Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ağustos '09

 
Kategori
Futbol
 

Yağmur gibi yağar başıma taşlar

Yağmur gibi yağar başıma taşlar
 

102 yıllık tarihimize izini bırakan efsane başkanlarımızdan ve aynı zamanda mabedimizin nüfus cüzdanında gururla taşıdığı isim olan merhum Şükrü Saracoğlu’nun üniversite öğrenimini Cenevre’de gerçekleştirdiğini biliyor muydunuz ey sayın okur? Takvimlerden sıvışan onca yılın ardından bu kez de aşığı olduğu takımı Cenevre’deydi merhum başkan Şükrü Saracoğlu’nun.

Kentin alçak gönüllü takımı FC Sion, ‘Avrupa Düşler Sahnesi’ndeki bir sonraki rakibimiz ilan edilmişti medeniyetin göbeği olarak kabul edilen ve yine aynı kentte çekilen kura sonrası. Amaç; bir zamanlar Sayın Şükrü Saracoğlu’nun karizmasıyla fethettiği Cenevre’yi bu kez de takımının sergileyeceği büyülü futboluyla elde edeceği yakışıklı skor ile fethetmesiydi. Öyle ya fazla fetih göz çıkarmazdı.

Fetih anını kulaklarıma dinletmek yerine, gözlerime izletmeyi tercih edince sağ elimle can veriyorum beşik kertiğim akülü iskemlemin kumandasına, beni üyesi olduğum Fenerbahçe Gönüllüleri Derneğimize vaktinde ulaştırması için. Yanımızda da bizi asla terk etmeyecek olan ve kahrımızı çekmekten bir gün olsun usanmayan Lacivert formasıyla canım annemiz. “Annemiz” diyorum, çünkü o; şarjı bitince rotasını çekinmeden emanet edebildiği tek kadın. İşte bu yüzden ikimizin de annesi.

Yola çıktığımızda uyku rengindeki güneş, derneğe yaklaştığımızda kızıl maskesini geçiriveriyor gökyüzüne. Ve en nihayetinde derneğin huzurlu, aile kokulu bahçesindeyiz. Maçın başlama saatiyle, önüme konan duble rakının hücrelerime yolculuk zamanının göbeği bir kesilmiş sanki.

Maça alışa geldiği üzere etkisiz başlıyor takımımız. Fakat hiç birimizde umutsuzluğun kırıntısı deseniz yok. Biliyoruz ki beklediğimiz gol ve kabilesi eninde sonunda rakip filelere yerleşecekler. İşte bakın cümle layığı olan noktasını bulur bulmaz Güiza, Andre Santos’a omuz-göğüs karışımıyla asistini yaptı bile. Hakem bizden biri olsa, inanın bu golü “Güiza topu eliyle aldı” deyip iptal ederdi. Zaten ülke hakemlerimizin bir pirinç boyu yol gidemeyip, yerlerinde saymalarının nedenlerinden biri de bu kuşkusuz.

İkinci 45 dakikada, kadehimdeki rakı koynunda yüzdürdüğü buzlarla birlikte hücrelerimi fethederken, takımımızda rakip kaleyi zapt ediyor doğrusu. Gol kaçırma rekoru artık bir yerde isyan ediyor ve Kazım’ın kramponlarından rakip kale suruna dikilen ikinci Fenerbahçe bayrağı oluyor. Ruhun şad olsun Saracoğlu başkanım. Cenevre fethedildi, şimdi sıra geldi Atatürkçü teknik direktörümüz Sayın Daum önderliğinde yeşil ceketli, kırmızı gömlekli obezite karpuzların diyarı Diyarbakır’a.

3 yıl önce kendi bindikleri dalı kestikleri için bir alt lige düşen karpuz renkli Diyarbakırspor tekrar aramızda ve takımımızı konuk etmek için can atmakta. Mütevazi statlarının bilet fiyatlarını aşağı çekmesindeki tek neden takımımızı en iyi şekilde ağırlarken yalnız kalmamak. Oysa karpuz formalılar nereden bilebilirlerdi ki bu kalabalığın ilerleyen dakikalarda başlarına içi taş dolu çoraplar örecekler.

Zavallıların tek derdi geçen haftaki Trabzon galibiyetlerinin tesadüften ibaret olmadığını kanıtlamaktı futbol camiasına. Aslında her şey istedikleri gibi başlamıştı. Sakar stoperimiz Bilica’nında katkılarıyla öne de geçtiler ve bu gol bu sezon kalemizdeki ‘ilk gol’ olarak puan cetveline işlendi. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Diyarbakır tribün ahalisi kendi takımlarına tezahüratlarıyla kol kanat gerip, skoru katlamaları, ya da en azından korumaları yönünde teşvik edecekleri yerde, takımımıza recim cezası uygulayarak yıldırmaya çalıştılar tabiri caizse. Taş, kaya parçası, içi idrar dolu lingo lingo şişeler ve hatta domates. Ellerine ne geçirdilerse sahaya fırlattılar.

Kullandıkları bu orantısız güç kendi takımlarını frenlerken oyuncularımızı ateşlemeye yetti hani. Takımımız ilk önce paslaşma dersi verdi recimcilere. 24 saniyede 11 pas yapıldı ve 12’nci vuruş beraberlik golümüz oldu Diyarbakır kalesine. Golün sahibi Gökhan Gönül böylelikle evde yanağını bekleyen Osmanlı tokadından yırtmış oldu. Gökhan o golü atamasaydı korkulacak bir şeyin olmadığını zaten görecekti. Eşlerin vurdukları yerde gül biter kanımca. Galibiyet golümüz Emre’nin asistinde Kazımdan geldi. 3 puanımızı tescilleyen gol ise penaltıdan Semih’in kramponlarından. Bu iki golün sahipleri birer kez de direklere takılınca liderlik tek bir gol averajla ezeli rakip, mor formalı Galatasaray’a geçmiş oldu.

Maç devam ederken atacak başka şeyler bulamayan bir taraftar en sonunda kendini attı sahaya. Meşin yuvarlağa özenmiş olacak ki yuvarlayıverdi gövdesini kalemizin içine. Bu davranışın adını koydum da, maç bitiş düdüğüyle birlikte tüm Diyarbakır ahalisinin sahaya doluşmalarını çözemedim açıkçası.

Yazıyı Pir Sultan’ın bir dörtlüğünün son iki mısrasıyla nihayetlendirirsem şayet, bu gece yastığa başımı daha rahat koyacağım sevgili okur.

“Yağmur gibi yağar başıma taşlar.

İlle dostun bir fiskesi yaralar beni…”

Yazıyı okuduktan sonra gözlerinizi bir an için kapatın ve bu sözleri Diyarbakır’lı sevgili başkanımız Sayın Aziz Yıldırım’ın ağzından döküldüğünü düşünün… N e hissederdiniz başkanımızın yerinde olsaydınız???

 
Toplam blog
: 130
: 740
Kayıt tarihi
: 05.12.07
 
 

İlk önce şunu belirteyim; yürüme engelliyim fakat hayata pamuk ipliği ile değil, LACİVERT YÜREĞİM..