Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mayıs '10

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Yalova Etkinlikleri: Yaralı Bir Kentin Işıyan Yüzü

Yalova Etkinlikleri: Yaralı Bir Kentin Işıyan Yüzü
 

YALOVA ETKİNLİKLERİ 15 -16 Mayıs 2010


“Yaralı Bir Kentin Işıyan Yüzü”

Ahmet ÖZER, Ayten MUTLU, Burhan GÜNEL, Fadime KAROĞLU, Gülgün ÇAKO, Halim YAZICI, Hidayet KARAKUŞ, İhsan TOPÇU, Şenol YAZICI

YORUMLUYOR

Hangi KÜLTÜR, Hangi EDEBİYAT?

Tek derdimiz bu muydu, demeyin. En önemli derdimiz buydu. Bütün sorunlar aşılır, bilen ve inanan insan varsa çözülmeyecek sorun yok. Ne var ki o insanı yaratacak atölyeyi kurmak kolay değil, işte sahici edebiyat o atölyelerin ilki. Edebiyat, sadece bir sanat değil, o toplumun nabzı, belleği, hayal umut ve düşünce atölyeleri, bütün kültür kayıtları, gelecek önericileri, kahinleri ve yalnız insanın yanında olan en eski kahraman, iktidar beklemeyen siyasetçidir. İsterseniz tarihe bir bakın, Fransız devrimini yaratanlara, Zola’nın Dreyfus Savunması’na… O kadar ötelere gitmeyin, toplumsal tepkilerin, yönelişlerin ilk kıvılcımlarını türkülerde, yerel söylencelerde bulmamız boşuna değildir. Görülür ki, sahici edebiyat yoksa asıl, büyük derdiniz var demektir.

Bilinç oluşturmakta kültürel değerler ve ana lokomotif olan edebiyat önemli bir yere sahiptir. Edebiyat bir toplumun belleğidir. Bir edebiyatçı sadece kültür oluşturmaya, gelecek kuşaklara aktarmaya hizmet eden bir sanatçı değil, dilini, kültürel birikimini ödünç aldığı topluma karşı birinci derecede sorumlu bir düşünce adamı, insanlık adına gelecek önerici, hatta bilici, hatta kahindir de… Bu yönüyle baktığınızda tek tarafı insan olan yazarın şairin tarihin hiçbir döneminde, insanına uygulanan siyasete karşı kayıtsız kalamadığı, istemese de taraf olduğu görülür.

Montaigne’den Dante’ye, , Servantes’den Hugo’ya, Russo’dan Görki’ye , Kaşgarlı Mahmut’tan Dede Korkut’a, Zola’dan Nazım Hikmet’e, Yaşar Kemal’e büyük yazarların hepsi kendi ulusunun tarihini bir estetikle yeniden yazarken bütün insanlığın geleceğini de biçimlendirecek önermeler getirirler. Değişen dünyayı betimlerken, karşı koyacak, olması gereken insan modelini de çizerler. Ütopyalar önerir, çıkış kapıları gösterirler. Edebiyatın doğası budur. İlk amaç değilse bile ürettiğiyle sonuç olarak ait olduğu insanlığa bilinç oluşturmak için hizmet eder. Bu nedenle de çoğu kez yönetimle, baskıcı egemenlerle arası iyi olmamıştır. Bu yüzden bir edebiyat yapıtının öncelikle ulusuyla, giderek tüm insanlıkla ortak paydalarda, geçmişte ve gelecekte birleşmesi, yarını kuracak insan modelleri önermesi en doğal olandır, istenendir.

Başlangıçtan bu yana bizim edebiyatımız da, yazarımız da, şairimiz de bunu hakkıyla yaptı. Oysa seksen sonrasında ne olduysa oldu, edebiyatımız gerek yerel siyasetin, gerekse çok uluslu güçlerin yoğun etkisiyle başka bir boyuta taşındı… Küreselleşme denen tektipleşmenin kulu olduk. Salt dilimiz, yaşama biçimimiz, ahlaki yapımız değil değişen, edebiyat da batı kopyası yapıtlar üretmeye başladı. Artık nesnelerle, insanıyla, toplumuyla ilişki kuran edebiyat yok, öyle yazar da yok. Çok satan kitapların hemen hepsine bakın, ne ülkemiz gerçeğiyle, ne insanımızla ilişkili. Bize uyacak idealler göremiyoruz, umut ve ütopya da… Hiçbir şey anlatmayan küreselleşmenin öncü askeri post modernist anlatı egemen oldu bize. Yazarlarımız da bu ithal anlatıyı sevdi. Kitaplarımızda ne Anadolu var, ne Anadolu insanı ne de büyük şehirlere göçüp kaybolmuş ya da kabuk değiştirmiş, her şeyi reddetmiş ama yerine hiçbir şey koyamamış insanımızın yaşam trajedisi… Ne bütün değerleri sarsılmış, inanacağı hiçbir kahramanı kalmamış, içi boşaltılmış ithal değerler peşinde koşan umarsız insanımız var, ne egemenliği tümüyle başka dillere kaptırmış zavallı dilimiz. Ne hızla artan üniversite bitirmiş işsizlerimiz edebiyatın, şiirin konusu , ne sarsılan, büyük şehirlerde kaybolmuş aileler, ne içinde boğulduğumuz ekonomik, sosyal açmazlar, ne bitmeyen terör, ne kabus gibi çöken ama buhar gibi yok olan domuz gribi örneği belli ki temelinde küresel sermayenin dolapları olan vakalar…Anlatmaya değecek aşklar bile konumuz değil. Batı neyi buyuruyorsa, tıpkı Tanzimat edebiyatı gibi onu yazıyoruz, uyarlamalarını ya da taklitlerini üretiyoruz. Artık çok az kitap bizim öykümüzü anlatıyor. Bir kültür kopukluğu yaşıyor edebiyat, edebiyatçı, tabi toplum da… Şimdi bizden izler taşıyan, bizi konu alan, sığınacağımız, dersler çıkaracağımız, ruhumuzu yükseltecek, bizi olduracak kitaplarımız da yok.
Peki bu kaosta yeni dünyayı ve o büyük ütopyayı kim kuracak?
Bu toplumun bilicileri, kahinleri olan, geçmişin değerlerini yeni kuşak insana aktaran yazarımız şairimiz suskun ya da ezbere talim ediyor. Oysa geleceği kuracak insan modelinin ruh anahtarları tarih içinde hep onların elinde oldu.
Geçmişi ve günü aktaran, geleceği ve karşı koyma yolları gösteren, küreselleşme karşısında ezilmeden kendi olarak kalacak insan tipini önerecek, yaratacak edebiyatımız bu mu olacak?

YALOVA ETKİNLİKLERİNİN TEMASI BU. ELBET ÇÖZÜM DEĞİL, BİN YILDA YIKILANI BİR GÜNDE ONARMAK MÜMKÜN MÜ? AMA BU BİR BAŞLANGIÇ...VE EDEBİYAT DAYATAN DEĞİL, BAŞLATAN DEĞİL MİYDİ?

maviADA Dergisi Adına Eşgüdüm: Şenol YAZICI

http://site.mynet.com/adasanat/

 
Toplam blog
: 566
: 1338
Kayıt tarihi
: 11.07.06
 
 

Edebiyatla ilgileniyorum. Ayrıca amatörce belgesel film çalışmaları yapıyorum ve kültürel etkinlikle..