Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Uzlaşma gerek

Başbakan her ne kadar hükümeti ve partisi adına Cumhurbaşkanının bu meclisçe seçileceğini ve seçimlerin de zamanında yapılacağını söylese de, muhtemel adayın kendisi olması nedeniyle erken seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçimi tartışması önümüzdeki günlerde gündemden düşmeyecek.

Genel akıl ve ülkenin çoğunluğunu temsil etmediği ve bu nedenle de Cumhurbaşkanının bu meclisçe seçilmemesi gerektiğini düşünen bizim gibiler ya erken seçim ve onun meydana getireceği meclisin veya meclisin mutabakat içinde olacağı bir kişinin Cumhurbaşkanını seçmesi doğru buluyor. Bir diğer öneri ise, Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi görüşüdür.

Bu düşüncelere sadece AKP ve dolayısıyla da Başbakan katılmıyor. İlle ki benim dediğim olacak yaklaşımını sergiliyor.

Demokrasiye inancı olan ve onu savunmaktan bir saniye bile vazgeçmek niyetinde olmayan, bu uğruda her türlü mücadeleyi vermekten kaçınmayacak olanlar için TBMM’nin vereceği kararlara uymanın en doğru yol olduğu bilincindeyiz. Vereceği kararlar tartışmaya açık dahi olsa.

Ancak demokratik uygulamaların erdemli taraflarından bir de ülke için tartışmalara neden olacak konularda uzlaşmaya varmaktır.

Kim ne derse desin, bu meclisin “Uzlaşmasız” seçeceği Cumhurbaşkanı görev süresince hep tartışılacaktır.

Genel seçimlerde AKP’nin tek başına iktidara gelemeyeceği düşünülürse, AKP tarafında “Uzlaşmasız” seçilecek Cumhurbaşkanı, gerek tek başına ve gerekse koalisyon yapacak partiler tarafından Anayasanın 116. maddesi gereğince tekrar istikrarsızlığa yol açacak uygulamalara sahne olabilir. Bu da elbette Türkiye’nin geleceği açısından hiç de hoş olmaz.

Bakınız Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 116. maddesi ne diyor.

“Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin Cumhurbaşkanınca yenilenmesi

MADDE 116. – Bakanlar Kurulunun, 110 uncu maddede belirtilen güvenoyunu alamaması ve 99 uncu veya 111 inci maddeler uyarınca güvensizlik oyuyla düşürülmesi hallerinde; kırk beş gün içinde yeni Bakanlar Kurulu kurulamadığı veya kurulduğu halde güvenoyu alamadığı takdirde Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına danışarak, seçimlerin yenilenmesine karar verebilir.

Başbakanın güvensizlik oyu ile düşürülmeden istifa etmesi üzerine kırk beş gün içinde veya yeni seçilen Türkiye Büyük Millet Meclisinde Başkanlık Divanı seçiminden sonra yine kırk beş gün içinde Bakanlar Kurulunun kurulamaması hallerinde de Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına danışarak seçimlerin yenilenmesine karar verebilir.

Yenilenme kararı Resmî Gazetede yayımlanır ve seçime gidilir.”

Bu madde gereğince Cumhurbaşkanlığına seçilirse, Recep Tayyib ERDOĞAN Başbakan’ı atayacak.

Var sayalım ki AKP tek başına iktidar olmadı ve TBMM içinde de AKP ile koalisyon yapacak bir parti çıkmadı. AKP de tek başına hükümet kuramıyor.

Cumhurbaşkanı olarak kime “Başbakanlık” görevini verecek?

Elbette ki diğer partilerden birine görev verecek.

Peki, o partiler hükümeti kurma görevini almazlar ve hatta bunun için köşke dahi çıkmazlarsa ne olur dersiniz?

Anayasanın 116. maddesi gereğince hiçbir zaman hükümet kurulamaz. Cumhurbaşkanı, bunun üzerine ülkeyi tekrar seçime götürmek zorundadır.

Bu durumda tekrar seçime gidildiğinde yine AKP tekrar tek başına iktidar olamazsa, bu kısır döngü devam edecektir.

Bu durumda Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN, görevde kalacağı yedi yıl içinde her kırk beş günde bir genel seçim mi yapılacak?

Anayasaya göre böyle.

Yani, seçildiği makamdan kendi isteği ile inmezse ve meclis kuralları çerçevesinde onu oradan indiremezse, seçim sonuçlarına göre hiçbir parti kendisinden başbakanlık görevini almaz ve hatta almaya bile köşke çıkmazsa?

Sonuç olarak “Uzlaşmasız” bir cumhurbaşkanlığı seçimi, gelecekte ülkenin başına çok sıkıntılar açacaktır.

Elbette bunların hepsi varsayım. Koltuk uğruna ne işlerin döneceğini de hesaba katmamız gerekir.

Bakalım…

Bekleyelim…

Sonunda nereye varacağız.


20 MART 2007

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..