Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '16

 
Kategori
Güncel
 

Yapabiliriz, yapmalıyız, daha önce yaptık.

Yapabiliriz, yapmalıyız, daha önce yaptık.
 

Sözler ve eylemler

Ben Türkiye Cumhuriyetinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkesine bağlı ve yetiştirdiği tüccarlar, sanayiciler tarafından korunduğu, kollandığı takdirde birçok sorunun otomatikman aşılacağına inananlardanım.

Türk futbol takımıyla onur duyan bir halk, kendi ülkesinin malı otomobili Londra, Paris, New York caddelerinde görünce kim bilir nasıl gururlanırdı? Bunu yapabilecek potansiyele sahip olduğumuza inanıyorum. Neticede 1960 yılında 23 mühendis 129 günde “Devrim” otomobilini yapmadı mı? Olmadı ya, Devrim projesi başarılı olsaydı ve art arda üç, dört tane daha otomobil markası hayata geçirilse, günümüzdeki gibi Türkiye’nin tarıma en uygun arazilerinin yabancı markalara tahsis edildiği değil, de her yıl göç veren tarıma toprağı uygun olmayan beş farklı şehre bu otomobil fabrikaları kurulsaydı olmaz mıydı? Bence olabilirdi. Çünkü buna en bariz örnek Güney Kore’dir. Tayvan’dır. Onlar yapabiliyorsa biz de yapabilirdik. Yapmalıydık…

Geç kalmış sayılır mıyız? Bence sayılmayız. İstanbul’da 3. Köprü ile beraber köprü çevresinde ciddi anlamda değerlenen kamu arazileri olmalı. Buralardan bazıları satılmak suretiyle kaynak oluşturulabilir. Böyle bir proje için ilk etapta beş milyar dolar gerektiğini varsayalım. Bu para bulunmayacak bir para değil. Kredi falan alıp, da İslam’ın haram kıldığı şeylerle uğraşmanın hiç gereği yok. Beş milyar dolarlık bir yatırımla öncelikle milli modeller geliştirebilirim, yok riske girmeye gerek yok denirse, tüm haklarıyla satın da alınabilir. Çinli Gelly 2011 yılında İsveç’i ziyaret ettiğimizde İsveç markası olan Volvo’yu satın almıştı. Bu da olabilir. İkinci aşamada üretim üssünü belirlemek gerekiyor.Bu çok zor değil ancak ilk başta sanayi geçmişi olan şehirlerden, Konya, Kayseri, Eskişehir gibi Anadolu şehirleri seçilebilir. Yok, bunlar olmazsa tren yolu güzergahında olan ve İstanbul’a en fazla göç veren şehirlerden birisi de üretim üssü olarak seçilebilir. Bu vasıflara belki de Sivas şehri uygun olabilir. Sonraki aşamada yapılacak işler bölünür, bölünen işler için firmalarla protokoller oluşturulabilir. Bu protokollere göre işlemler hızlı bir şekilde devam eder. Neticede bu ülkenin Polis Teşkilatı, Askeri Kurumları, Resmi Kurumları, Hastaneleri her yıl on binlerce otomobil alıyor ve bu otomobiller trafiğe çıkıyor. Hatta yapılan araçlar özellikle benzin yerine elektrikli olursa fevkalade güzel bir şey yapmış oluruz. Fabrikanın temeli atıldığında Fransızlar Ermeni iddialarına devam ediyorlarsa İkinci bir markayı da Kastamonu’ya, Almanlar ayrılıkçı terörist grup olan Pkk’ya, Ermeni soykırımına destek verdiği anda da  Milli üçüncü otomobil markasını da Diyarbakır’a kurulur ve bu şekilde sadece Türkiye Avrupa’nın otomobil pazarı olmaktan çıktığı gibi, Batı’nın her hamlesine bu şekilde ekonomik bir hamleyle yanıt verilmesi mümkün olabilir. Hatta devlet böyle bir yatırım için gerekirse halka da başvurabilir. Halk hissedar olur,olay devlet garantili, hiçbir kredi almaksızın çok kısa sürede çözülebilir. Neticede 2000’li yıllardan önce bazı firmalar bu işlemi yapmışlar, daha sonra batmışlar veya arkasında devlet desteği olmadığı için batırılmışlardı. Bu tip bir planlama; Deprem tehdidi altında ve İstanbul üzerindeki aşırı yüklenmeyi azaltabilir. Çünkü halen İstanbul’a en fazla göç veren şehirler Sivas, Kastamonu gibi şehirlerdir. İstanbul üzerindeki yoğun göç baskısı azaltılırsa bu fevkalade olur. Aynı zamanda fabrikalar farklı şehirlere ve bölgelere dağıtılmak suretiyle stratejik olarak güvenlik sağlanabilir. Neticede Rusya ile aramız açıldığında Rus Milliyetçi Partisi İstanbul’a atom bombası atma fikrini ileri sürmüştür, bu da rastgele yapılmış bir açıklama değildir. İstanbul ekonomik olarak, üretim ve ticari olarak Türkiye’nin kalbidir. Benzinden ayrı elektrikli modeller üretilmek suretiyle Türkiye dış ticaret açığında önemli yer tutan petrol konusundaki talep azaltılmak suretiyle dış ticaret açığı da dengelenmiş olurdu. Daha düne kadar, hiçbir Türk silah markası, Emniyetin, Silahlı Kuvvetlerin ihalelerine giremiyorken, Türkiye yapımı silahların “Zigana”, “Canik” gibi polis teşkilatında olması sevindirici, milli füze, top, tank ise gurur vericidir. Bunlar oluyor ve biz de gurur duyuyoruz.

Otomobil neden olmasın, sözün yettiği yerde söz önemlidir, söz yetmediğinde eylem gereklidir. Eylem ise tüm parçaları Türkiye’de üretilen, hakiki Türk patenti ile Türk otosu, minibüsü, ambulansı neden olmasın ki? Devlet kurumları, halk eminim ki, öz kardeşinin çalıştığı, el emeği göz nuru arabalara binmekten onur duyacak, dışarıya verilen her yıl milyarlarca dolar bu ülkede kalacaktır. Bu yapılabilirse sırada başka şeyler var. Neticede kullandığımız her yüz nesneden, doksanını başkalarından alan bir milletiz. Büyük millet pek tabi ki, savunma sanayisinden enerjisine, gıdasından uzay teknolojisine gerçekten milli varlığıyla ayakta kalabilir. Kıbrıs çıkarmasında Avrupa’nın, ABD ile birlikte bize ambargo uyguladığı bir sır değil. Uçak lastiğinden jet yakıtına hemen her konuda sıkıştırılan Türkiye’nin o tarihlerde imdadına Kaddafi’li Libya yardım etmişti. Ancak herkesin bildiği gibi, Emperyalizm Kaddafi’nin tepesine çöktü, Libya’daki tüm petrol şirketleri doğal olarak, Fransızlarla İtalyanlara geçti. Yeni ve ciddi bir operasyonda ABD, Avrupa’nın karşımızda olduğunu en son 15 Temmuz bize bir kez daha göstermiştir, sonraki gösterişinde hayatta kalabilmek için önlemlerimizi şimdiden ve Milli ruhla almalıyız. Bu bizim var olabilmek için yapmamız veya yapmamamız gereken ilk adım olabilir.

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..