Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ağustos '12

 
Kategori
Öykü
 

Yağmur ve adam

Lodosla birlikte yağmur öğle saatlerinden beri olanca hızıyla devam ediyordu. Çalışma masasının yanı başındaki pencereden dışarıyı seyreden adam kendince, ’gökyüzü bugün cömert ama sinirli,’ diye, söylenerek yeniden bir sigara yaktı. Sol dirseğini masanın üzerine yerleştirerek avucunu çene altına yapıştırdı. Yazmaya ara verip düşünmeye başladı. Uzamış saçlarının birkaç teli kaşı üzerine sarkınca alt dudağını yana doğru uzatıp yukarıya doğru üfleyerek geçici olarak bir kaşıntıdan kurtuldu. Bir dakika sonra yine aynı durum…

Gündüz saati olmasına rağmen ortalık karanlıktı. Aniden bastıran sicim gibi yağmur dışarısını net göstermiyordu. ’Doğduğum şehirde ağzı dualı büyüklerimiz böyle günler için, gökyüzünün akan yeri aşağıya geldi derlerdi,’ diye düşündü.

Şiddeti artan yağmur arada bir masasının üzerine damlamaya başlayınca hemen toparlandı. Kitaplarını kaldırdı. Bu durum kendisine çocukluk günlerini anımsatmıştı.

İki katlı kâgir evlerinde orta odanın duvarındaki delikten bahçeye çıkan soba borusunun üzerine çatıdan damlayan yağmur suyunun aralıklı tınısını anımsadı. Her damla arasındaki geçen süreyi ve damlaların vuruş anını yakalamayı da… ‘Neredeyse kırk yıl önceydi,’ diye düşündü.

***

Doğasal olaylar aşırıya kaçmadığı zaman insanlar bu durumu pek önemsemiyor. Umursamaz davranıyorlar. Aksi durumda ne yapacaklarını bilemiyorlar. Çaresiz kaldıkları an hemen tanrı akıllarına geliyor. Tanrıya sığınma ihtiyacı duyuyorlar. Hâlbuki bütün doğasal olaylar kendi düzeninin sonucudur. Aşırısı insanların ona karşı saygısızlığından kaynaklanır.

Deniz aşırı nükleer ve bölgesel savaşlar… Nükleer denemeler… Kimyasal atıklar… Kimyasal gazlar… Orman yangınları… Aşırı nüfus artışı sonucu yeşil alanların yok edilip yerleşime açılması… Yeryüzü cennetlerine kurulan termik santrallerinden ötürü bitki örtülerin yok olması… Toprak kazanımları amacıyla doldurulan deniz kıyıları… Orman yangınları ve bunların sonucu küresel iklim değişiklikleri ve ozon tabakasında daha da genişleyen delikler…

Bütün bunların sonucu depremler, su baskınları, aşırı sıcaklar ve soğuklar, aşırı yağmurlar, toprak kaymaları ve kayıpları… Kuraklık, ekolojik dengenin bozulması, ekim alanlarının kısıtlı hale gelmesi ve toprak katmanlarının incelmesi sonucu organik beslenememe ve gelişim bozuklukları, vs…

Bölgesel liderlerin bilmediği tek şey doğanın sabırlı olması ve günü gelince intikam alması… Bunun yöntemini doğa kimseye sormaz. Kendisi belirler…

Gelecek nesilleri sürekli etkileyecek bu olayları şimdiden düşünen duyarlı insanlar seslerini duyurmaya çalışsalar da sözüm ona sorumlular duymazdan geliyorlar. Dahası önemsemiyor ve duyarsız kalıyorlar. Sorumlular sadece bulundukları anı düşünen ve o anı dondurmaya çalışan sözüm ona dünya liderleri. Ne yazık ki onlarda bu durumun kendi suçları olduğunu kabullenemiyorlar. Üstelik bu suçla yapışık olarak dünyadan göçüp gideceklerini bilseler bile…

Bu gün adı sanı unutulan bir dünya liderinin aşırı yağmurlar karşısında, ‘’Amazon ormanlarını kesiverin gitsin,’’ diye sunduğu önerisini aklından hiç çıkaramadı adam. Gülümsedi de. Kendince,’’zavallı,’’ diyerek kaşı üzerine sarkıp duran iki tel saçını kopardı.

Amazon ormanları bu gün duruyor, dünya durdukça da duracak. Ama o lider unutuldu gitti…

Sürüp duran yaşamımızda bu konudaki olaylar yeryüzünde unutulmazlar izler bıraksa da, bunun sebebi yine doğayla dikleşmeler.

