Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yaşadıklarımı anlatsam hayatım roman olur

“ ....Hollyvod filmlerinde gördüklerimizi yaşadım ben. Oradakiler film sahneleriydi ama benim yaşadıklarım gerçekti...” diye anlatıyor televizyondaki adam, kendisine mikrofon uzatan muhabire.

Aslında hepimiz bir filmin baş aktörü, bir hikâyenin esas kahramanı değil miyiz neticede. Yaşadıklarımız, mezarlıkta son bulan uzun metrajlı bir filmden başka bir şey değil. Doğuyoruz, emekliyoruz, sağımıza solumuza gülücükler dağıtıp, anne baba derken etrafımızı sevince boğuyoruz. Biraz daha büyüyüp okul çağına geldiğimizde mahallemizin taşlı yollarında veya köyümüzün tozlu yollarında belki de karlara bata çıka, kâh üzülerek kâh sevinerek bir çırpıda bitiriveriyoruz okulumuzu. Ama her halukârda çok çabuk geçiveriyor bu devreler. Çoğumuz lisede aşık oluyoruz güzel bir kıza veya yakışıklı bir gence. Şair ruhumuz ön plâna çıkıyor birden. Döktürüyoruz aşk üzerine ne biliyorsak. Karagözler, hilal kaşlar, sırma saçlar. Eğer hayatın çileli yükünün altına girmediysek hala, üniversitede hayatımız değişiyor birden. Gözlerimiz açılıyor. Hak hukuk, adalet, eşitlik, ekmek, para, vatan, millet, Sakarya, davam, din, iman, cemaat, tarikat, emek, sosyalizm, kapitalizm, devrim gibi daha önce bilmediğimiz kelimeler süslüyor bu sefer dağarcığımızı. Yolumuzu aydınlatan abilerimiz, yoldaşlarımız, ülküdaşlarımız, hocalarımız oluyor. Dağları mekan tutuyor bazılarımız. Bazı farklılıklarla çoğumuz aynı maceraları yaşıyoruz bu sıralarda. Sopa yiyoruz, sopa atıyoruz, irşad ediyoruz, yine aşık oluyoruz, dağıtıyoruz, toparlanıyoruz.

Maddi manevi sıkıntıları bir bir atlattıktan sonra sıra evliliğe geliyor artık. Bütün sevdiklerimiz yanımızda, mutluluğumuzu paylaşıyorlar. İş, eş, aş üçlemesi gidiyor bir müddet hayatımızda. İşler bazen güzel gidiyor, bazen kötü. Ailede hırıltılar oluyor bazen. Bazılarımızın senaryosuna olağanüstülükler yazmış senarist. Acılar oluyor, felaketler oluyor, ama film devam ediyor. Zaman geçiyor çocuklar büyüyor bayağı. Artık “Keşke”ler başlıyor yavaş yavaş. Keşke üniversitedeyken şöyle yapsaydım. Keşke şunu şu zamanda bunu böyle yapsaydım. Oğlum, kızım şöyle yapın böyle yapın. Tabii dinlemiyor oğlu kızı. Amerika’yı bir defada onlar keşfedecek.

Kahramanımız artık emekli. Bundan sonra kırlarda bahçelerde dolaşacak daha çok. Çünkü çok yoruldu hayat mücadelesinde. Tabiatı, ölümü, ölümü de öldüren yaratanı düşünecek, tefekkür edecek. Başka bir yerde başka bir emekli, yaşadıklarımdan ders alsınlar, ibret alsınlar diye bu zamana kadar öğrendiklerini bir bir yeni nesile aktaracak. Anadolu’nun ücra köşesindeki beyaz sakallı başka bir amca ise torunlarına hayatını anlatırken, “ben yaşadıklarımı bir yazsam hayatım roman olur” diyecek.

Hangimizin hayatı roman değil ki.

 
Toplam blog
: 5
: 553
Kayıt tarihi
: 03.03.07
 
 

Bir sonbahar mevsiminde yapraklar dökülürken gelmişim dünyaya. Her bebek gibi ağlayarak. Emeklemişim..