Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ocak '10

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Yasmin Levy geçti İstanbul’dan

Yasmin Levy geçti İstanbul’dan
 

Fotoğraf Ali Taşkıran http://www.yasminlevy.net/


Yüreklerimizi muhteşem sesi ile eze eze Yasmin Levy geçti İstanbul’dan. İstanbul hala serhoş; onun varlığından, güzelliğinden, sesinden ve şarkılarından... Şehrin içinde onmak bilmez bir hüzün, boğaza nazır bir masada içilmekten artık yorulmuş bir kadeh eşliğinde, dilinde “Adio Kerida”, aklında hala Yasmin ve onun içimizde bıraktığı kardeşlik duygusu ile içimiz kan ağlamakta.

Yasmin’i kelimelerle anlatmak mümkün değil; taşıdığı enerjiyi, bulunduğu ortama saçtığı ışığı, sesindeki insanda ağlama duygusu yaratan hissiyatı ama aynı zamanda yüreğinizde sevinç ve coşku fırtınaları kopartan o tuhaf büyüyü kelimelere dökmek imkansız. Korkarsınız bakmaya gözlerinin içine uzun süre; o kadar anlamlı, o kadar derin, o kadar hüzünlü, o kadar cesur, o kadar dolu ki bakışları ya içinde boğulup gitmekten korkarsınız yahut derinliğinde kaybolmaktan bir ömür boyu. Bir insan evladının gözleri bu kadar çok şey mi anlatır bir bakışıyla, baktığı insanda bu kadar mı büyük bir günah işlemişcesine suçluluk duygusu yaratır her bir badem paresi?

Sesi ve yüreği kadar kocaman bir misyon üslenmiş Yasmin; O, yıllar geçtikçe kaybolmaya mahkum olan bir dilin, bir kültürün, bir yaşam biçimi ve müzik türünün yok olmasını engellemek gibi büyük bir ödevi sırtlanmış güçlü yorumu ve kişiliğiyle. Manisa doğumlu babasını bebek yaşta kaybeden Yasmin; kendisinin de Türk olduğunu söylediği annesi ve üvey babası ile yaş alırken Kudüs’de, gerçek babasının kızına ve dünyaya armağan eşsiz mirası dinleyerek ve tüm varlığına kazıyarak büyümüş. Babası İsrail hükümeti tarafından Sefarad müziğini araştırması, derlemesi ve arşivlemesi için hususi olarak görevlendirilmiş çok değerli bir müzisyen Yasmin’in. Hayattaki en önemli öğretmenim olan anneme ithaf ediyorum ilk albümümü diyor cd kapağında ve ekliyor, bana şarkı söyleme sanatını öğreten anneme hediyem olsun.

Babasının ve ailesinin hüzünlü hikayesi çok eskilere dayanıyor Yasmin’in; 1492 yılında İspanya’dan sürülen Yahudi topluluğun bir mensubu olarak, kendilerine kapılarını ardına kadar açan ve kol kanat geren Osmanlı İmparatorluğu’na ve Türk insanının yüce gönüllüğüne ve misafirperveliğine minnettarlığını sunuyor dinletisindeki konuşmalarında.

Bir kısmı o dönemde Osmanlı toprağı olan Balkanlara, bir kısmı Kuzey Afrika’ya bir kısmı da Ege’ye yerleşen bu toplumun yanlarında getirdikleri eşsiz kültürün sesi olan dil Ladino ve Sefarad müziği. İspanyolca, İbranice ve yerleşilen ülkelerdeki dillerin karşımına verilen özgün dilin adı Ladino ve tüm bu ülkelerin müziklerinden harmanlanan kendine has bir mistisizme ve harmoniye sahip müziğin adı ise Sefarad. Flemenkodan, Arap müziğine, Türk müziğinden, Balkan Müziğine uzanan ve içinde bu müziklerden motifler taşıyan muhteşem bir sentez oluşturmuş bu güzel insanlar. Fakat seneler geçtikçe bu dili konuşan ve sayıları tüm dünyada sadece yüz ellibin kişi kaldığı için unutulmaya yüz tutmuş bu güzel dili ve müziği paylaşabildiği kadar çok kişi ile paylaşmak olmuş Yasmin’in yaşama sebebi.