***

Gündüzün karanlığında karanlık düşüncelerden sıkılan adam bu yağmurda gitsem mi, gitmesem mi? diye ikiye bölünmüştü. Yağmur’u merak ediyordu. ‘Şimdi o nerededir? Ne yapıyordur?’ diye düşündü.

Yağmur’un bir gün önce, ‘’çok işim var. Yarın açılışa gideceğim,’’ dediğini hatırladı. Saatlerdir kendisinden haber alamamıştı. Tedirgin olmaya başladı. O an nereden ve nasıl olduğunu bilemediği içsel bir sıkıntıya yenik düştü. Lodosun acımasızlığını seyrederken parmakları yeniden tuşlarla buluştu. Kafasından geçenleri not aldı.

‘’Korkular birikiyor içimde./ İçimin derin bir yerinde./ İnançsızlığım arttıkça artıyor./ Gün dünkü gün değil./ Ben dünkü ben değilim./Yağmur bildik yağmur değil.// Korkular birikiyor içimde./ İçimin derin bir yerinde./ Karanlığım büyüdükçe büyüyor,’’ diye not alıp kendisini yağmura teslim etti.

Lodosla karışık yağmura yakalanan insanlar caddelerde, sokak aralarında, kaldırımlarda gayret üstü bir koşuşturmayla sanki yarış halindeydiler. Korunaklı saçak altlarında neredeyse yer bulmak imkânsız gibiydi. Şiddetli lodos acımasızdı. Bunu önemsemeyenlerde vardı. Sanki daha çok ıslanmak istiyor gibiydiler.

Galata köprüsünün üzerinden deniz kıyısına inen merdivenlerin bitim noktasının korunaklı kısmında yeniden bir sigara yakıp ortalığı gönlünce esip savuran yağmurla birlikte öfkeli deniz üzerinde inip çıkan irili ufaklı tekneleri ve vapurları seyreden adamın telefonu çaldı.

‘’Şu anda Eminönü’ne varmak üzereyim. Birazdan vapura yetişirim. Sen ne yapıyorsun?’’

Arayan Yağmur’du. Onun bu yağmurda evden çıkacağına ihtimal vermemişti.

Adam, ‘’Bende Eminönü’nde sayılırım,’’ dediğinde, Yağmur şaşkınlık ve mutluluk ifadesiyle, ‘’öylemiiii. Hadi gel azıcık görüşelim. Çok özledim. İskelede görüşürüz, deyip telefonu kapattı.

Yağmur’un sesinde bir gün önceki işlerinin tamamını bitirmiş ve bulunduğu andan memnun olanların tınısı vardı. Öylesine rahat, öylesine memnuniyet içerikli ve etkileyiciydi ki ses tonu, adam bunun etkisiyle uçarcasına yürümeye başladı. Kırbaç kırbaç suratına çarpan yağmur umurunda bile değildi. Kendisini saatlerdir habersiz bırakmasından ötürü ona azıcık kırgındı. Çünkü son konuşmaları birbirlerine hükmetmeye dönük, kinaye serpiştirilen konuşmalardı

‘’Karnım çok acıktı, simit var mıdır oralarda? Ya da kestane varsa…’’ Diyen Yağmur’un iç ferahlatan sesi adamın telefonuyla yine bütünleşmişti. Bu sesin net ve berraklığıyla Yağmur’u yanı başındaymış gibi hissederken adam daha hızlı adımlarla koşturur gibi yürümeye başladı. O yağmurda sadece simit bulabilmişti.

Buluştuklarında kısacık süreye sığdırılan az içerikli ve derinliği olmayan sohbetten sonra bir birlerine alınganlıklarını yeniden yükleyerek ayrıldılar. Yağmur vapura, adam yeniden lodos ve yağmura teslim etti kendisini.

‘Karşılıklı sevgide içsel huzursuzluğun zamanla dışa yansıyan çatışmaya dönüşmesi, her iki tarafın özgürlüklerini kısıtlayacak şekilde kıskançlık davranışlarını çekincesizce bir birlerine sunmasından kaynaklanır. Sonuçta her iki taraf aynı coğrafyada olsa bile, farklı kültürlerle yoğrulmuş kimselerdir. Sevgililer bunu bir bilebilse…’ diye düşünüyordu adam. İçerisinde yanan bu ışığı kendisine düstur olarak kabullendi Yağmur’a olan sevgisi daha da yüceldi…

‘’Vapur daha gelmedi, bekliyorum,’’ diye yeniden telefonuyla bütünleşen Yağmurun sesine adam, ’’canım dikkat et, üşütme, erken dönmeye çalış, seni seviyorum,’’ deyip ıslık çalarak yürümeye devam etti.

