Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Temmuz '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yaşam ve Ölüm bu kadar mı önemsiz?

Yaşam ve Ölüm bu kadar mı önemsiz?
 

Bundan yıllar önce idi. Küçük kızım daha Konservatuara yeni başlamış, 8 yaşlarında minik bir kızdı. Büyük kızım ise liseye giden bir genç kız olmuştu. Küçük kızım, okuldan arkadaşlarından mı duydu, yoksa basın organlarında mı işitti. Tutturdu bana kaplumbağa alın diye. Zaten kendisi daha çok küçükken hayvanlara olan aşırı ilgisini belli etmişti. Yazlık evimizde sokaktan büyük kaplumbağaları toplar, bahçeye getirirdi. Ben de bahçedeki kaplumbağaların dikili sebzeleri yiyecekleri, bahçeyi kirletecekleri ve en kötüsü kızıma zarar verecekleri korkusu ile bu olayı engellemeye çalışırdım. Ben engellemeye çalıştıkça bahçede dolaşan kaplumbağa sayısı gittikçe artardı. Kızımın bu hayvan sevgisine saygı duyarak onun eve kaplumbağa almasına ses çıkarmadım. Ne de olsa bunlar minicik hayvanlardı.

Bir gün beraberce Pet Shop'a giderek iki tane minik kaplumbağa, yaşamaları için çok güzel bir havuz ve yemlerini aldık. Artık evimizde bizden başka iki de kaplumbağamız yaşıyordu. Kızım çok sevinçli idi. Kaplumbağaları alıp Petshop'tan çıkınca 'Anneciğim, bunların adını Mozart ve Bach koymak istiyorum.'dedi. Ne diyebilirdim ki kaplumbağalar onundu ve isimlerini koyma hakkı da onundu. Ayrıca yeni başladığı klasik müzik eğitiminde ilk tanıdığı besteciler Mozart ve Bach'di. Hele Mozart'ın yaşam öyküsünü duyunca onunla kendisini özdeşleştirmiş ve daha ilk günden bu büyük besteciye büyük hayranlık duymaya başlamıştı. Mozart'ın da kendi gibi çok küçük yaşta müziğe başlaması onun çok etkilemişti.

O günden sonra  Mozart ve Bach bizimle birlikte yaşamaya başladılar. Küçük kızım kaplumbağaların bakımını tümüyle üstlenmiş, yemeklerini veriyor ve havuzlarını temizleyip , sularını değiştiriyordu. İkisi de çok sevimli şeylerdi. Ben hangisi Mozart, hangisi Bach ayırt edemiyordum, zira birbirlerine çok benziyorlardı, ama kızım ayırt ediyordu. İşin sırrı neydi ben anlamamıştım.

Bir tanesi çok yaramazdı. Bir gün havuzunda bulamadık. İki gün aradık. Evde aranmadık yer kalmadı. Sanırım küçük yaramaz kaçmıştı ama nereye. İki gün sonra eve gelen temizlikçi hanım bizim küçük yaramazı bulaşık makinesinin arkasından çıkarttı. Oraya nasıl girdiğini ve iki gün yemek yemeden nasıl yaşadığını anlayamadık.

Uzun bir süre evimizin ferdi olarak yaşadılar. Bir gün kızlarımı okullarına, eşimi işine yolculadıktan sonra ev işlerini yapmadan once kaplumbağalara yem vermek istedim. Kaplumbağa havuzunda bizim yaramazlardan biri hareketsiz yatıyordu. Önce ne olduğunu anlamadım, elimle çevirmek falan istedim ama hiç hayat emaresi yoktu. Bizim kaplumbağalardan biri ne yazık ki ölmüştü. Bir an oturdum ve düşündüm. Acaba Mozart mı yoksa Bach mı ölmüştü. Bu olayı çok hassas olan ve kaplumbağalarını çok seven kızım nasıl karşılayacaktı. Akşama kadar vaktim vardı. Kızım ölüm olgusu ile  daha once tanışmıştı. Bu olayı da olgunlukla karşılayacağını tahmin ediyordum.

Ben bunları düşünürken birden aklıma geldi. Şu anda aynı mekanda bir ölü ile birlikteydim. Bu düşünce birden tüylerimi ürpertti. Daha dün canlı olan ve havuzunda taklalar atan zavallı kaplumbağa şu anda bir ceset olarak yatıyordu. Kaplumbağanın ölüsünün orada olması asabımı bozmuştu. Onu alıp bir yere gömmeli idim. Ama apartımanda oturduğumuz için bahçeye gömemezdim. Çöpe atmak bana çok ters geldi. O bir canlı idi bir süre once. Arkadaşının yanında ölüsünü akşama kadar bırakmak da ters geldi. Diğer kaplumbağanın sinirleri bozulabilirdi. Ben ne yapacaktım.

Bir süre sonra kalktım kaplumbağanın cesetini havuzdan aldım, bir beze sardım. Etrafını buzlarla kaplayıp bir torbaya koydum ve akşam eşim ve kızım geldiğinde bir bahçeye gömülmek üzere sakladım. Bir cesetle aynı evde olmak çok sinir bozucu bir olaydı.

Bugün bu olayı neden anlattım. Sabah gazetelerden birinde okuduğum bir olay bana yıllar once geçmiş bu olayı anımsattı.

Antalya'da bir erkek ceseti sahile vurmuş. Daha once de bu tür olaylar okumuştum. Ölünün üzerinde hiçbir kimlik, belirtisi bulamayan polis, ceseti sahile çekmiş ve inceleme için bırakmış. Bu insan ceseti sahilde dururken tatilciler, özellikle küçük çocuklar hiçbir şey olmamış gibi denize girmiş ve yaşamına devam etmiş. Cenazeye karşı insanların bu duyarsızlığı görevlilerin dikkatini çekmiş ve ceseti şezlongların arkasına saklamışlar.

Şimdi sorarım size. Ben evde bir kaplumbağa ceseti ile  bütün gün yaşamı ve ölümü sorgulayıp asap bozuklukları yaşamıştım. Acaba o insanlar sahilde bir insan ceseti yatarken nasıl  denize girebildiler,eğlendiler. Bir gün kendilerinin de bu duruma düşebileceğini veya en azından ölebileceklerini düşünmediler mi.

Gerçekten buı duyarsızlık çok acı........ 

 
Toplam blog
: 826
: 1068
Kayıt tarihi
: 26.04.11
 
 

Ben emekli bir iktisatçıyım. 21 yıldır bir sanatçı annesiyim. Küçük kızım klasik müziğe eğilim gö..