Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yaşamın içinden

Yaşamın içinden
 

Mutsuz olacağımız, işimize gelmeyen konularda ise bir itişip kakışma, şamata sürer gider ve ortalık toz duman olur...


Hayatın akışı içinde insanı bazen mutluluğa, bazen de karamsarlığa iten birçok olaya tanık oluruz.. Yaşadıklarımızın izdüşümleri belirli süreçlerde bizi kendimizden geçirir.

Sevinçli anlarımızda gülücükler dağıtır, yakın bulduğumuz insanları arama ihtiyacını duyar veya bir arkadaşımıza o gün bir çiçek göndererek geçtiğimiz günlerdeki kabalığımız için gönlünü alırız. Belki de asla denemeyi düşünmediğimiz bir işi o gün uygular, uzun süredir dargın olduğumuz dostumuzla barışma fırsatını yakalayabilir veya beğendiğimiz bir kitabı arkadaşımıza ivedilikle ulaştırırız. O gün yaşadıklarımızı yakınlarımızla paylaşır, dertlerini dinleriz.

Mutsuz olacağımız, işimize gelmeyen konularda ise bir itişip kakışma, şamata sürer gider ve ortalık toz duman olur.

Bu anlarda gözümüz hiçbir şey görmez, gücümüzü gereksinimlerimiz için kullanacağımız yerde, barbarlığa sevk eder, bir anda birbirimize saldırır, yok yere kalp kırar, insanları yaralar, küstürür, özetlemek gerekirse işi şiddete kadar vardırırız. Gündüzümüz böylece yaşam kaygısıyla geçer.

Akla, ister istemez,
- Olaylar mı kişilerin, yoksa kişiler mi yaşananların oyuncağı?
- İnsanlar mı hayatın oyuncağı, yoksa hayat mı insanların oyuncağı?
- Kim kime mahkûm? Biz mi yaşananlara, yaşananlar mı bize?

Gibilerinden sorular gelebilir.

Buraya kadar anlatılanlar, esasen bilinen hususlar.

Ben sadece şu noktayı vurgulamak istiyorum: Sabah uyandığımız, etrafa boş gözlerle bakıp birilerinin “Dünyaya hoş geldin uzaylı...” demesini beklemediğimiz anlarda, kulağımıza fısıldayan bir ses, sanki gündüzün nasıl geçeceğini söylemektedir.

Günaydın bayım!”

Bugün bayağı zorlanıp üzülebilirsin, dikkatli olman gerek veya

“Sana bir sürpriz var, müjde!” diyebilir.

Çoğumuz bu sese kulak asmaz,  “Hadi canım sen de!” der, varsayım gibi kabullenerek gülüp geçer, abartılı buluruz.

Ama gece yatana dek çizebileceğimiz rota, olumlu veya olumsuz denebilecek durumlar, sabahın erken saatlerinden itibaren, içimizden gelen bir ses, görüntü yani değişik figürlerle bunu bize bildirilmiştir.

Şimdi yapmamız gereken, günün neler getirdiğini görmek olmalıdır.

Bir anda patlak verecek bir olay, bizi veya karşımızdakini etkileyerek, aldığımız mesajları doğrular hale getirmiştir.

Aslına bakarsanız, bir olay, öncesinde varlığını hissettirmektedir.

Oysa biz bunların üzerinde durmamış, bağlantı kurmayı da asla düşünmemişizdir...

Örneğin, evden çıkarken her zaman yanınızda olması gereken cüzdanınızı unutmuşsunuzdur. O gün evde elektrikler kesiktir. Cep telefonunun pili bitmek üzeredir. Veya antrede dizinizi kapının tam karşısında duran aynanın önündeki masaya sakarlıkla vurabilir, acı içinde  “Hay aksi! Bu da nerden çıktı şimdi! ” der, acı içinde, kıvranabilirsiniz.

İşte bütün bu aksilikler, ilerdeki saatlerde karşılaşacağınız muhtemel olumsuzlukların habercisidir.
O gün belki arabanızı çarpıp çok üzülebilirsiniz veya beklediğiniz zammın gerçekleşmediği haberi size ulaşabilir. Ümitle arzuladığınız maaş artışı yine olmamıştır...

Sözünü ettiğim bu ortak ses-görüntü alanını yaratan olaylar zinciri için tesadüf” dememiz, iyimserlikten de öte, biraz saflığın işareti olmuyor mu?

Uzun zamandır görmediğiniz bir dostunuzdan haber almanız, dertleşmek istediğiniz bir arkadaşınızı birden karşınızda görmeniz rastlantı olabilir mi?
Yoksa bütün bunlar bir hayal ürünü mü yani dayandığı bir temel noktası yok mu?

Kısacası, bu düşünceleri beynimiz mi uyduruyor?

Veya yaşam kaygısı, hayatın zorlukları, çocukların okul taksitleri, eşinizle olan kavgalı haliniz vs gibi düşüncelere dalmış giderken, birden cep telefonunun sesiyle irkiliyorsunuz!

Uzun sürelerdir görünmeyen, hal hatırdan sonra sadede geliyor biraz şakacı, biraz da uğraş verdiği şeyi yapmanın gururuyla etkileyici bir sesle: “Amerika'daki firma gerekli bağlantıyı yaptı. Yakında ihracata başlıyoruz” derken ortalığı karnaval alanına çeviriyor. Günlerdir, hatta haftalardır bu telefonu beklemenin bilinci içinde. Derin bir  “oh!..” çekiyorsunuz. Aslında, bu mesaj, önceden sade sıcak bir ortamda, tatlı bir müziğin ezgisinde şifreli bildirilmiştir, ancak hiç bir şeyi fark edememişinizdir.

Akşam eve yorgun argın döndüğünüzde eşinizin şöyle seslenmesi olasıdır:
“Hayatım günün nasıl geçti?”
Suratınız asık ya da neşelidir.
"Berbat!"
Ya da
"Sevinçten havalara uçuyorum!" diyorsunuz.

Sevgili dostlar! Yaşanacak olaylar öncesinde her fırsatta "Günümü istediğim yönde şekillendireceğim" söylevinden ziyade, “bugün neler olabilir?” şeklindeki kafa karıştırıcı şeylerin cevabını önceden belirten işaretlerle anlayabilmek, bir bakıma güne motivasyon temini açısından da gereklidir.

Sizce de öyle değil mi?

Ahmed F. Yüksel

 

 

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..