Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '08

 
Kategori
Kültürler
 

Yaşamın içinden kareler. Aleviler-2

Yaşamın içinden kareler. Aleviler-2
 

Geldik Alevilerle ilgili röportajımızın ikinci ve son bölümüne. İkinci bölümde Ali Beyle yaptığımız söyleşinin devamını ve eski adı Yediyar, yeni adı Gültepe köyü olan Gültepe Alevileri ile yaptığımız görüşmelerin özetini sunacağım sizlere.

Ali beyle kaldığımız yerden devam edelim söyleşimize. Ali Bey; Cem Nedir?

CEM, özgürlük, eşitlik, ibadet ve sevgi yeridir. Cem yargı ve karar yeridir. Birlik ve dirliğin korunup sergilendiği yerdir. Cemde sunulan can, söylenen söz, sergilenen özdür. Hizmet ve sohbet muhabbet yeridir. Kul-Köle, efendi-beyin olmadığı eşit ve hür canların buluştuğu yerdir. Kimse şaşmasın, yoldan düşmesin diye el ele verilen yerdir cem. Af, şefaat, rıza meydanıdır cem. İnsanların kötülüklerden arındığı yerdir, ibadethanedir. Çiğ olan pişer cemde. Asi (kötü) olan düşer cemde. Güvenin, sevenin yeri, bacı- kardeşin meydanıdır. İkrar iman (inanma) yeridir, ölçü ve hükmün yeridir. Edep ve erkân yeridir cem. Cemde bir ulu divandır meydan. Cemde dünya isleri görülür, halk senden razı ise, HAK’ da razıdır kuralı işler. Bu yolda yolcu olan kendini kanıtlamalı, Ceme girmeye lâyık olmalıdır. Bizim yaşam biçimimizde canların mutluluğu esastır. Kurallar sadece inanmak, tekrarlamak için değil, uygulamak, bir yasam biçimine dönüştürmek içindir. Temel kurallar korunur saklanır, her şeye akıl kılavuzluk eder.

Peki, bizde olmayan ama çok Alevilikte çok duyduğumuz Dedelik unvanı nedir? Ali Bey.

Dede, Alevi toplumunun inançsal önderidir. Dedelik kendine has bir içyapısı, hiyerarşisi bulunan bir kurumdur. Her Alevinin bir dedesi vardır. Her dedenin de bir dedesi (mürşidi) vardır. Talibin davranışlarından (inanç anlamında) dede sorumludur. Dede talipleri eğiten, yol gösterendir. Dede taliplerin bütün düşünsel, manevi sorunlarına çözüm, sorularına cevap getiren kişidir. Dedelik kurumunun kendisine özgü hiyerarşik bir yapılanması vardır. Bu yapılanma (mürşit-rehber bağlamında) gereği her dede ayni zamanda başka bir dedenin talibidir. Nasıl ki talip bir yanlışa düştüğünde ya da hata yaptığında dedesine sığınıyorsa, ayni şekilde dede de talibi olduğu dedesine (mürşidine) sığınıyor. Böylece mükemmel bir denetim mekanizması kurulmuş oluyor. Bu mekanizma halkalar misali bir birine bağlı. Yani bir dedenin görevini layıkıyla yapıp yapmadığını mürşidi tarafından denetlenir. Dedeler, taliplerinin dinsel ve toplumsal sorunları çözmelerinde onlara yol gösterecek bilgi donanımına sahip olmak zorundalar. Dedeler, örnek insan olarak kabul edilir, cemaat içerisindeki saygın konumlarına uygun ahlaki niteliklere sahip olmaları gerekir. Alevi dedeleri, gerek bulundukları yerleşim alanlarında, gerekse belli zamanlarda kendilerine bağlı yerlerdeki taliplerini ziyaret ederler onların bir derdi sıkıntısı varsa gidermeye çalışırlar. Görevleri sosyal ve dinsel bakımdan kişilere önderlik etme, onları aydınlatma ve bilgilendirme, dinsel ayinleri (cem törenleri) yönetme, suçluları düşkün etme, dargınları barıştırma, bayram, cenaze, evlenme, sünnet vb. törenlerdeki görevleri, hizmetleri organize etmektir.

