Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

03 Nisan '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Yazmak ve yanmak

Yanmak mı yoksa yazmak mı ayrımına varamıyorum? Beyni yıkanmış, kalbi boyanmış teröristler gibi, üzerimde kilometrelerce alanları dağıtacak kadar bomba yüklü gibiyim. Hani ne teröre başlanmamış zamanlara geri dönüş ne de ölümden vazgeçiş hakkının olmadığı anlardaki o ince çizgide. Dağıttığı alanları görmemek için kendini de öldürenlerden. Suçluluk ve vicdan azabıyla karışık, bakışlarım tedirgin, mesafeli, korkak, ölümden çok öte mesafelerdeyim. Yoksa bana mı öyle geliyor? Biri, şişirilmiş bir kesekağıdı patlatsa ummadığım bir anda patlar mı yüreciğim?

Yüreğinde yer var mı diye bir soru gelmişti vakti zamanında bir kişiden bir yazı ile birlikte. Ovalarca diye cevap vermiştim. Bir kere açıldı mı çenem susturabilene aşk olsun. Ve AŞK oldu. Döküldüm de döküldüm. Ben uçurtma olduğumda sen ipi olmalısın uçurtmanın/Yüreklerimiz camdan bir küre/Ben kumu olmalıyım malzemenin/Sen kumu şekillendiren ateş/ Kanatların olmalı bembeyaz/Ben beyazına yakışan uğur böceğin/Sen masalım ben senin herşeyin….…

Konuştum, konuştum ve şu anda kelimelerin kifayetsiz olduğu noktalarda…… Elimde ne bir kadeh şarap ne de bir nefes duman kalmış sigaramda. Rüzgarlar hanidir ciddiye almıyorlar beni, biliyorlar galiba dağıtsalar saçlarımı, toplayacak gücü kalmamış ellerimin.Ne bir mekana ne de bir kula ait değilim. Kimim ben, neden gönderilmiş olabilirim dünyaya? Bu sırtımdaki acı, işte şura sol küreğimin altında ta yüreğimin içinde. Frida da böyle kemikleşmiş kemik ağrılarıyla mı yaşamıştı acaba? Diego’ya olan aşkı mı yoksa kemikleri mi daha çok acıtmıştı canını? Ya benim? Yazmak, katranlaşmış ateşe ahmak ıslatan yaz yağmurlarının düşmesi gibi. Yazmak, yazdığım da yalnızlığım azalmıyor ki. Yazmak, derdime o anlık merhem, zamanların geri getirilme çabası, ellerimle yeniden yoğuramam kiyaşadıklarımı. Nedenlerin yetmediği, cevapların yetişemediği, bahanelerin olsaydı verirdim ama az önce bittiğinin söylendiği, o eli boş dönüşlerde tek kelime var KADER.

Yazmak, uykunun göz kapaklarını yumrukladığı anlar da uykunu ters istikamete savurmak. Yazmak, beyninin yüreğine hükmedemediği ringde tuş olduğuna şahit olmak. Yazmak, istediklerine sahip olmak değil de olmasına yakarış. Yazmak, belkide tüm olmayacakları kendinden uzaklaştırmaya çalışmak. Ve galiba tüm yangınlara karşı direniş. Belkide varlığının var olduğunu hissetme çabası ve kendi kendini koruma mücadelesi. Yağmurlu, soğuk havalar beni hep mutsuz eder havaların suçu yok. Savunmamın gerçeklik değeri hangi ölçüde acaba? Aslında ne suç ne de suçlu arama derdindeyim. Bu havalar, keşke ayılarla akraba olsaydımları yaşatıyor bana yine. Kış uykularının dayanılmaz cazibesinin etkisi altındayım şu aralar. Derin uykularda acılar hissedilmiyordur belkide. Söyleyemediklerimi en iyi anlatma biçimim bu. Yazmak. Hissettiklerini anlatamama hatta saçmalama olarak sinirle karışık gülerek söylediklerimi fazla ciddiye almayın ama dikkatsiz de davranmayın. Yazdıklarım, o kelimeler benim asıl söylemek istediklerim. İçinde gizlidir tüm acılarım, utanırım söyleyemem siz anlayın ne olur çok yorgunum.

İpsiz bir uçurtmaydım kendi halinde, uçurtmama ip aramıştım. Bazen kendi kendime bir avuç kum bazen de ateşe dönüşmüş varlığım. Tek başıma yandığımda anladım. Yüreğinde yer var mı? Yüreğim kocaman, kocaman boşluklarda derin yalnızlıklardayım. Hoşçakal gidiyorum ben. Nedenini sorma söyleyemem. Kendime saklamak için değil susuşum. Korkuyorum… Anlatmayı becerememekten. Sadece saçlarımda değil aklar, yüreğimde beyazlaşmış. Telaşlarım garip, sakin, suskun, dingin. Bu ben miyim? Düşüncelerim, hissettiklerim, böyle olsun istemezdim. Çok yorgunum. Yeniden bu velvelelerle yaşamak, hayır sende kalsın istemem.

Kevser Şekercioğlu

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..