Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Nisan '07

 
Kategori
Siyaset
 

Yarının dünyası ve kuşağımız

Yarının dünyası ve kuşağımız
 

Son zamanlarda en çok sesi çıkanlar ya da en çok sesini çıkarmaya çalışanlar cunta döneminin devrimci adı altında aydın geçinen kesimidir.

Tarihin sayfalarını aralayıp bakıyoruz; bunu yaparken bize ders olarak okutulan kitaplar malesef kaynaklık etmiyor bize. O döneme ait değerli değersiz bir çok kişinin kitap ve söyleşilerinden şunları öğreniyoruz:

12 eylül dönemine doğru yaşanan süreç hem Türk hem de Kürt solu için büyük bir gaflet uykusudur. O dönemin, meydanları sere serpe dolduran kitleleri ve bu kitlelerin başını çeken liderlerin tek stratejilerinin kelle sayısı olduğu anlaşılıyor. Tek slogan, tek fikir, tek ses; bulabildiğin kadar kişiyi sokağa dökmek ilk amaç olmuş.

Dönemin şartlarını sırtlayacak bir politikayla adım atılmadı. Kimse bir son düşünemedi. Herkes bir askeri darbe bekliyor ama bunu engellemek kimsenin amacı dahiline girmiyor. Herkes ülkeyi yönetme telaşına giriyor. Telaştan da öte bir arzu oluyor bu hem de büyük bir hırsla.

Herkes Latin Amerika ve benzeri yerlerdeki devrimlere aldanıyor. Sadece bir ideoloji çerçevesinde, plansız ve vizyonsuz sokaklara doluşuyor insanlar. Kimsede öngörü yok. Herkes vasıflarını bilmeden liderlik hayal ediyor. Bir kelime, meydanlarda yüzbinlerce insan toplamaya yetiyor o dönem. Herkeste insani bir ideolojiye ulaşma isteği var. Belli bir amaçsal eylem var ama bu eylemler fanteziyle yoğruluyor. Kimse bilimsel bir gerçeklik ve yaşadığı coğrafyanın temel sosyo-ekonomik özelliklerini gözetmiyor.

Peki sonra ne mi oluyor? O dönemin gözü kara, kana susamış kapı kulları yıkıp yakıyor ortalığı. Herkes sahipsiz ve hazırlıksız yakalanıyor. Pılını pırtını toplayıp başta İsveç gibi bir çok Avrupa ülkesine kaçıyorlar, o dönemin başı çeken sözde aydın devrimcileri. Kalanlar ise ipe seriliyor; çamaşır misali. Burda kalanlar için bir son var: Hem de hazin bir son. peki ya kaçanlar için?

Peki kaçanlar ne yapıyor ya da ne düşünüyorlar sonra. O dönemler İsveç'de büyük zorluklar ve mücadelelerle kazanılan ana dilde eğitime hiç bir Kürt aydın, çocuğunu göndermek istemiyor. Olur da ilerde Türkiye'ye dönünce zorluk çekmesinler diye. Kürtçe yerine Türkçe öğrensin diyorlar. Bunu, o dönem bu aydınlarla yoldaşlık eden insanlar anlatıyor. Zaman onların yok olmasına ve kaybolmasına yetiyor. Ve bilinir ki Yozlaşmak, yabancılaşmak ölümden daha acı, daha hazin bir son. Öyle değil mi?

Peki bu kuşağın hali ne olacak? Biz neyi görüp, neyi yaşayacağız? Neyi yapıp, neyle savaşacağız? Ya da savaşacak mıyız?

Yerelden biraz sıyrılıp evrensele gidelim. Dünyanın genel durumuna bir göz atalım. Bu kuşağın nasıl bir çarkın içinde olduğuna bakalım:

Bu dönem, ekonomik gücünüz olunca her kapının kolayca açıldığı bir dönem. Savaş ve kaosların ekonomi tabanlı olduğu, enerji bakımından belli bir zenginliğe sahip olan devletlerin büyük bir yetkinliğe sahip oldukları bir dönem. Örneğin Rusya Avrupa'da bir işi aksayınca doğalgazın vanasını kapatıyor. Ya da aynı şekilde İran. Tüm dünyada petrol ve doğalgaza endeksli bir hayat var. Durum böyle olunca büyük enerji rezervlerine sahip ülkeler her daim gözde kalıyor ve büyük savaşların sebebi durumunda oluyorlar. Peki dengeler hep böyle mi kalacak. Birileri petrolun kokusundan ölecek birileri de kokusu için savaşlara mı girecek? Bu arada bu çark dönerken nasıl bir sosyal hayata tanık olduğumuz da aşikar. ezenler, ezilenler, işgalciler ve yaşamaya hiç zamanı olmayan çocuklar. Bu dram ne kadar sürecek?

