Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mayıs '19

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Yeni Bitki Çeşitleri Millî mi

Tohum, tarımın ana girdilerinden biri olarak hep gözetilmiş, kollanmış ve desteklenmiştir. Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında başlayan yasal düzenlemeler sürekli güncellenmiş fakat gelişmiş ülkelerde bu konuda izlenen stratejilere pek göz atılmamıştır. AB’de de tohumculuk, genelde üretici kooperatifler ve özel firmalarla sürdürülmektedir. Yeni çeşitlerin-genotiplerin geliştirilmesini ise üniversiteler, araştırma kuruluşları ve genotip geliştirme şirketleri üslenmiştir. Türkiye’de ise kamu araştırma kuruluşları, üniversiteler ve son zamanlarda araştırma yetkisine sahip özel tohumculuk kuruluşları kendi yeni genotiplerini geliştirmektedirler. Yani genotip-çeşit geliştirip tohumcu firmalara sunan herhangi bir kamu veya özel sektör kuruluşumuz henüz yoktur. Kısa vadeli bazı projelerle kamu ıslahçı kuruluşlarının özel sektörü gen materyali ile desteklediği olmuştur.  

Ülkemizde yeni tescil edilen çeşitler ıslahçı haklarının zarar görmemesi için koruma altına alınmaktadır. Tarım ve Orman Bakanlığının 2018 yılına ait “KORUMA ALTINDAKİ ÇEŞİTLER ve ÜRETİM SÖZLEŞMESİ YAPILAN KİŞİLER LİSTESİNDE[1]” yer alan tescilli çeşitlerden ve aynı bakanlığın bu konuda hazırladığı “BİTKİ ISLAHÇI HAKLARI RAPORUNDAN[2]”  yola çıkarak tohumculuğumuzla ilgi bazı konulara bir göz atalım. Önce, hibrit çeşit olarak bilinen, yani korunmaya gereksinim duyulmayan (F1, açılma gösteren ve tekrar ekildiğinde daha düşük verim veren) tescilli çeşitlerin, korunma gereksinimi olmadığından bu listelerde yer almadığını hatırlatalım.  

2018 yılı sonuna kadar yapılan başvuruların sayısı 1997 olup, bunlarda 1067 çeşit koruma altına alınmıştır;

Bu çeşitler arı otu, şakayık, malus anacı, mavi yemiş, zambak gibi pek öne çıkmayan bitkilerle birlikte 95 türe aittir;

Bu çeşit sahiplerinin % 42’si yerli, geri kalan % 58’i yabancı uyrukludur;

Yabancı uyruklu başvuru sahipleri toplamda 103 olup, bunlar özel firmaların yanında, temsilen hukuk veya patent ofisi yanında avukatlardan oluşmaktadır;

Bu çeşitlerden yalnız 9’u, yani 1067 çeşidin % 0,8 i üç üniversiteye aittir.

Bu durumda doğal olarak söylenecek çok şey ortaya çıkmaktadır:

Burada, uluslararası firmaların, güvenle çeşitlerini ülkemizde pazarlayabildiklerini görüyoruz. Böylece tarımsal ürünlerimizin, ihraç potansiyelini artmıştır. Çünkü yabancı bir XX çeşidine alışmış Alman’a bu çeşidi sunamazsan, tabiiki o türü ihraç da edemezsin. Bu da Türk firmalarına rekabet gücü kazandırılması açısından önemlidir;

Diğer taraftan %58’i yabancılara ait olan çeşitler, ülkemizde ıslah edilmez miydi?  İşte öne çıkarılması gereken ana konu budur

Peki, 1067 çeşitten yalnız 9’unun, yani %0,8’inin Türk üniversitelerince geliştirilmiş olmasına ne demeli! Onlarca ziraat ve diğer yaşam bilimi fakültesi bu konuda neden suskun?  Ha bu arada listedeki yabancılara ait olan zeytin çeşidi İspanya’nın Cordoba üniversitesine ait!

Şimdi Türk tohumculuğunun en can alıcı halkası olan “yeni çeşit–genotip geliştirme” konusunu Almanya’nın nasıl çözdüğüne bir göz atalım: Orada üniversiteler YÖK biçimi bir kuruluşa değil de Eğitim ve Araştırma Bakanlığına bağlıdır. .Bu bakanlık aynı zamanda ARAŞTIRMALARI da kucakladığından bünyesinde kurduğu GABI (Plant Genome Research Program - Bitki Genom Analiz Sistemi) çerçevesinde “PLANT 2030” makro projesiyle “Almanya bitki araştırmalarını” özel sektör talepleri doğrultusunda ekonomiye kazandırmaktadırlar. GABI bir kamu-özel sektör ortak projesi olup, maddi destek ağırlıklı olarak Eğitim ve Araştırma Bakanlığından gelmektedir. Özel sektörü ise WPG (Business Platform Promoting GABI Plant Genome Research e.V.) temsil etmektedir[3][4].

Batıda tohumculuk firmaları, gereksinim duyulan gen kaynakları ile kamu tarafından desteklenmektedir. Bu amaçla oluşturulan kamu-özel sektör üst kuruluşları, gereksinim duyulan anaç-ebeveynleri, gen-genom analiz sistemleri ile elde ederek tohumcuların hizmetine sunmaktadırlar. Bu ara geliştirilen yeni ıslah teknikleri (CRISPR) ile ıslah süresini de kısaltabilmektedirler[5][6]. İşte biz de klasik melezleme tekniklerinde gereksinim duyulan anaç-ebeveynleri, gen-genom analiz sistemleri ile zenginleştirmek zorundayız. Bu da tohumculuğumuz için yeni bir “çeşit geliştirme stratejisi” geliştirilmesini gerektirmektedir. Belki yerli çeşit geliştirme konusunda TARIMDA MİLLİ BİRLİK PROJESİ içinde MİLLİ ÇEŞİT GELİŞTİRME ALT PROJESİ sorunu çözebilir. Burada kamu, üniversite ve özel sektörün bir çatı altında toplandığı, Brezilya’nın EMPREPA[7] benzeri bir “Türkiye Tarımsal Araştırma Konseyi” oluşturulmasının yerinde olacağı önerilebilir.

Nazimi Açıkgöz

 

 
Toplam blog
: 145
: 432
Kayıt tarihi
: 04.01.12
 
 

1964 yılında Ankara Üniversitesini bitiren Nazimi Açıkgöz, doktorasını 1972 yılında Münih Teknik ..