Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mart '07

 
Kategori
İzmir
 

Yalnızlıklar mevsimi

Yalnızlıklar mevsimi
 

Bir zamanlar az konuşurdum...Bavullarım hep bir yerlere gidecekmiş gibi hazır ve toplu dururlardı odamda.Hiçbir arkadaşımın bana ulaşabileceği ne bir telefon numarası, ne de bir adresim vardı.Zaten hiçbir zaman da çok arkadaşım olmadı.

Ben her şehirde, her semtte, her sokakta yalnızlığı yudumladım hayatın kadehinden... Nice ihanetlere, nice terk edilişlere, bir başına bırakılmalara şahit oldum...

İnsanı oradan oraya sürükleyen bir telaşla, tanımadığım uzak şehirler gezdim ömrüm boyunca...

Hiç tanışmadığım yabancılarla tanıştım, ruhlarının diplerine kadar tanıdım onları ve geride bıraktım.

Yalnızlığın yollarını aradım, yalnızlığın yollarında yürüdüm, o yollarda kayboldum.

“Tatmadığım zevk kalmadı dünyada... Hangi kalbe girdimse izim kaldı” dedim.

Öylesine efsunlu bir mevsimdi ki yalnızlık, dönüp dolaşıyor yine ona çıkıyordum.

Kapısından sadece keşifçilerin girebildiği bir keşfeden gibi o şehre dalıyor, caddelerini koşar adım adımlıyor, kaldırımlarını arşınlıyor, her köşe başını yeni bir merakla dönüyordum... Ansızın geliveren, umulmadık süprizlerle mutlu oluyor, daha tam o anın keyfini çıkaramadan yeniden yola koyuluyordum.

Bir dondurmasını bitirmeden, ikinci külahındaki dondurmasını ısırmaya başlayan bir çocuktum.

İçimde bir değil, bir stadyum dolusu adam vardı ve başkaları yalanlarla tükettikleri ömürleri boyunca kendilerinden kaçarken, ben kendime koşuyordum.

Kendime doğru koştukça, kendimden uzaklaşıyordum...

İnsanların yalnızlıktan canları sıkılıyor, gelip benimle konuşuyorlar, böylece sıkıntıdan patlamaktan kurtuluyorlardı. Bir insan neden sıkıntıdan patlardı, bilmiyordum. Görmemiştim, deneyimsizdim desem güleceksiniz.

Ama anlayamıyordum işte insanların bunca yapacak iş varken canlarının sıkılmasını. Buz grisi kadife ceketimin ceplerini sararmaya yüz tutmuş yapraklarla dolduruyor, rüzgâr üstüme üstüme estikçe düğmelerimi ilikliyor ve kollarımla bedenimi sarıyordum.

Yalnızlık mevsimi üşütüyor ama dondurmuyordu. Güneşiyle ısıtıyor ama yakmıyordu.

Bir caminin avlusuna konan serçeleri ekmek kırıntılarıyla besliyor, küçük çocukların büyük sevinçleriyle gülüyordum.

Bir kadını ilk defa tanır gibi bakıyordum dışımdaki mevsime... Bir kadını ilk defa öper gibi tedirgin ama heyecanlı geziyordum sokaklarda.

Çünkü hiç bilmediği bir kentin ruhuna dokunabilen herkes anlar, bir şehrin aslında bir kadın olduğunu...

Şehirde tıpkı bir kadın gibi hemen açmıyordu kendini size; keşfedilmeyi bekliyor, gizleriyle daha da güzelleşiyor, insanın adam akıllı yürekli olmasını gerektiren kaçamak bakışlar fırlatıyordu.

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..