Yarının dünyası petrol rezervlerinin bittiği bir dünya. Bu uzak değil sadece 30-35 yıl uzakta. Petrole alternatif olacak rüzgar enerijsi, biyoenerji v.s. hala petrolun yerini alacak kadar geliştirilmedi; ya da bir başka alternatif olan hidrojen. Bunların üretiminde Türkiye hangi seviyede? Hiçbir seviyede değil. Yarının azalan petrol rezervleri ve gene dünyanın tamamının kullanımında olan bu enerjinin fiyatını nerelere taşır; siz düşünün artık.

Başka bir sorun ise, Çin'in önüne geçilemez üretim becerisi. Her şeyi herkesten daha ucuz üretebiliyorlar. Hayatımızdaki her 10 üründen 8' i <ı>made in chine. Adamlar her üretilen malı beşte bir fiyatına üreterek dünyayı neredeyse ele geçirdiler. Ya da günümüzün en önemli kavramlarından biri olan bilişim konusunda, hindistanın başı çektiğini ve örneğin Türkiye' ye göre en az 4 basamak önde olduğunu biliyor muyuz?

İdeolojilerle boğuşarak bizin kültürümüz ve bizim gerçekliğimizi yansıtmayan yaşayış tarzlarına özenerek nereye varabiliriz? Ve en önemlisi biz hala aşiretçiliği yıkmayarak kendi içimizdeki barışı, kardeşliği, eşitliği kurmadan nasıl halkların kardeşliği sloganını atabiliyoruz? Biz daha önümüzdeki, arkamızdaki, sağımız ve solumuzdakine kardeş gözüyle bakmıyoruzki...

Merhum Özal zamanında bir tren geçti derler; o döneme övgüler yağdıran çoğu büyüklerimiz. ''O trenin son vagonuna bindik'' derler. Yani ''çağ atlattı'' derler merhum için. Bu nedenle mezarlığı da roket şeklinde yapıldı derler. Şimdi gene bir tren geçiyor. Ama bu son trenmiş onu da gene büyüklerimiz diyor. Aval aval bakacak mıyız yoksa binip yol mu alacağız?

Yarının dünyası başka bir dünya olacak. Artık cuntalar bir fanteziden öteye geçemeyecek; gözünü kan bürümüş kapı kulları için. Günümüz gerçekliği ve geleceğe dair öngörüyle bu günün örgütlenen kuşağı, bilimsel gelişime önem verecek. Her dalda yaratıcı fikirler sunacak. Her dalda bilimsel düşünerek hareket edecek. Kimseye rant sağlamayacak. Kimseye uşaklık etmeyecek.

Üniversiteler kendilerini elit olarak gören ve sorgulanmayı sevmeyen ağitimcilerle dolu. Ne öğretilerini sorguluyor ne de öğrettiklerinin sorgulanmasını hazmedebiliyorlar. Belki ezbere bir eğitim sitemine kurban oldukları için yaratıcı bir zihniyet kazanmadı bu kuşak ama bunu tartışmak için zaman yok. Herkes kendini geliştirebilecek yetkinliğe sahiptir. Herkes daha yaratıcı düşünmek ve bunu eylemselleştirmek için kendini geliştirecektir. Daha çok okumak ve daha çok düşünmek gerekiyor. Yereli, geneli, evrenseli; herşeyi sorgulamak ve öğrenmek gerekiyor. Zaman daralıyor...

 
Toplam blog
: 19
: 772
Kayıt tarihi
: 05.12.06
 
 

İstanbul'da oturuyorum. Marmara Üniversitesi İşletme Bölümü 3. sınıf öğrencisiyim. Tabi bu iktisadi ..