeti bilinmiyor.  Şimdi kalkmış koskoca mega kentin belediye başkanı İstanbul risk altında diyebiliyor. Yalova yıkımının sorumlusu kabul edilen Veli Göçer salıverildi. Kapitalizmin parmağı olayı bu yıkılan binalara onay veren devletin üzerinden alıp birkaç kişinin üzerine yıktı ve sonra onu da bıraktı. Şimdi farklı mıyız. O zaman nasılsak yine aynıyız. Unuttuk.

Hani 99 depreminden sonra oluşan denetim kurumları. Hani “1998 deprem yönetmeliği”, hani “Yapı Denetim Yasası”. Hani ciddi ciddi bütün yapıları denetleyeceklerdi, depreme uygun olmayanları yıkacaklardı. 12 yıldan beri bu yana ne değişti. Hiç. Hep çürük binalar, yine çürük binalar. Her şey kağıt üzerinde kalıyor, her yeni uygulanacak iyi bir yöntem rant hesaplaşmalarıyla karşılanıyor. Ve yıkılan bir çok bina da her nedense yurt, okul, hastane gibi devlet binaları oluyor.

Ciddi bir denetime tabi tutulsaydı her depremde bunca bina yıkılmaz, bu kadar insanımız enkaz altında kalmazdı. Bu anlamda, yapı denetim firmalarıyla,denetim piyasalaştırılmış, özelleştirilmiş ve paranın gücüne teslim edilmiştir.   

Çağın depremi denilen Marmara depreminde yaşananları unuttuk, bunu da unutacağız. Yurdum insanı biraz üzülecek, koşacak, yardım edecek sonunda bunu da unutacaktır.

O yıkılan içi cesetlerle dolu tabut gibi binaları yapan müteahhitler, bundan sonra bina yapamayacaklar mı sanki.  Bu binaları onaylayan mimarlar, ruhsat veren belediyeler ve bu katliamlara imza atan herkes bundan sonra yine aynı imzalarını atacaklar. Görürsünüz.

Ve yaptığı bina yıkılan ve onlarca insanın enkaz altında kalıp ölmesine sebep olan müteahhit lüks villasının bahçesine iki Kızılay çadırı kurdurmuş, hayatta kalmanın sevinciyle etrafına yine bakar. Yeniden bina yapılabilecek rant kapıları açılacak mı diye. Kapısında da lüsk arabaları ile ve yine bina yapmaya devam eder.

Betondan, demirden çalıp çırparken, ince görünen kolonları kalın görünsün diye etrafına briket kaplarken, apartmanın alt katını galeri yapacağım diye kolonları kesip genişletirken, ya da markete kiraya verip zengin olurken haksız, geriye baktı mı ki bundan sonra baksın.

Biz ki depremin simgesi kabul edilen Yunus’un korku dolu gözlerinin sorumlusu sayalım kendimizi, biz ki yeni doğmuş bebelerin yaşama uzanan ellerini tutalım hep beraber, onlarla birlikte üzülelim, ağlayalım ama o lüks villasının bahçesinde elleri kana bulanmış müteahhiti unutmayalım.  Bu depremin asıl simgesi ne Yunus ne Azra bebek, o iki çadırlı lüks villa. Bir utanç simgesi.

Doğal afet evet ama biliyoruz ki insanları depremde çöken binalar öldürüyor. Bolca dere kumu, çakıl taşı, incecik kolonlar, kalitesiz malzeme bir olup insanların başlarına yağıyorlar.

Bunlar daha evvelki depremlerde de vardı. Yine var olacak.

Başbakan yine demiş. “Kaçak binaları yıkacağız” Zaten yıkılıyor Sayın Başbakan, bir depremle insanların başına yıkılıyor.  Kaçak binalar derken gecekondulardan bahsediyorsa eğer, İstanbul’daki gecekondu bölgeleri bugünkü iktidarın oy deposudur. Toprağından koparılmış, işsiz kalmış, göçe zorlanmış bir lokma ekmek uğruna gurbete çıkanların sığınağıdır. Ve iktidara gelirken bu insanların umudu olmuştur. İlk kapılarını çaldığı insanlardır, iftarını birlikte yaptığı insanlardır. Şimdi bu hezeyanını da iki ay sonra o da unutur. Yine oy hesabı peşine düşer. Sadece garibanın evini değil, lüks villa gece konduları da yıkın. Boğaz sırtlarındaki talan edilmiş arazileri, bilmem ne kent denilen lüks siteleri de görün.

Unutulur;

Ne ölen öğretmenler, ne enkaz altında kalan hikayeler, ne de bu enkazın sebebi müteahhitler. Adına savaş dediğimiz bu kahrolası ateşte yanan gençlerimiz, ne yanan yürekler, ne ağlayan gözler. Hepsi bir sonraki acıya kadar sürer. Ateş sadece düştüğü yeri yakar.

Gündemsiz kalmayan güzel ülkemde her gün yeni bir olay, yurdum insanının unutma becerisi ile karışınca her şey bir sonraki olaya kadardır.

Daha düne kadar kadına şiddeti yoğun bir şekilde gündemde tutuyorduk. Şehitler ve deprem araya girince bakınız o konu da soğudu.

Aslında biraz ara vermişti yurt sathında yaşanan panikle ama yine öldürmeye başladı bakın. Dün de bugün de koca vahşetini gözler önüne seriyor gazeteler, ikisi de otuz yaşlarında gencecik kadın, ölümleri kocalarının elinden oldu.

Bundan önceki bütün ölümler gibi onlar da unutulacaktır, taa ki yeni ölümlere kadar.

Şükran Demirtaş

 
Toplam blog
: 249
: 3042
Kayıt tarihi
: 19.03.11
 
 

Doğup büyüdüğüm şehirde, İstanbul'da yaşıyorum. Emekliyim. Gezmeyi, görmeyi, keşfetmeyi sevdiğim ..