Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

01 Haziran '08

 
Kategori
Yolculuk
 

Viyana

Viyana
 

Schönbrunner Sarayının görüntüsü


Tertemiz, pırıl-pırıl bir şehir, bol ağaçlı, dolayısıyla da yeşiller var çoğunlukta. Güzel bir kahvaltı sofrasına oturduk kalabalıkla, eşimi kuzenlerimle tanıştırma muhabbetleri, onu beğenen ve onaylayan gözler sevdiklerim tarafından, kalabalık çocuklar var. Viyana’nın havasından mıdır yoksa suyundan mı bilmiyorum burada herkes çok fazla doğuruyor. Eşim beni kuzenlerime emanet ederek toplantıların yapıldığı oteline götürülüyor yine bizimkiler tarafından.

Herkeste beni gezdirme çabası, büyük amcamın üç çocuğu aileleriyle orada yaşıyorlar, vatandaş oldular yıllar önce, kalabalığız yani her yerde olduğumuz gibi. Viyana’yı kuşatmışız farkına vara vara diyorum gülüyorlar.

Yağmur, soğuk, fırtına, dün 29-30 dereceydi, senin şansın bu hava diyorlar gülerek. Şehri geziyoruz birlikte, gördüğümüz büyük binaları anlatıyorlar, dinliyorum dikkatle, sizlerle paylaşmak için. Altın sarısından koca bir top, kule üstünde görünüyor. Şehrin bütün çöplerinin arıtıldığı, arıtılırken enerjiye dönüştürülerek yine bütün şehrin sıcak suyunun ve kalorifer sisteminin enerjisinin karşılandığı tesise hayran oluyorum ve de böyle düşünülmesine.

Schönbrunner Sarayına gidiyoruz. Sarayın tüm bahçe ve parklarını küçük lokomotifli trenle dolaşabiliyorsunuz tek biletle gün boyu inip binerek. İnanılmaz bir alana kurulmuş saray çeşitli amaçlarla inşa edilmiş geniş ve havuzlu binalardan oluşuyor. İçinde hayvanat bahçesi, tamamen cam ve metalden inşa edilmiş, saray boyutunda, içinde yüzyıllık ağaçların bulunduğu Ağaç evi ve bahçesi bile var. Kraliçe Maria Teresa’nın kahvaltı ettiği, çift taraflı havuzlu büyük binayı süsleyen heykellerin hala aynı kalabilmesine şaşırdım.

Ana sarayda, yüksek tavanlı taş binalar, tahta oymalı büyük kapılar, varak süsler, büyük aynalı duvarlar, ayaklı vazoya benzeyen porselen sobalar, muhteşem bahçe düzenlemelerine rağmen soğuk ve yalnızlık kokusu alıyorum nedenini bilerek. Macaristan’lı güzeller güzeli Sisi’nin yağlı boya tablolarında hüzün vardı. Sevgiyi yanlış yerlerde aramalar ve acı hayat hikayeleri.

Ne saray ne han ne de hamam. Çocukken neysem yine onları istiyorum masallarımda. Muhteşem görüntülerine, inanılmaz zenginliklerine rağmen entrikalarla dolu hayat hikayeleri hep soğuk bir yalnızlık kokusu getirmiştir burnuna bu mekanları ziyaret ettiğimde. Neresinde ne olduğunu bileceğim odalarda yaşamak ve ne düşündüklerinden emin olduğum güveneceğim insanlar olmalı etrafımda yoksa cehennem olur yaşamak. Aynı saray içinde cehennem yalnızlıklarının çığlıklarını duyuyorum ilk günkü gibi.

Praterstern Lunaparkı. Hayır çocukluğumuzu yaşamak için değil, şehri en üstlerden görmek için geldik buraya. Alttan da üstten de baksan her yerde inanılmaz bir intizam görünmekte. Dini bayramlarına denk geldiğimiz içinde yoğun bir kalabalık.

