Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Eylül '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ya yoksa yarın!

Yarının yok olma ihtimali ile dünün yaşanmış ve bitmişliği arasından bu günü çekip çıkararak “sen keyfine bak” demek ne kadar sağlıklı bir sonuçtur bilemiyorum.

Böylesine beylik bir lafı edebilmek için önce hayvanların dünyasını anlatan herhangi bir belgeseli izlemek gerekiyor galiba ama irdeleyerek. Zaman zaman aklımdan geçen garip bir düşünce beni çok farklı soruların içine çekiyor. Soruyorum kendime, soruma başka bir soru ile cevap veriyorum ve sonrasında o soruya başka bir soru cevap olmaya çalışıyor. Sonunda sıkılıp “boş ver gitsin” demekten başka bir çarem kalmıyor. Bu iyi mi yoksa kötü mü onu da bilmiyorum.

Kendi çevrenizde kedi veya köpek gibi bir hayvanın ya da kafes içinde yaşatılmaya çalışılan bir kuşun gün içerisinde neler yaptığı izlediniz mi bilmiyorum ama benim kafama takılan ilk soru böyle başladı.

Bir muhabbet kuşu besledik evimizde, yaş 25-30 arasıydı o zamanlar bende. Daha öncesinde yani çocukluk ve ilk gençlik dönemlerinde de kedi ve köpeklerle iç içe geçen bir dönem yaşadım. Evimizin içinde değillerdi ama evimizin olduğu sokak bunlardan eksik olmuyordu. Bizim evimizin kapısı da bu hayvancıkların doğal beslenme alanlarına dönmüştü. Gün boyunca sağda solda fink atıp dolaştıktan sonra akşam yemek vakti geldiğinde evin mutfak camının önü miyavlayan kedi veya kedilerle oluşan bir akşam yemeği sofrası haline gelirdi. Hiç kaçırmazlardı akşam yemeği saatini. Biz ne yemişsek onlarda onlarla beslenirlerdi. Ama kediciklerin ve köpekciklerin yemek saatleri çalıştığı için ara sıra hır gür çıkmaz da değildi hani.

Allah anneme can sağlığı ve uzun ömür versin babma da rahmet eylesin her ikisi de insanlara olduğu kadar belki bir kerte daha fazla olmak üzere merhamet hisleri ile doluydular. Kaçamak biçimde evin içine girip de koltukların üzerinde ya da halının üzerinde kaşınan tırnaklarını, onları tımalayarak gidermeye çalıştıklarında babam hiddetlenirdi kedilere ama yine de pek kıyamazlardı.

Annem ise hep insanlardan daha fazla ilgiyi hak ettiklerine inanır ama evin içine almazdı. Dışarıda bakardı onlara. Hastalandıklarında, yaralandıklarında tedavilerini de yapardı ama evin içinde olmalarını istemezdi. Ancak, “onların dili mi var ki dertlerini anlatsınlar” derdi. Çaresizliklerini anlatmaya çalışırdı onların. Sen verirsen eğer yemeğini suyunu karnını doyuracaklar vermez ise bir kısmı başının çaresine bakmaya çalışırken bir kısmı aç ve susuz kalacaklar. Biçare yavrucaktan ne farkları var ki onların?

Bana, annem ve babamın ki kadar yani aynı ölçüde geçmedi herhalde bu derece yoğun duygular. Hiç yok değil ama o denli de değil.

Konu biraz dağıldı galiba, laf lafı açar gibi oldu.

Bir hayvan, bir önceki süreçte yaşadıkları ile öğrendikleri ile bu gününü yaşar ama yarını yoktur. Temel iç güdüleri insanınkiler gibi olmamakla birlikte ortak olanlar vardır. En başta gelen ise yaşamın bekaası.

Yaşamın bekaası derken, yaşayabilmek için savunma ve savunma yapabilmek için greken enrjinin sağlanmasını sağlayan beslenme.

Hiç belgesel seyretmediyseniz eğer hayvanlarla ilgili olarak kendinize şu soruyu sorarmısınız 24 saat boyunca herhangi bir hayvanın gün içi aktiviteleri nelerdir?

Yemek yiyecek, gezip dolaşacak, kendince oyununu oynayacak (yani sosyal hayını devam ettirecek), yorularak ve acıkarak tekrar karnını doyuracak ve uyusunu uyuyarak 24 saatini tamamlayacak. Bu aktiviteler için her hayvan türü farklı zaman dilimleri ayırabiliyor. Örneğin, bir yılan karnını doyuracak ölçüde bir ziyafet çekti ise kendine 3 gün civarında bir daha yemek yeme gereği hissetmez. Bunun için de avlanmaz. Yemeğini hazmedene kadar miskin miskin geçirir zamanını. Ya da bir arslan, acıkmadığı sürece avlanma gereği hissetmez.

Bir özellikleri daha vardır, avlandıkları ile karınlarını doyurduktan sonra geri kalan ikısım ile ilgilenmezler. Yani yarın yoktur. O karnını doyurmuş ve amacına ulaşmıştır. Yarın olmadığı için bir mevsim sonrası da yoktur. Kurak geçecek diye stok yapmazlar, bolluk olcak diye az da yemezler. Ve ya yarın öbürgün çocuklarım olacak diye barındıkları yere bir göz daha ilave etmek gibi bir sıkıntıları da olmaz. Hele bir yavruları olsun ondan sonrası kolay…

Bu hayvancıklar arasında orta vadeli yani, yazdan kışı düşünenler de var. Onlar bir hazırlık yaparlar bunun için bu da tamamen öğrenilmiş bir dürtü ile yaptıkları işlemdir.

Konuyu çok daha fazla irdelemek mümkün ama sonuç değişmeyecektir. Yapılanlar hep aynı standart.

Ne yapıyorlarsa bir önceki nesil ile birlikteyken yaşadıklarından öğrendikleri ve doğumları ile birlikte içlerinde olan dürtüleri ile yapıyorlar. Yani tecrübe artı dürtü.

Geçmişleri var bu hayvanları, bunun ışığında yaşadıkları bu günleri de var ama yarınları yok. Çünkü yarına ihtiyaçları da yok.

“ kendini niye üzüyorsun ki dostum, yarın için kendini üzmeye ve tasalanmaya ne gerek var. Yarının olacağı kesin mi? Batan güneş yarın doğacak mı yeniden (senin için)?”

“ Yarına takılıp kalmışsın, sen bu güne bak”.

Yiyip içip yatmakla eğer geçiyorsa bir ömür ve yoksa gelecek ile ilgili bir önerin veya kaygın, daha ne diyebilirm ki sana?

Devam et kendi türlerinle mutlu yaşamaya.

 
Toplam blog
: 71
: 606
Kayıt tarihi
: 18.12.08
 
 

1967 Yakacık doğumluyum. H.Ü. Edebiyat Fakültesi'nde 2 yıl öğrenimden sonra İ.Ü. Arkeoloji ve San..