Düşkün etme nedir peki. Bu bizim pek bilmediğimiz bir kavram.

Düşkünlük insanları doğru yola sevk etmek için uygulanan bir ceza sistemidir. Yaramazlık yapan bir çocuk düşünün. Ona yaptığının yanlış olduğunu anlatmanın en kolay yolu onu bir süre en sevdiği şeyden mahrum etmektir. Bu da onun gibi bir şey. Cem de insanlar sadece Allah'a ibadet etmekle yükümlü değildir. Aynı zamanda topluma da hesap vermekle yükümlüdür. Eğer bir kişi öyle ya da böyle suç işlemişse bu kişi Dede'nin denetiminde yargılanır. Cem de gerçeklesen bu yargılamaya Cem de bulunan herkes oyları, görüşleri ile katılırlar ve böylece ortak bir karara varılır. Halkın direkt katılımıyla gerçekleşen bir “Halk Mahkemesi”dir bu. Düşkün olan kimse toplumdan dışlanır. Düşkünlüğü ve dışlanma süresini halk ortak bir karar ile aldığından ve toplumdan dışlanmak çok büyük bir ceza olduğundan, Alevi toplumunda suç oranı minimum düzeyde kalır ve pek mahkemelere intikal etmez o yüzden. Böylece birçok suçun önüne de daha suç işlenmeden geçilmiş olur.

Bildiğim kadarı ile semah, Cemlerin olmazsa olmazlarındandır. Peki, nedir Semah Ali Bey. Nasıl dönülür, nasıl yapılır, ne hissedilir.

Bizim Semahımız ilahi bir aşktır. Semah; Aleviler’ in ibadeti olan Cem’in ayrılmaz bir parçasıdır. Semah; Cem’in belli bir aşamasında dedenin işareti ile bağlama eşliğinde kadın ve erkek canların çalınan nefesler eşliğinde birlikte yaptıkları dinsel törendir. Semah dönmek, Aleviler’in ibadeti olan Cem içinde yapılan 12 hizmetten birisidir. Semah dönen canlar; duygunun, sevginin, aşkın dorukta olduğu, adeta ayrı bir dünyaya yolculuk edildiği bir trans halini yaşarlar. Bir kuşun kanadında, güneşin etrafında, bulutların üstünde dönmek! Aynı dünya gibi, ay gibi, evrendeki yıldızlar gibi, kıştan yaz’a, geceden gündüze dönmek. İnsanı merkez, elini ayna yapmak ve aynada özünü seyretmek! İnsanı sevmek, paylaşmak, inanmak ve arınmak! Turna olup göçmek sonsuza bilinmeze doğru, gökyüzüne akmak, karanlık da aydınlık, yürekte ışık olmak! Bir deyiş, bir nefes, bir duvazdeh-imam olup dönmek ve birlik olmak, birliğe, kardeşliğe, insan sevgisine akmak. Kendi gerçeğini kavrayıp, dönmek… dönmek… dönmek…

Evrende atomdan güneş sistemine, vücutta dolaşan kana kadar her şey dönmektedir. Kısaca kainatta var olan her şey döner. Dünya döner, sular döner, güneş, ay, yıldızlar döner. Soframıza koyduğumuz ekmeğimizi, değirmen taşı dönerek un edip nimet olarak bize sunar. Uçak motoru dönerek, araba tekerlekleri dönerek menzile ulaşırlar. Dönmek ilahi nizamın gereğidir. Yerinde duran varlık yoktur. Varlıkların semahı durursa nizami alem de bozulur. Ay, gün birbirine karışır. İnsanın dönmesi de ruhun olgunlaşarak, birliğe ulaştığı ve Tanrı’ya doğru yaptığı manevi bir yolculuktur, (SEYR-Ü SÜLÛK) bir ibadettir. Bu yolculuktan sonra tekrar hayatına ve insanoğluna hizmet etmeye döner.

