Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Yakınlarımızdan bir ayrılık öyküsü...

Yakınlarımızdan bir ayrılık öyküsü...
 

Yatakta her şey ve ilişkileri eskisi kadar iyi gitmiyordu.
Birçok kez git gel yaşamış kafası iyice karışmıştı. Yanında uzanan Erkan’ın yüzüne baktı, uyuyordu. Öyle çok sevmişti ki onu. Şimdi bu sevgi bir yerlerinden zedelenmiş bir şeyler artık yerine konamıyordu. Yaşadıkları geçti gözlerinin önünden, özellikle hamile kaldığını öğrendiğindeki davranışını takdir etmişti onun.

Aklı durmuştu Gülşen'in, ilk öğrendiğinde. “İstersen doğurabilirsin” demişti Erkan, bu öyle zor bir karardı ki aklından bile geçirmedi. Ailesi ne derdi buna, onlara söylemesi bile mümkün değildi. Erkan, soğukkanlılığını korumuş ama ilgili de olmuştu onunla, Millet caddesinde bir profesörün muayenehanesinde alınan bir randevu ile problem çözülmüştü.

Her şey donuk bir fotoğraf gibi geçmişte bir yerde asılı duruyordu. Yaşadıkları şeylerin hiçbir yerinde Erkan’a karşı öfkelenebilecek bir şey yoktu, belki de bulamıyordu. Bu bağlılığın belki bağsızlığın nedeni ne olabilirdi? Onun yanında hissettiklerini aklına getirmeye çalıştı. Öncelik heyecanlarındaydı, Erkan onu heyecanlandırmış, bulutlarda gezdirmişti, bunu yapmacık davranışlarla değil öylesine sıradan davranarak yapmıştı ki.. Şimdi ona öfkelenebilecek bir şeyler bile hissedemiyordu, bu aşksızlık anlamına da gelir miydi acaba? Yaşadıklarının onu olgunlaştırdığına inanmaya başlamıştı.

Sorun şimdi sadece bedensel arzularını durduramayışındaydı. Her buluşmada bu son dese bile, kısa bir süre sonra bedeninin şiddetli arzularına dayanamayıp ona geri geliyordu. Erkan ise hiç aramazdı onu. Muhtemelen başka kadınlar da vardı hayatında, kim bilir? O, geçmişinden ve ilişkilerinden bir gün bile söz etmemişti ona, ona baktığında bir şey göremediğini düşünüyordu hep, görünmez gibiydi, bir şey anlatmayarak aslında hiç var olmamış gibi olmayı mı amaçlıyordu? Neden böyle davranıyordu? Üstelik konuşacakları bir şey de kalmamış gibiydi, sevişmedikleri zamanlar çok zor geçiyordu.

Erkan’ı diyalogları ile değil, olaylar karşısındaki tutumlarıyla hatırlayacaktı. Onun gelişen herhangi bir durum karşısında paniğe düşeceğini, durumu yönetemeyeceğini hiç düşünmemişti. Bir arkadaşı aracılığı ile tanımıştı onu. Konya Selçuk Üniversitesinde okuduğu yıllarda tanıdığı Muammer’le okul bitip İstanbul’a döndüğünde karşılaşmıştı. Konuşmanın bir yerinde çalıştığı yerden ofis işleri için birini aradıklarını söylemişti Muammer.

Bu karşılaşmanın onun yaşamında açacağı yolu hayal bile edemezdi. Birkaç gün içinde kendisini iş görüşmesi için Cağaloğlu’nda bulmuştu bile. Çocuklara yönelik ürünler üreten küçük ama şirin bir firmada çalışıyordu Muammer, patronun genç, biraz da değişik birisi olduğundan söz etmişti laf arasında. Muammer’in kendisine olan ilgisini ise hiç fark etmeyecekti Gülşen, onlar aynı yerlerde yaşasalar bile aynı yerlere basamayacak kadar biribirlerinden uzaktılar.

