Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '12

 
Kategori
Blog
 

Yazıyorsam sebebi var

Yazıyorsam sebebi var
 

internetten alıntı


Merhaba…

Sevgili dostlar, canım arkadaşlarım…

Yıldönümü kutluyorum ben, bugün.

Milliyet Blog sitesine üye olduğum ve yazı yazma şansına eriştiğimin 2. Yılını tamamlamış bulunmaktayım.

Şimdi!!!

Geleneği bozuyor ve blog sayılarını, ne kadar görüntülendiklerini, yorum adedini ya da ortalama rakamlarını yazmıyorum;)

Zaten sayfamı varlıkları ile onurlandıran dostlar, bu verilerden haberdarlar…

Ne diyordum?

Ben…

Bir ben var içimde; bana rağmen, benden öte.

Kâh koştu, kâh coştu.

Kâh tökezledi, kâh düştü.

Amma azimliydi… Engellere takıldıysa da hayat boyunca!

Yeniden, yeniden koşmaya çabaladı.

Başardı mı?

Bazen… Bazen başardı, bazen ümitleri kırıldı.

Amma asla yılmadı…

Hiçbir engel yıldıramadı.

Korkulara, acılara, boyun eğmeyecek kadar da dayanıklıydı.

Koş, koş, koş nereye kadar?

Sonunda anladı!

Neyim ben?

Ben neyim?

İki kapılı hayat denen o köhne handa; bir garip yolcu, gelip geçmekte olan ölümlü bir fani…

Hepsi bu!

Giriş, gelişme ve sonuç!

Büyük bir girdaptı bizi acımasızca içine çeken. Döngü, hem de kısır döngü. VE… Biz bu girdabın çarklarının, kahrolası dişlileri arasında; dönüp durduk kıyasıya, biteviye ve üstelik acımasızca. Döndükçe ufalandık, ufalandıkça azaldık. Bir toz zerresine dönüştük. Aslında zaten koskoca evrende bir toz zerresi bile değildik ki! O zerrecik ki gün oldu, ya ezildi ayaklar altında, ya da gün oldu uçuştu kuşların kanatlarında. Bazı bazı bir dağın doruklarına, bazen mutluluklara çoğu kez de mahkûm oldu yalnızlıklara.

Sarıldık kâğıda kaleme… Medet umduk sözcüklerden, cümlelerden. Teselli aradık belki de satır aralarında. Kâh şiir olduk döküldük mısra mısra, kâh öykü, kimi zaman da deneme.

Deneme!

Yaşamadan,  denemeden nasıl ulaşacaktık ki tecrübe denen olguya?

Aslında, hayat da deneme, yanılma manzumesinin yadsınamayacak bir bütünü değil miydi?

Ve… Öyle bir bütün ki tecrübe diye adlandırdıklarımız, yaşanan, yaşatılan, yaşanamayan, iyi, kötü, güzel, çirkin, acı veya tatlı…

Gelişmişliklerimiz; bütün bunların içerisinde gizli. Hayatın gizeminde saklı...

Sonuç; aynı ile vaki!

Nereden bilebilirdik ki ölümün ince belli bir bardak çayla, dudak arasında olduğunu. Ya da bıçak sırtında!

Ardımızda bıraktıklarımız da kubbede hoş bir seda… Belki de…

Ulaşmak zor! Hem de hayli zor… Kim bilir? Belki de Hiçliğe varabilmenin yolunda adım adım…

Bir adım, bir adım....

Mutluyum… Çünkü buradayım.

Mutluyum… Çünkü paha biçilemez kıymette dostlara sahibim.

Mutluyum… Geç de olsa hayatımın önemli bir kesitinde var olduğunuz için.

Ve… Biliniz ki… Bilmenizi isterim ki…

Her birinizin kıymetini, şu aciz yüreğimde ayrı ayrı özenle saklamaktayım.

İyi ki varsın Milliyet Blog,

İyi ki varsınız değerli dostlarım.

En içten sevgi ve saygılarımı; İzmir’in efil efil esen İmbatının esintilerine yükledim. Sizlere sunuyorum…

 

Ayşen Arslangiray Kura

14 Kasım 2012 / İzmir

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..