Kolları kanat olmuş da can uçuşur canana

Ayaklar basmaz olur yükselince meydana

Kainatı görürsün çerağların nurunda

İnsan varır Tanrı’ya, Tanrı varır insana.

Horasan’dan Anadolu’ya süren yolculukta semahın pirliğini yapan Hünkar Hacı Bektaş Veli der ki: "Semah, ariflerin aleti, muhiplerin ibadeti, taliplerin maksududur. Bizim semahımız oyuncak değil, ilahi bir sırdır” der.

Anadolu, hangi ulustan, hangi ırktan, hangi inançtan olursa olsun bütün insanlara, bütün dervişlere, bütün ermişlere, bütün uluslara kapılarını ardına kadar açmış derin sevgi ve saygı göstermiş insanların yurdudur. Anadolu insanı ile Anadolu tarihi bir bütündür. Anadolu insanı, başkalarından aldığına kendi özelliklerini de katmış, yoğurmuş yeni bir sentez oluşturmuştur

Mevlana’ya semah nedir? diye sorarlar; “Semah pergele benzer, sol ayağı atar merkez yaparsın, sağ ayağınla da dönerek 72 milletin gönlünü tavaf edersin.” der.

Semah eden insanlar, dünyadan kopup içindeki öze doğru yol alırken, ruhlarındaki kirliliklerinden arınıp, “Ben’ine” yaklaşırlar. Gönül sarhoşu olup Hak’la bütünleşirler. Aşk meydanına girenlerin, güvercin misali dostluğun harman olduğu bu kainat ışığının vurulduğu alanda aşkla, şevkle, vecd ile kadın-erkek ayrımı yapmadan ve tüm beşeri ağırlıklardan kurtularak, kötü niyetlerden arınarak, tertemiz olma halidir semah. Ehlibeyt masumiyetinin ve paklığının tüm azalarımıza Hakim olma halidir semah. İnsan Coşar….Coşar, bir aşk ateşine düşer, sonsuz bir aleme yolculuk eder, gözünün önündeki tüm perdeler aralanır ve Uçar… Uçar, sonunda alemlerin sahibiyle bütünleşir, bedende fani, Hakk’ la baki olma halidir semah.

Semah eden bir can kendisini şöyle ifade ediyor;

Semah dönerken ibadette oluyorum. İnsan kendisini hangi ibadetle kendini Hakk’a yakın hissediyorsa o ibadeti yapar. Ben de kendimi Allah’a semah ederek yakın hissediyorum. Bu da akıl ile olmuyor, gönül ve aşk ile oluyor. Rahatlıyor ve huzura kavuşuyorum.”

Ya Rabb’i aşkın ver bana, Hû diyeyim döne döne

Aşık olayım ben sana, Hû diyeyim döne döne.

Ahmet Yesevi de buyurur ki;

“İnsanda, eğer aşk ve vecd hali yoksa semahta yoktur.” Çünkü dinin ruhu aşktır. Aşktan yoksun gönüllerin icra ettikleri ibâdet ve erkân bir gösteriden öteye geçemez.

Tarihte ilk semah, tasavvuf kaynaklarına göre Hz. Peygamberimizin mescidinde yapılmıştır. Hz. Peygamber gördüğü zulümlere dayanamamış, Mekke’den Medine’ye hicret etmiştir. Hz. İmam Ali’nin kardeşi Cafer-i Tayyar Hindistan’dadır. Peygamberimize yapılan zulmü duymuş ve gelmiştir, O’nun huzurundadır;

“Ya Resulullah! Duydum ki, sana zulüm yapılıyormuş, bir canım var onu da uğruna feda etmeye geldim.” der.

Peygamberimiz duygulanır.