***

Hafta sonu olmasına rağmen halk otobüsü kalabalıktı. Yağmurda bu kalabalığa katkı sağlıyordu. Otobüsün bir an önce kalkmasını bekleyen adamın gözü yanında oturan gence ilişti.

Gencin kıyafeti doğallıktan uzaktı. Yaşayacağı günleri daha da azalan kimselere biraz farklı gelebilirdi onun kıyafeti. Daracık ve bedenine yapışan ceketiyle kot pantolonu, bu yağmurda göğüs atına kadar düğmeleri açık ve yine daracık gömleği, kirli sakalı, Osmanlı hançerine benzeyen sivrilikte ucu biraz yukarıya kalkık ayakkabıları… Islakmış gibi görünen saçları kafasından fışkıracak gibi dimdik ve elindeki İponuyla kimseleri umursamaz bir görünümü vardı. Şekilsel görünümü gencin kendisine göre tamdı. Kendinden emin davranışıyla kimsecikler umurumda değilmiş gibi bir izlenim yansıtıyordu etrafa.

Adam hem Yağmur’u merak ediyor, hem de yanı başında oturan yirmili yaşlarının ortasına yaklaşmış gencin tavırlarını… Dahası onun bu yaşa gelirkenki koşullarını ve iç dünyasını düşünüyordu.

‘Bulunduğu ortamda saygısal tutumlarla bezenmesi gereken kişisel davranışlar aile geleneğinin bir sürecimidir, yoksa çevreden mi kazanılır?’ Diye bir düşünceyle meşgul olurken otobüs çoktan hareket etmişti.

Bir durak sonra yağmurdan ıpıslak, elinde taşımakta zorlandığı yüküyle bir ihtiyar otobüse binip adamla gencin ayakucunda durmaya başladı. İhtiyar ayakta durmaya zorlanıyor, öne doğru eğik ve uyukluyor gibiydi. Bazen de düştü düşecek gibi oluyordu.

Adam, ‘’buyur bey baba, otur,’’ dediğinde, ihtiyar,‘’Sağ ol evlat,’’ deyip oturdu.

İhtiyar arada bir yerini değişmek istese de, adam bunu kabul etmedi. Bu teklifleri duyan genç sürekli İponuyla meşgul oluyordu.

Genç bir alışveriş merkezinin önünde onlardan daha önce indi.

‘Gencin kendisine göre dış özeni tamdı. Ya saygı çiçeklerinin filizlenmesi gereken beyinsel bahçesinin özeni… Oraya ekilmesi gereken saygı tohumlarını aile mi eker, yoksa çevre mi? ‘ diye, karmaşık düşüncelerle adam son durağa geldi.

***

Hava kararmıştı lodos yerini poyraza bırakmıştı. Yağmur durmuştu. Hava soğuk sayılmazdı. Adam penceresini açtı ve yeniden masasının başına oturdu. Telefonu çaldı. Arayan Yağmur’du.

‘’Dönüyorum canım. Ama vapur sırası çok… Keşke yanımda olsaydın,’’ dediğinde adam Yağmur’un yanına uçmak geldi. . Uçamadı. Parmakları yeniden tuşlarla buluştu.

Sabaha koşuyor vakit / güne soyunuyor karanlık usul usul / haberler soğuktan söz ediyor / köpüklü bir köpek havlaması dolarken penceremden odama / rüzgâr geldiği yerleri anlatıyor // haberler kar diyor / kokun her yanımda / boşluğum kalem ucunda / düşlerimle boşluğumu dolduransın // haberler kar diyor / sarılan sen/ ısıtan sen/ boşluğumda sen/ boşluğumu dolduran sen / sıcaklığın bedenimde / su kadınım.

Gecenin sonuna doğru adam Yağmur’u aradı ve ‘’Seni yazdım,’’ dedi.

Yağmur, ‘’Öylemiii, şu anda sana doğru uçmak istiyorum’’ deyip şaşkınlığını gizleyemedi.

Yağmur uçamamıştı.

 

 
Toplam blog
: 31
: 544
Kayıt tarihi
: 01.05.09
 
 

29.05.1949 Uşak doğumluyum. Lise dahil eğitimimi uşakta tamamladım. Yıldız üniversitesi inşaat bölüm..