Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '17

 
Kategori
Edebiyat
 

Yağmurlar

Yağmurlar
 

 

Parmak uçlarına değen suyun serinliğine aldırmadan öylece bakıyordu. Karşısında uzanan denizin üzerine düşen yağmur damlaları küçük delikler oluşturup kayboluyorlardı. Uzun zamandır bu kadar derinden hissetmemişti  yalnızlığı.  Hislerinin ne olduğunu bilince daha da çok acıyordu canı. Mevsimlerden sonbahar, aylardan ekim. Şuanda burada olmasaydım;  sarı, kızıl, turuncu yapraklarla dolu bir yolda yürüyüp  sonbaharın tadını çıkartıyor olurdum diye düşündü. Gülümsetmedi bu hayal. Halbuki en sevdiği mevsimdi sonbahar. Güzel bir doğumun müjdeleyicisi, yağmur damlalarıyla hasret giderdiği küçük,sevimli bir mevsim…

 Hikayesinin başladığı yere dönmesinin birkaç dakikalık mutluluk yaratacağını biliyordu, öyle de yaptı. Belki ne yapacağını bilememesine iyi gelecekti bu geçici mutluluk. Uzun zaman geçmesine rağmen karşısında mucize bir güzellikle gülümseyen dudakları hatırlıyordu ya da zaten hiç unutmamıştı. Gözlerini kapattığında o anı görüyor, derin bir nefesi yakıştırıyordu duruma.

Karşısında duran adamın sıcak ellerini hep avuçlarında saklamak hayali vardı. Vücuduna dokunduğunda dünya duruyor, sıcak bir his akıp gidiyordu bedeninde. Hayranlıkla baktığı adamda sevmediği, beğenmediği hiçbir özellik yoktu. Konuştuğunda kelimeler bir şarkıya bürünür kulağına öyle ulaşırdı. Bu yüzden hissettikleri her duygunun bir şarkısı vardı. Gözlerinin yüreğine dokunuşuna mavilik diyordu. En sevdiği rengi onunla yaşamak, bu dünyada var oluşun anlamı demekti. Böyle yazmıştı akıl sözlüğünde karşılığına. Sevmek ona eşit, bakmak onunla denk ve yüreğini taşımak onunla bir olmaktı.

Bir gün ılık bir eylül sabahında, sadece gözlerine bakarak bütün günü adamın karşısında tüketebileceğini anlamıştı. Kendi kendine gülümsedi. Adam bütün düşündüklerinden habersiz anlam veremedi bu gülüşe. O da bunu açıklamak yerine sonsuz sarıldı. Adamda en sevdiği özelliklerden biri de buydu. Sarılmak. Kollarını açtığında karanlık bir havanın geri çekildiğine ve kollarını birleştirmesiyle baharların geldiğine inanırdı. Sanırım sevmek de böyle bir şey diyordu içinden. Yoksa bir bedene sığdırılmış tanımsız ruha bu kadar anlam yüklenemezdi.

Hiç uzak kalacağını düşünmemişti, bir gün sıcak avuçların soğuyabileceği ihtimali bile onu korkuttuğu için aklına geldiği an geri gönderiyordu evrene. Bazı duygularını tarif edebileceği bir sözlüğü olsa kelime anlamlarına hep adamı yazardı. Hayatı eşitlediği insan, sesi gökyüzüne karıştığında dudaklarında kocaman bir gülümsemeye dönüşen insan.

Sonra bunca güzelliğin günlerine armağan edildiğine inanırken karşısında duran adamın aynı kişi olmadığının farkına varacağı bir günü yaşadı. Sevmek tarihinin en karanlık, son günü. Notaların asılı kaldığı yarım şarkılarla, soğuk bir bedenden süzülen kelimeler. Çoğunu duymuyordu zaten. Tek hatırladığı “sen benim için farklısın” cümlesiydi. Bu cümleye olan inanışlarını yıkmış birinden bunu duymak onda ifadesiz bir hal alıyordu.

Çocukluğundan beri büyüttüğü en güvenilir yoldaşı sevmekti. Yüreğini hareketlendiren, aklına uzun cümleleri unutturan o adam, karşısında soğuk kelimelerle dolu cümleler inşa ediyordu. Onun yüreğinde ise yıkıma az kalmış bir zaman dilimi yaşanıyordu.

Bunu söyleyip uzaklaştı adam. Aralarında sonsuzluk kadar bir boşluk, uzaklık oluştu. Yine de nefesini hissediyordu hala. Bir süre vücuduna ait hiçbir hücreye seslenemedi. Öylece kaldı. Bir zaman sonra kendine gelir gibi olduğunda sığamadı kendine. Böyle zamanlarda yaptığı en iyi şey sessiz kalmaktı. Durup düşünmek…

Soluduğu havaya tuz kokusu karışıyordu. Parmak uçlarına değen suyun serinliği gittikçe artıyordu. Kulaç attıkça yırtıldı deniz...

 
Toplam blog
: 36
: 116
Kayıt tarihi
: 04.06.17
 
 

Mavinin içinde mavi, çocuklarla çocuk, üzülene omuz, sevinene gülümseme, bir kalemin varolmasına ..