“Benim sevgili Cafer’im! Seni o kadar çok seviyorum ki, anlatmaya kelimeler bulamıyorum.” deyince,

Cafer-i Tayyar;

“Ya Resulullah’ım bu sözü senden duymayı o kadar çok istiyordum ki” der ve dönmeye başlar. Mescitte Peygamberin manevi evladı Zeyd de vardır ve döner ona; ”Ey Zeyd! Seni de o kadar çok seviyorum ki, erkek evladım olmadığına üzülmüyorum.” Zeyd yerinden fırlar kendinden geçerek o da dönmeye başlar.

Hz. İmam Ali içinde “Ya Ali! Sen zaten benim kanım ve canımsın” der ve İmam Ali de dönenlere katılır. Hz. Muhammed duygulanır bu sevinç karşısında gözyaşlarına hakim olamaz. Ve ileride gerçekten uğruna canlarını ve mallarını feda eden bu insanların kendinden geçip dönmesine hüzünlenir, duygulanır…

İşte semah bu aşk ve vecd halidir. Diğer bir kaynakda gayp alemi olan Kırklar Meclisi’nde de dönülmüş ve yaratanla birleşilmiş ve tesbih edilmiştir. Semah, on iki hizmetten biridir. İbadet halidir. Süslü-püslü giyecekler giyerek yapılan Semah sadece folklorik anlamı olur ki ibadetten dışlanmış olur. Semahımıza ve inancımıza saygısızlık yapmayalım, yaptırmayalım. Semah uçmaktır, benlikten geçmektir. Kırklar Meclisi’nde ki aşk ve cezbe halidir ve semahın adresi de “Kırklar Meclisi’dir.”

Kırklar meydanına vardım

Gel beri ey can dediler

İzzet ile selam verdim

Gir işte meydan dediler.

Sıdk ile tevhid edelim

Çekilip Hakk’a gidelim

Aşkın dolusun içelim

Kalalım mestan dediler.

Düşme dünya mihnetine

Talip ol Hakk hazretine

Ab-ı kevser şerbetine

Keşkülünü ban dediler.

Şah Hatayi

Semah hakkında da bilgi aldıktan sonra Ali Bey’e çok teşekkür edip Gültepe köylüleri ile yaptığımız sohbete geçiyoruz.

Toplam dört yüz hanelik köyün, 70 hanesi, yani yaklaşık iki yüz elli kişisi alevi. Köye ilk yerleşim tarihi 1948.

Geleneklerinizi sürdürüyor musunuz? Ne yapıyor ne ediyor, nasıl yaşıyorsunuz dedim Gültepe köyü sakinlerine.

Bölgemizin özelliği nedeniyle birçoğu bizim gibi Turizm sektöründe hizmet vermekte, yaşamlarını öyle idame ettirmeydiler.

Her Cuma akşamı geniş bir evde toplanarak Cem yapmaya gayret ediyoruz dediler Gültepe’ liler. Bu Cem’lerde asıl amaç bir araya toplanıp, sorunları konuşmak, birbirimizden haberdar olmak, hastası olana, zor durumda olana, evlenecek olana, toplanıp elbirliği ile yardım etmek, aralarında dargın olan, kırgın olan varsa barıştırmaktır. Biz insanları dargın durdurmayız. Gerekirse başına vura vura barıştırırız diyorlar. Bu toplantılarda kadın erkek, çocuk ayırmadan yediden yetmişe, herkesin fikri alırız. Yedi yaşındaki bir çocuğun bile düşüncesini alır, fikrini sorarız. Bizim göremediğimiz bir ayrıntıyı o görebilir düşüncesi ile.

Peki, evlilikler nasıl oluyor. Sünnilerden kız aldığınızı ama vermediğinizi duydum. Doğru mudur? dedim.

Bu anlamda da kesinlikle Alevi Sünni ayırımı yapmaz, kararı evlenecek çiftlere bırakırız. Hatta kız evlatlarına daha bir önem verir, kızlarımıza tekrar tekrar sorarız evlenmeden önce. Alevi olsun Sünni olsun fark etmez, onlardan teyit almadan, rızası olmadan cevap vermeyiz karşı tarafa. Önemli olan onların istemesidir.