İlk kurulan 1.Viyana’da bulunan binalar olduğu gibi muhafaza edilmiş. Binalara mı yoksa binaları süsleyen heykellere mi daha çok hayran oldum bilmiyorum. Bu arada camilerin fazlalığı ve süsleri için bir daha laf söylemeyeceğim. Zenginlik böyle mi göze sokulur kiliselerde. STEPHANSDOM kilisesini resimleyebilmek için üç açıdan çekmek zorunda kaldım. Mimari örneği büyük düşünülmüş, inanılmaz bir detaycılık ve özen var benim gibi ilk kez görenler için bile fark edilebilmekte. İnanılmaz bir güç gösterisi ve siyasi bir üstünlük taslayan ayrıntılar ve altın tozlarından yapılma objeler. Azizlerin köşeleri, şaşaa, gösteriş hepsi mevcut hatta kapısında dilenciler bile var.

Meydanların genişliği, temizliği, kalabalık olmasına rağmen yormayan trafiği harika. Bizim hala oturtamadığımız mimarinin yanında başka insanların bunu hemde bundan yüzyıllar önce çözmesine sadece saygıyla eğilmek lazım. Kızılderili bir grubun sokak gösterisini izliyoruz ilgiyle. Benim gözlerim binalar ve süslemelerinde nedense.

İki kat metro ulaşımı, tramvay hatlarının yoğunluğu, yayaların öncelik hakkı da göz önüne alındığında bana sadece hayran olmak kaldı. Ben güzele güzel derim benim olmasa bile. Gönül güzelden yana olunca da fazla yorulmuyorsunuz seyretmek için. Tramvayların kalkış saatlerinin zamanında olması, keşmekeşliğin önüne geçen caydırıcı kuralların işlenebilirliliğin becerebilinmesiyse süper. Kurallar uyulmak için var ve her şart ve koşulda uyulacak mutlaka yoksa ehliyetiniz elinizden alınıyormuş kim olduğunuza bakılmadan ve de on fidan dikiliyor sizin paranızla.

Sokakların, aynı hizada düzenlenmiş binalarıyla, geniş mesafeli yolları tanıdık gelmesede hoş görünüyor gözlerime. Dik orman yolundan gidilerek ulaşılan KAHLENBERG Tepesinden bütün Viyana gözlerinizin önünde. Tuna’nın kendisi ve sonradan açılan kanalıyla muhteşem görüntüsü... Çiftlik evlerinin o güzel ve zengin görüntüleri. Guguk kuşları, bülbüller aynı dili konuşuyorlar dünyanın her yerinde. Aynı tepede bulunan, 1.Viyana Kuşatmasında Kara Mustafa (1683) Paşa’nın karargah kurduğu bina, çeşme bize ait ve aynı şekilde korunuyor saygıyla. Viyana kuşatılamamış diye kimse üzülmesin çünkü biz daha fazlayız Avusturya vatandaşlarından. Her yerde Türk restorant ve cafeleri var. Dik çatılar, taş ve doğa ve de tarih iç içe, birbirlerine zarar vermeden rahatsız etmeden uyum içinde yaşayabiliyorlar.

Farklı evlerde zengin sabah kahvaltıları, kalabalık kahve içimleri, güzel yemeklerin paylaşımları, özlemlerin giderilmeye çalışılmaları... Keşke daha güzel kaleme alacak gücüm olsaydı gördüğüm yerleri anlatabilmek için. Ama güzel bir şehir olduğunu söyleyebilirim hiç kıskançlık duymadan. Yaşanabilirliliğine bir şey diyemem çünkü beni uzaklar çekse bile hep bir parça korkutmuşlardır her zaman.

Cuma sabahı erkenden, güzel bakan güzel gözlü adamla birlikte Budapeşte trenine biniyoruz, sırt çantamızla birlikte. Hava güzel ve güneşli...

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..