Kapı açılıp içeri girdiğinde, ofis sanki bulutlara yükselmişti. Orada birkaç adım uzakta patron olduğunu tahmin ettiği adamın hemen yanı başında duran adamı görür görmez her şeyi bir sis bulutu kaplamış gibiydi. Neler konuşuldu, patron neler söyledi, her şey bir anda olmuş, yıldırım hızıyla gelişmişti. O, çarpıldığı adamla birkaç gün içerisinde bir akşam yemeğindeydi. Galata köprüsünün altında mütevazi bir restaurantta yemekte bulmuştu kendisini. Yemek sonrası mini pistte müziğini bile hatırlayamadığı tutkulu kollarda bulutlara uçmuştu.

Yemek hızla akıp geçmiş şarap o güne kadar yapmadığı kadar havalarda uçurmuştu her ikisini de. Sultanahmet’e çıkan sokakları bir gece yarısı ilk kez birlikte yaşamışlar, öpüşmüşler, sarılmışlardı. Gece ilk kez karanlığıyla onları sardığında bir erkekle nasıl bütün olunabileceğinin farkında olmuştu. Dokunmak ilk kez ateşe o gece dönüşmüş ve tenini yakmıştı, nefes ateşi ve alevleri almış iki bedeni baştan başa yakmış, külleri tarihi sokaklara savurmuştu.

Erkan’dan, onunla yaşadıklarından sonra Gülşen, yeni ilişkiler için kendisini hiç ama hiç hazır hissetmiyordu. O, aslında sevecekse artık onun gibi birini sevmeyi istiyordu, bu sadece bir alışkanlık mı yoksa zayıflık mıydı bunu bilemiyordu. Onun gibi bir şey istiyorsa şimdi kendisini ondan uzaklaştıran şey neydi. Erkan’ın evinde gece hiç kalmamıştı, kendisinin çok istemesine rağmen Erkan hiçbir şekilde bunu istememişti.

İlişkilerinin ilk günlerinde doğum gününe rast gelen günü iple çektiğini hatırladı. Annesini bir arkadaşında kalacağına ikna etmiş böylece o geceyi Erkan’la birlikte geçirmeye niyetlenmiş, Erkan bunu kabul etmemişti. Akşam yemeği ve kutlama sonrası her zamanki saatinde evine gitmek durumunda kalmıştı Gülşen. Bunun nedenini bugün bile anlamış değildi.

Artık her şey için çok geçti. Geçen gün, üye olduğu bir forumda okuduğu ve ezberlemeye çalıştığı bir cümleyi tekrar geçirdi zihninden. “Aşk, aynı zamanda ayrılmayı ve vazgeçmeyi de bilmektir. Birinden ayrılıp bedenin sıkıştırılması ile ona dönmek kimlik ve kişilik kaybı yaratabilir. Karşındaki de sen de bu durumdan ders almazsınız!”

Gülşen ayrılmayı, yoluna gitmeyi ve vazgeçmeyi bugün, o anda öğrenecek, sonuç ne olursa olsun arkasına bakmadan yoluna devam edecekti. Usulca kalktı, ses çıkarmamaya çalışarak giyindi, odaya, yatağa ve adama baktı. Sevmek vazgeçmeyi bilmektir diye mırıldanarak evden çıktı.

Gittiği yer yeni hayatıydı. Erkan bunun ne zaman farkına varacak acaba diye aklına gelen düşünceyi hemen oracıkta uzaklaştırdı.

İlgilenenler için sorular
• Vazgeçmeyi ve ayrılmayı bilmeden sevmek bilinebilir mi?
• Vazgeçmek ve ayrılmak için doğru zaman bilinebilir mi?
• Bu öyküde kim size daha yakın?
• Aşkın yarattığı bağımlılığı devamlı kılmak mutlaka her daim birlikte olmayı gerektirir mi?
• Gülşen ne yapsın?
 
Toplam blog
: 202
: 994
Kayıt tarihi
: 29.06.07
 
 

Sosyal medya danışmanı, grafik tasarımcı.  ..