Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mart '16

 
Kategori
Anılar
 

Yıl 1962. Bir Almanya gezisi (Bölüm 2)

Yıl 1962. Bir Almanya gezisi (Bölüm 2)
 

Yaklaşık iki günlük tren yolculuğunun ardından Münih tren istasyonuna indiğimizde şaşkın ve bir o kadar da yorgunduk. Annem babam daha önceki gelişlerinden deneyimli oldukları için bizi kalacağımız yere götürecek taksiyi bulmakta zorlanmadık. 

Kalacağımız yer annemin göz tedavisinin yapıldığı Üniversite kliniğinin bir arka sokağında Madamın pansiyonu diye anılan büyük bir binaydı. Bir Alman madamın İtalyan sevgilisi ile beraber işlettiği bu motel, otel karışımı pansiyon uzun süreli Almanya gezisi olan kişiler tarafından tercih edilen ve herkesin de kabul edilmediği bir yerdi. Yıllar önce eğitimini bu şehirde yapan babamın bir arkadaşının vasıtası ile bulmuştu ebeveynlerim bu yeri. 

Odaları çok geniş, rahat ve şehir içinde olduğu için ulaşım sorunu hiç olmayan bu binada bize caddeye bakan çok büyük bir oda ayrılmıştı. Adeta bir daire genişliğindeki bu mekanda bir aydan fazla bir süre kalacaktık. Odanın bir kısmında geniş karyolası, komodinleri ve büyük gardrobu ile güzel bir yatak odası takımı, pencere yakınında ise geceleri yatak olabilen kanepeleri, ile bir oturma alanı bulunuyordu.

Eşyalarımızı otele bırakır bırakmaz bir şeyler yemek, etrafı gezmek için dışarı çıktık ailece. Çıkmadan da Madam ve ailesi ile tanıştık. Madamın Gabriele isimli biz yaşlarda bir kızı vardı. O kadar cana yakın ve güzeldi ki onunla hemen arkadaş olduk. Zaten aralarında ortak dil olmayan çocukların hemen arkadaş olmalarına yaşamım süresince hep şaştım. Demek ki çocuklar arasında büyüklerin anlamadığı ortak bir dil var.

 Yakınlarda bir yerde bir şeyler yiyip hemen otele döndük. Zira iki günlük tren yolculuğundan dolayı çok yorgun ve uykusuzduk. Ayrıca ertesi gün annem erkenden Göz hastanesine gidecekti.

 Üniversitenin göz hastanesi çok büyük bir binaydı. Hastanede daha sonra Schwester diye  çağrıldığını öğrendiğim rahibeler hemşire olarak çalışıyordu. Bembayaz üniformaları içinde çok ciddi koşuşturan  bu rahibeleri görünce önce biraz ürktüm doğrusu. Günler geçince onların ne kadar şefkatlı ve insancıl olduklarını anladım.Kendilerini önce Allaha  sonra tıbba, hastalara adamışlardı.

 İlk gün annemi kontrol eden doktorumuz bir kaç gün içinde hastaneye yatıp bir operasyon daha geçirmesi gerektiğini söyleyince çok üzüldük. Annem her yıl tekrar tekrar operasyon geçiriyordu. Gözündeki rahatsızlık nüksediyordu.

 Bu arada biraz annemin doktorundan bahsedeyim. Bir kaç yıl önce daha Almanya'ya gitmeye ilk karar verdikleri zaman büyük araştırmalar sonucunda ismini buldukları, iletişim kurdukları bir hoca idi annemin doktoru. Prof. Rosinayder orta yaşın üstünde, mesleğinde çok ileri bir doktormuş.İlk sene annemi ameliyat edip görme yeteneğine kavuşturunca babam o kadar mutlu olmuş ki bir sonraki sefer giderken bir sürü hediyelerle gitmiş. Hatta ben de anımsıyorum bu hediyeler arasında küçük fakat çok kıymetli bir Kayseri Bünyen el halısı da vardı. Profesör bu hediyelerden o kadar etkilenmiş ki. o yıl operasyon ücreti almamış annemlerden.

 Böylece profesör ve ailem arasında büyük bir dostluk doğmuş. Aslında çok maddi olan Alman ırkı için biraz ters bir durum.Daha sonraki operasyonlardan da hiç ücret almaış doktor. Tabii babam da ona hediyeler yağdırmış her gelişinde. 

 İşte bu tonton doktorumuzla da tanıştık ilk gün. Bizlere çok yakın bir akrabamız gibi davranıyordu. Babam sevgi dolu karekteri, gülen yüzü ile gene harikalar yaratmıştı iki ülke insanı arasında.

 Hastaneden çıkışta ailece gezmeye karar verdik. Annemin bir kaç günü vardı ve bunları değerlendirmemiz gerekiyordu.

 Şehir çok büyüktü.İlk olarak öğle saatlerinde içinde çeşitli bebeklerin oynadığı büyük saat kulesinin olduğu bir meydana geldik yürüyerek. Babam bu şöleni mutlaka görmemiz gerektiğini söylüyordu ama biz geç kalmıştık. Hergün 12 de müzik çalarak oynayan bebeklerin gösterisini  kaçırmıştık ne yazık ki. Bir sonraki güne diyerek yolumuza devam ettik.

 Çok büyük mağazalar vardı. Kaufhof, Kaufhause gibi çok katlı mağazalar bizim pek alışık olmadığımız yerlerdi. O tarıihlerde ülkemde lışveriş merkezi ve büyük mağaza yoktu ne yazık ki.

 Her katı ayrı bir şeye ayrılan bu mağazalarda çocuk katını gezerken çok eğlendik. Çeşit çeşit oyuncaklar inanılmaz güzeldi. Bu kadar gezmeye yorulmuştuk. Karnımız da acıkınca Kaufhofun yemek katında yediğimiz grilde tavuğun tadı yıllar geçse de hala damağımda.

 Anlaşılan benim anılarım devam edecek. Kolum yoruldu yazmaktan. 

 Devamı bir sonraya diyelim.....

 
Toplam blog
: 826
: 1068
Kayıt tarihi
: 26.04.11
 
 

Ben emekli bir iktisatçıyım. 21 yıldır bir sanatçı annesiyim. Küçük kızım klasik müziğe eğilim gö..