Düğünlerimiz ise Cuma günü başlar. Cumartesi sabahı bayrak dikilir. Yemek hazırlıklarına başlanır. Selavatlanarak koyunlar kesilir. Herkes kesesine göre bir veya birden fazla kesebilir. Bir de davetli sayısına göre tabii. Durumu olmayana yardım ederiz. Et ve keşkek düğün yemeklerinin olmazsa olmazlarındandır. Yanında kuru fasulye, pilav, herhangi bir tatlı ve salata olur. Yemekler yendikten sonra gelin ve damat dede tarafından mutlaka selavatlanır. Akşam düğünden sonra gerdekten önce dini nikah kıyılır. Birkaç gün sonra ise eş, dost akraba evleri ziyaret edilerek el öpülür.

Cenaze merasimleriniz nasıldır peki. Sünnilerden farklı mı?

Bu soru üzerine köyün İmamı söz aldı ve bu kısmını isterseniz ben anlatayım dedi. O gün şansımdan köyde düğün vardı ve birçok insanı düğün nedeniyle bir arada yakalama imkanı bulmuştum. İmam da konuklardan biriydi.

Ahmet Hoca: Ben 1997 yılından bu yana Gültepe köyünde imamlık yapıyorum dedi. Toplumumuzun bilmediği veya yanlış bildiği birçok şey var Aleviler hakkında. Örneğin cenaze ve düğün gelenekleri bizimle aynı. Cenaze törenleri camimizde yapılıyor. Köyümüzde Alevi Sünni ayrımı veya kargaşası yok. Yıllardır yan yana yaşıyor, aynı camide namaz kılıyor, gül gibi geçinip gidiyoruz. Özellikle Cuma namazlarına alevi vatandaşlarımızın katılımı çok fazla dedi.

Gültepe’ lilerle konuştuğumuz diğer konular Ali beyle konuştuğumuz konuların tekrarı olduğundan Gültepe’ de yaşayan herkese teşekkür edip gelin ve damada mutluluklar dileyerek ayrıldık Gültepe köyünden.

Yüzyıllardır özünden bir şey kaybetmeden yaşayan ve yaşatılan bir inanç sistemi olarak varlığını sürdüren Alevilik tabii ki iki sayfaya sığmayacak kadar uzun ve derin bir mevzu. Gelenekleri, görenekleri ve yaşam biçimleri ile bizden çok da farklı olmayan ve deyişleri, türküleri, yaşam biçimleri ile kendime, gönlüme, yüreğime oldukça yakın bulduğum Aleviliği sizler için özetlemeye çalıştım. Haftaya bir başka konuyla ve konuklarla buluşmak üzere hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyor ve Alevi’ lik deyince atlayamayacağımız bir isimle; Pir Sultan Abdal’ın bir şiiriyle bitiriyorum bu yazı dizisini.

Âşık ile ma’şuk bir yere gelse
Aşkın kitabını ellere olsa
Sual olunursa cevabın verse
Ağız nedir dudak nedir dil nedir

Gönlümde bir mânâ yazıp dururum
Aşkın gemisini düzüp dururum
Arab’ı Acem’i gezip dururum
Derya nedir umman nedir sel nedir

Dört kardaşız bir gömlekte yatarız
Gömlek birdir bir vücuda çatarız
Kendimizi ateşlere atarız
Ateş nedir duman nedir kül nedir

Evveli Muhammed âhiri Ali
Erenler kurdular erkânı yolu
Üç yüz altmış altı servinin dalı
Bahçesinde bülbül nedir gül nedir

Din Muhammed dini, taptuğum tapu
Yıkılır mı Hakk’ın kurduğu yapı
Kırk sekiz bahçedir on iki kapı
Eşiği bekleyen iki kul nedir

Pirimden bir haber geldi duramam
Menzilim ıraktır belki varamam
PİR SULTAN’ım aşkı elden koyamam
Cümlesin vücutta buldum bil nedir

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..