Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Şubat '17

 
Kategori
Öykü
 

Usulca silkelemez her zaman hayat

Usulca silkelemez her zaman hayat
 

“Saçmalama Allah aşkına Orçun, çocuk musun sen?”

“Demek çocuk muyum ben! Sen olan bitenin farkında değilsin galiba! Son bir senedir senin hayatını yaşıyorum ben. Ne arkadaşım kaldı, ne de işime ilgim. Seni düşünerek uykuya dalıyor seni düşünerek güne başlıyorum. Bir mesajınla havalara uçuyor, sesini duyduğumda bulutlara çıkıyorum. Bunun adı aşk değil, daha da ötesi. Yemeden, içmeden yaşayabilirim; ama sensiz soluk alamıyorum. İki ayrı bedende tek ruhuz sanki! Peki, ben böylesine doluyken sevdanla, sen ne alemdesin; Aman kocam üzülmesin, aman onu ihmal etmeyeyim, akşam oldu mu yuvama sığınayım, sen benim şımarıklığımsın Orçun, seninle yaşadıklarım heyecanlandırıyor beni, tabii ki senin için kurulu düzenimi bozamam, verdiklerimle yetineceksin, 'ya kocan ya ben' demeyeceksin, evli olduğumu bile bile ilişkiye girdin benimle ve senin hayatında başkası olmayacak! Özetle böyle, yanılıyor muyum? Bencilsin, vicdansızsın sen! Madem canın heyecan istiyordu, jigolo tutsaydın kendine. Ben eciş bücüş bir adam mıyım, etrafımda dolananları sen biliyorsun; iyi bir işim, itibarlı bir kariyerim ve saygın bir ailem var. Dilediğin kadar oynayabileceğin, sıkıldığında da kenara koyabileceğin oyuncağın mı sandın beni?”

“Öff, ne çok konuştun! Edebiyat parçalayacak bir durum yok! Yaşadık, bitti işte! Ben mi bana bağlan, aşık ol dedim? Sana bir kez olsun geceleri ne yapıyorsun, dışarı çıkıyor musun diye sordum mu, seni hiç sıktım mı? Evli bir kadınla olmanın konforu da var, zorlukları da! Elbette bir gün gelecek ayrılacaktık. Kocama kızdığım bir dönemde çıktın sen karşıma ve -itiraf edeyim- çok da iyi geldin; ama şimdi Baha’cım üzerime titriyor, ne yapacağını şaşırıyor. Kadına tavrıyla, duruşuyla son derece modern bir erkek o. Sen kafamı karıştırdın. Yanlıştın yani. Herhalde senin için boşanacağımı ve evleneceğimizi filan düşünmedin! Neyse, üzülme; bir iki güne atlatırsın. Peşindekilerden biriyle de avunursun.”

“Allah belanı versin Cemre!”

*****

“Aşkım, bu akşam için Big Chefs’te yer ayırttım, işten alayım mı seni?”

“Canıım, düşünceli aşkım benim. Valla perişan haldeyim tatlım, eve geleyim de çekidüzen vereyim biraz kendime. Yakışıklı kocamın yanında muhteşem durmalıyım, neme lazım!”

Ne kadar mutlu olduğunu düşündü Cemre. Nasıl yapmıştı o hatayı! Ve artık delice sevdiğinden ve aşık olduğundan bahsedebilir miydi Baha’yı! Geri dönüşü yoktu yaşadıklarının. Orçun’u artık görmeyecek, sevişmeyecek olsa da ruhundan atamazdı. Baha’yla sevişirken de hep aralarındaydı. Orçun şöyle öpüp okşuyordu, Baha bir başka! Zamanı sevenlerdendi ve bu da geçecekti. Orçun’u içinden nasıl söküp atacağını, ruhunu ve bedenini nasıl arıtacağını biliyordu. Baha’ya söyleyecekti ve emindi, onun da hoşuna gidecekti.

Ne kadar mutlu olduğunu düşündü Baha. Nasıl yapmıştı o hatayı da el kaldırmıştı kadınına! Kötü günler geçirmişlerdi; ama şimdi iyilerdi. Cemre’nin de yüzü gülüyordu. Hiç konuşmamışlardı olanları. Belli ki affetmişti. Boşuna çileden çıkmamıştı aslında da bunu sorgulamak istemiyordu. Karısını çok seviyordu ve maziye takılı kalmayacaktı. Çiçekçide durdu, 9 adet kırmızı gül aldı. Aman gonca olsun diye de uyardı. Kapıyı açan güzellik karşısında dili tutuldu! Ne zaman eve gelmişti de giyinip süslenmişti bir tanesi! Gülleri uzattı. Hafifçe boynuna sarılıp dudağına yakın bir noktadan öptü kocasını Cemre. Hayalinde başkası yoktu!