İKSV (İstanbul Kültür Sanat Vakfı) Salonu’nda düzenlenen konser herkes için tam bir muammaydı çünkü salon kapılarını ilk defa bu hafta verilen konserlerle sanat severlere açmıştı İKSV’nin yeni binasında. Numaralı salon ve ayakta balkon adı altında satılan biletler ayın 5’inde satışa çıkarıldı. İlk iki gün Siyah ve Beyaz Lale Kart’ı sahiplerine, 7’sinde ise Kırmızı ve Sarı Lale Kartı üyelerine açılan numaralı salon biletleri tamamen tükendiği için genel seyirci zorunlu olarak ayakta balkon biletlerine talim etti. İKSV’den beklenmeyecek bir salon düzeni ve kabul şekli ile karşılandık ilk önce; ayakta balkona vardığımızda ise durumun vahameti tam anlamı ile ortaya çıktı. Alt kattaki salona çepeçevre tepeden hakim olan balkon bu görünümü ile tıp fakültelerindeki kadavra salonlarını andırıyordu; hani şu hocalarını aşağıda kadavra başında tepeden izleyen tıp öğrencisi konumundaydık, erken gidenler demir parmaklıkların önünde kendisine yer tutmuş diğer seyirciler ise uzaktan görünmeyen sahneye bakabilmek için parmaklarının ucunda ardınıyordu insanların tepesinden.

Balkonun tam sahneyi arkadan gören kısmı ise bir barikatla kapatıldığı için zaten balkona sığmayan kalabalık homojen bir biçimde salona karışamadı. Her zamanki gibi Türk girişimci zihniyeti olayı çözdü; duruma çok kızmış olan beni alet ederek bir grup izleyici bana barikatı açtırdı da bu sayede en azından ensesine bakarak da olsa Yasmin’i izleyebildik muhteşem sahnesinde. Hiç ara vermeden iki saate yakın sahnede kalan bu muhteşem orkestra ve Yasmin; salondan kaynaklanan tüm olumsuzlukları öyle bir sildi ki içimizden, erkek güruhun neredeyse tamamını kendisine aşık ederek sahneden inerken herkes büyük bir mutluluk ve huşu içinde şaşkın şaşkın birbirine bakıyordu.

Gür ve güçlü sesiyle seslendirdiği muhteşem şarkılarının yanı sıra Yasmin, aynı zamanda şarkılarının hikayelerini kendine has anlatım şekli ile bizlere aktarırken de sahnede her yeni şarkıda biraz daha devleşiyordu. Şarkı aralarında kendisinden ve İstanbul’daki macerasından bahsederken sarf ettiği sözler ne yalan söyleyeyim hepimizi çok duygulandırdı. “Türkiyeye ne zaman gelsem kendimi evimde gibi hissediyorum, burası benim ikinci evim” diyor Yasmin ve ekliyor “Bizler Türk insanının cömertliğini, bize olan güzel tavrını hiç bir zaman unutamayız, sizler sayesinde bir vatanımız oldu, sizler benim kardeşimsiniz. Bana sordular; Türkiye ile aramızda bir diplomatik kriz var emin misin Türkiye’ye gitmek istediğine diye, onlara şöyle cevap verdim Türkler bizim dostlarımız, kardeşlerimiz neden gitmeyeyim ki?”.

Olağanüstü mütevazılığı ve çekingeliği ile sürekli balkonda kendisinin arkasında kalan bizleri gücendirmemek ve onore etmek için neredeyse her şarkı arasında bizlere dönüp güzel gözleriyle hepimize ayrı ayrı bakıp selam gönderdi. Yaşadığı sıkıntılı durumu ise şu sözlerle özetledi hiç isyan etmeden “Kardeşlerim sizlere arkamı dönmek zorunda kaldığım için çok üzgünüm ama inanın kızkardeşiniz de burada kendini yılan gibi hissediyor”. Snake Pit (yılan çukuru) kavramı; konser alanlarında sahnenin hemen önünde, etrafı kapatılmış ve en çok para ödemiş olan kimselerin bulunduğu ve daha sonra sanatçılarla tanışma fırsatı sunulmuş kişilerin konuşlandığı yerin adıdır. Kendisi de ona atıfta bulunarak bu cümleyi kurdu.

Yasmin’i dinleyip de büyülenmemek mümkün değil bunu bir kez daha bizlere kanıtladı, onun hakkında okuduğum yazıların çoğunda şu ibare vardı. “Kendisini bir kez dinlediğiniz vakit artık bir dana ondan vazgeçemiyeceğiniz bir ses ve yorumcu”. Gerçekten de haklıymış bunu yazanlar, Yasmin’imiz, kız kardeşimiz geçti gitti İstanbul’dan, bizlerin içinde anlatılmaz duygular bırakarak. Ne olur Yasmin yine gel, seni, eşini ve güzel müzisyen dostlarını, büyük bir merak ve minnettarlık ile bekliyor olacağız, sen ve arkadaşların artık sonsuza dek bizim kardeşlerimizsiniz. Sevgiyle kal Yasmin, şarkıların hiç susmasın güzel kız karedeşim...

 
Toplam blog
: 58
: 795
Kayıt tarihi
: 14.01.08
 
 

1978'de dünyaya gelmişim şirin bir anne babanın ilk erkek evladı olarak. Istanbul'a göçmüşüz sonra k..