Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '08

 
Kategori
Reklam
 

Yanlış Tanıtım

Yanlış Tanıtım
 

*****


Bugünlerde tv de bir tanıtım dönüyor. Doğu’daki okuyamayan, çocukluklarını yaşayamayan, hayatı gerçekten çok kötü olan kızlarımıza yardım için yapılan reklam filmi. Bu reklam filmi, çocukluğumun ilk çizgi filmi olan Heidi ile bağlantı kurularak yapılıyor.

Heidi yayına girdiğinde bizler küçük çocuklardık. Ülkenin üzerinde gri, sisli bir perde vardı ve sisin içinde el yordamı ile hayata tutunuyorduk. Ülkeyi bu kez sağ ve sol diye bölmüşlerdi. Ana haber bültenlerinde her gün taranan kahvehaneleri, birbirini öldüren insanları, üniversitelerde çıkan olayları izliyorduk. Ve bizimle beraber başkaları da izliyordu!... Sadece izliyordu!..Silivri’den İstanbul’a giderken şehirlerarası yolda otobüsün jandarmalar tarafından durdurulup kimlik kontrolü yapması, İstanbul’da elimize bildiri tutuşturan her gence bakıp içimden “bu anarşist mi acaba?” diye ürkerek baktığımı hatırlıyorum.

İşte o günlerde Heidi renksiz, cıvıltısız hayatımızda bir renkti. O başladığı zaman annem sokaktan “Heidi başladı” çağırır ve beraberce izlerdik. . Heidi’yi annem de çok severdi. Çünkü Heidi sanılanın aksine uyduruktan konusuz bir çizgi film değildi. Bir kere annesi ölmüş, babası yoğun işlerini bahane ederek, Heidi’yi İsviçre’nin Alp dağlarında yaşayan dedesine postalamıştı. Üstelik dedesi de “ah benim canım torunum, sen nerelerdeydin? Gözüm yollarda kaldı!” diye karşılamamıştı onu. Adam hayatın içinde ezilmiş, bunalmış ve bu ona sonunda aksi, huysuz, geçimsiz bir ihtiyar olarak kimsenin sevmediği, onun da kimseyi sevmediği, dağlarda inzivaya çekilmiş bir insan tiplemesi olarak geri dönmüştü. Heidi tavan arasında saman yatağında yatıyordu. Dedesi tarafından horlanıyordu ve bir tek arkadaşı vardı o da; sürekli uyuklayan tembel tembel esneyen, okuma yazması olmayan Peter. Heidi çocukluğunun en güzel günlerini dağdaki keçilere çobanlık yaparak, eğitimden uzaklaşmış bir şekilde geçiriyordu. İşte Heidi bütün bu olumsuz koşullara rağmen çocuklara “hayata tutunmanın ve hayatın olumlu yönlerini görmenin önemini” vurguluyordu.

Şimdi bu tip konusu olan bir çizgi film üzerinden, Doğu’daki kızlarımızın karşılaştırılması yapılabilinir mi?

Peki Doğu’dan Batı’ya göç etmiş, kentin varoşlarında yaşayıp, kentin hiçbir imkanından faydalanamayan, erken yaşta evlenip, erkenden çocuk sahibi olacak, en fazla mesleği gündelikçilik olacak kızlarımızın durumu nedir? Bu bahsettiğim en safı, en masumudur. Ya bir de küçücük bir kızken uyuşturucu, fuhuş batağına saplanan minicik bedenler. Ayı ruhlu adamlarla karşılaşan kızlar…

Aslında bunu sadece kız çocukları olarak kendi cinsimi koruma çabasında yapmak istemiyorum. Tinerci olan çocuklar, mafyanın elinde olan çocuklar, evinin önünde oyun oynarken kaçırılıp organları için öldürülen çocuklar…

İnsanı hiçbir zaman dişi veya erkek diye ayırmak istemiyorum. Her iki tarafından eşit olarak eğitim almasından eşit fırsatlardan yaralanmasını düşünüyorum.

Bayramdan hemen önce acımasız “bekçi Murtaza” ruhlu bir zabıta tarafından kovalanan bir mendilci çocuğun hikâyesini bilir misiniz? Hani sonu ölümle biten… Varoşlarda yaşadıkları eve üç kuruş götürmek için ölüme koşan mendilci çocuğu…

Bu erkek çocuklar eğitilmedikleri sürece ne olacaklar? Mafya, tetikçi, fuhuş, uyuşturucu batağına saplanmayacaklar mı? Ya da sanayide bir tamirhanede ustasından azar yiyerek, pis boya kokularını, kimyasalları soluyarak, buz gibi soğuk havada, soğuk taşların üzerinde arabaları tamir edecekler.

Bundan iki üç yıl önce ülkemize yurtdışından iki karikatürist gelmiş ve mendilci çocukları görünce; çocukların onlara mendil satmak için değil, kıpkırmızı minik burunlarından her daim sümükleri akar görünce; çocukların onlara sümüklerini silmeleri için mendilleri uzattığını sanmışlar.

Bu ülkede şu an çocuk olan veya çocukluğunun üzerinden bin yıl geçmiş olan bütün insanların yolu Heidi’nin yolundan geçmiştir. Çünkü “hayat acılardan geçer.” Sanılanın aksine sadece maddiyatla bitmiyor iş. Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir.

Hayatın acı yönünü törpülemek için biraz Heidi olmak lazım. Onun felsefesini edinmek, gerekir.

Haaa bu arada reklamcılar sözüm size; bir daha tanıtım reklamı yaparken ele aldığınız konuyu iyice irdeleyin de, madara olmayın.

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..