Hafta içi tenhaydı mekân. Cam kenarına aldı afili çifti garson. New York Steak’ten yana kullandılar tercihlerini. Benimki iyi pişsin dedi Cemre. Etinden küçükçe bir parça, Vintage Sangiovese’den irice bir yudum aldıktan sonra aşkının zarafetine daldı Baha. Bakışları çarpıştı, gülümsediler. Oysa ikisinin de fark etmediği ya da hissedip de söyleyemediği bir hüzün çöreklenmişti masaya.

“Baha’cım, seni çok seviyorum. Zor günler geçirdik biliyorum. Bazı arkadaşlarımla sıkıntılar yaşadım. Kendim halletmeli, seni dahil etmemeliydim. Sen de kendini dışlanmış hissettin ve üzüldün haliyle. Şimdi her şey yolunda. Beni yıpratan herkesi, her şeyi çıkardım hayatımdan. Benim için sadece sen ve çocuklarım olacak bundan sonra.”

“Çocuklarım mı, ne demek istiyorsun Cemre; yoksa, çocuk sahibi olalım mı diyorsun?”

“Evet, aşkım. Artık anne olmaya hazırım. Senin çocuğunu, çocuklarını doğurmak istiyorum. Bu akşam itibariyla çalışmalara başlayalım bence!”

İkisi de erkenden eve geliyor, -gün boyu belirledikleri fantezilerle- arzuyla sevişiyorlardı. Beslenme düzenlerini dahi değiştirmişlerdi. Bol bol kuşkonmaz, avokado ve kırmızı et yiyorlar, ginseng tabletleri içiyorlardı. Sonuç değişmiyordu, her regl dönemi yeni bir umut ve çöküş yaşıyorlardı.

Beş ay geçmişti. Hamile kalamıyordu Cemre! Doktora gitmeye karar verdiler.

*****

“Daha önce hapla korunduğunuzu ve beş aydır da -düzenli cinsel ilişkiye rağmen- hamile kalamadığınızı söylüyorsunuz. Normal yolla hamile kalma olasılığınız için biraz daha bekleyebiliriz aslında; ama çok istekli olduğunuzu görüyorum ve ikiniz de 35 yaşın üzerindesiniz. O nedenle Baha Bey için -sperm miktarını ve kalitesini görebileceğimiz- spermiogram testi, sizden de yumurta rezervine bakılmasını ve rahim filmi çekilmesini isteyeceğim. Sonuçlara göre durumu tekrar değerlendiririz."

Sperm birikimi için gerekli cinsel oruç sonrası tetkiklerini yaptırdılar. Spermiogram testinden utandı Baha. Artık ulvi bir yoldaydılar ve Cemre, “Söyle bakayım, kimi hayal ettin?” diye sormadı.

“Cemre Hn, prolaktin seviyeniz oldukça yüksek, ilaç tedavisine başlayacağız. Ayrıca, rahim içi yapışıklığınız da var, müdahale edilmesi gerekiyor. Baha Bey, sizin de sperm sayınız düşük, yani infertiliteden bahsedebiliriz ve -şu an için- en uygun çözüm Tüp Bebek Tedavisi gibi görünüyor. Bu nasıl olacak derseniz: Basit bir anlatımla, Cemre Hn'dan -genel anestezi altında- yumurtalarını toplayacağız ve Baha Bey sizden de spermlerinizi alarak laboratuvar ortamında dölleme yapacağız. Bu işlemden sonraki beş gün içinde de Cemre Hn'a embriyo transferini gerçekleştirmiş oluruz. Başarı oranının %50 civarında olduğunu söylemeliyim. İsterseniz iki embriyo transferi de yapabiliriz, yani ikiz bebekten söz ediyoruz. İlk denemede hamile kalamazsanız iki ay sonra bir deneme daha yapabiliriz. Şimdi hemen karar vermeyin, iyice düşünün. Fiziki ve psikolojik açıdan kendinizi hazır hissetmelisiniz.”

Kafaları ambale olmuş vaziyette çıktılar hastaneden. Girdikleri yolun engebeleri gittikçe artıyorsa da vazgeçmeyeceklerdi. O gece sabahın ilk ışıklarına kadar düşündüler, konuştular. Bir anda iki çocuk sahibi olma fikri hoşlarına gitmişti. Hafta sonunu şehir dışında geçirdiler. Sessizlik ve mis gibi orman havası iyi geldi onlara. Pazartesi sabahı doktorun karşısındaydılar;

“Biz kararımızı verdik, ikiz bebeklerimiz olsun istiyoruz.”

Tahliller, ilaçlar, küçük operasyonlar ikisini de yıpratıyordu. İş yerlerinden gizlemek isteseler de başarılı olamadılar. Arkadaşları önce şaşırdılarsa da kısa süre sonra -bebeklere- isim bulma yarışına girdiler.

İki hafta sonra doktorları müjdeyi verdi. Embriyolar tutunmuştu, Cemre hamileydi.

Gözyaşları boşaldı. Uzunca süre sarılı kaldılar. Hayat artık bambaşka güzel görünüyordu.

Aylık rutin konrolleri aksatmıyorlardı. Bir anda hem kız hem de erkek çocuk sahibi olacaklardı. Baha, “Kızımız sana benzesin aşkım.” derken Cemre de “Oğlumuz da babası gibi yakışıklı olsun.” diyordu.

Her şey yolundaydı ve tatlı bir telaşla çocukların odasını hazırlıyorlardı. Dedeler -çifte torun keyfiyle- mobilya ve dekorasyon masraflarını üstlenmişti. Bebişlerin isimlerini belirlemişlerdi de yaşlıları kırmadan nasıl söyleyeceklerdi!

Yedinci aydan sonra kontroller sıklaştı ve hastaneye on beş günde bir gitmeye başladılar. Hemşireler de en az onlar kadar heyecanla bekliyordu ikizleri. 32. haftaya girildiğinde her hafta gelmeleri söylendi. Artık kapılardan sığmıyordu Cemre, 20 kilo almıştı.

Baha’nın seyahatte olduğu bir gün taksiyle gitti hastaneye. Bu git-gellerin bitmesine sayılı günler kalmıştı ve unutulmaz deneyimler yaşamışlardı. Bebişler büyük fedakârlıklar ve zorluklar sonrasında geliyordu. Bu da onları çok ama çok değerli yapıyordu. Asansörden indi, doktorunun odasına yönelmişti ki arkasından gelen sesle durdu.

“Cemre!”

Bu sesi tanıyordu. Neredeyse iki senedir duymamıştı. Kalbi hızla atmaya başladı. Dönüp bakmaya cesareti var mıydı bilemedi. Gözlerini kapadı, hayal olmasını diledi. Değildi. O ses önce kolunu tuttu hafifçe, sonra da önüne geçti.

Ne kadar da değişmişti Orçun! Saçları kısacıktı ve hafiften sakallıydı. Yemyeşil gözleri ışıldıyordu. Her zamanki gibi çok yakışıklıydı. Devasa görünümünden utanır gibi olduysa da toparlandı. Zoraki bir tebessüm yerleşti yüzüne.

“Merhaba Orçun. Seni gördüğüme çok şaşırdım; ama iyi görünüyorsun. Benim halim ise ortada, duba gibi oldum! Sen ne arıyorsun burada, hem o üzerindeki gömlek!..”

“Hamilelik seni daha da güzelleştirdi canım. İkizler de harika.”

“Nasıl yani, anlamadım; ikizleri nereden biliyorsun?”

“Sen beni terk ettikten sonra dağıldım resmen! İnsanlar garip garip bakıyordu. Aynı hastanede çalışmaya devam edemezdim. İşimi değiştirmek iyi geldi bana. Burada İnfertilite Kliniği’nde uzmanım. Yani, işin mutfağında senin embriyolarını hazırlayan kişi. Sizin dosyanızı görünce nasıl şaşırdığımı anlatamam! Demek bu kadar kolay söktün beni yüreğinden! Neyse, sen benim canımsın, kıyamam ve bir gün bana döneceğinden eminim!”

“Delirmişsin sen! Baha'yla çok mutluyum ve sen bizim mutluluğumuzu bozamazsın. Çocuklarımın babası o.”

“Karnındaki çocukların babası benim Cemre'cim! Herhalde o şapşalın spermlerini kullanacak değildim!”

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..