Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ekim '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yok artık!... -Bir Cumartesi potpurisi-

Yok artık!... -Bir Cumartesi potpurisi-
 

Haberleri pek seyretmiyorum. Bugün evden bir türlü çıkamayınca, açık televizyonu mecburen dinlemek zorunda kaldım. Ekranda bir alt yazı: “Yaşasın Domuz Gribi!” Şaşkınlık yaratacak, ya da televizyonculuk açısından dikkat çekecek bir başlık sanki… Ardından spikerin sesini duyuyorum: "İstanbul’da bu hafta okullar 4 gün tatil!... Bu nasıl olacak biliyor musunuz? Cuma günü okulların ilaçlanması için tatil olacak. Böylece 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ve cumartesi pazar tatili birleşince 4 gün tatil olacak…." Allahınızı severseniz böyle haber olur mu? Cümle âlem bilir ki, Cumhuriyet bayramının ertesi günü yıllardan beri zaten okullar tatildir. ***** Bir cumartesi akşamı, normal bir olayı böyle allayıp pullayıp tersten sunmak, belki bir günlük reytingi kurtarmaya yeter ama, “güven” duygusu ne olacak? Böylesine eften püften haberlerle donatılmış bir kanalın verdiği diğer haberlerin ciddiyetine ve doğruluğuna nasıl inanacağız? İşte bu yüzdendir ki, toplumumuzda saflar farklılaşmakta ve keskinleşmektedir. Hepimizin siyasi görüşü, partilerin yaptıklarının niteliğine bakmadan, bir tür inanca dönüşmüştür. Sevdiğimiz, desteklediğimiz partileri, iyi, güzel ve doğru işler yapıyor diye değil, onlar ne yaparsa zaten iyi ve güzel yapar diye destekliyoruz. Okuduğumuz gazeteler, dinlediğimiz radyolar, seyrettiğimiz televizyonlar da öyle… Bu koşulsuz bağlılık, bizi bilinçli bir birey olmaktan giderek uzaklaştırmaktadır. O zaman düşünmenin de bir anlamı kalmıyor. Bizim toplumumuzdan dünyaca ünlü bir düşünce adamı neden çıkmıyor diye hiç düşündünüz mü? En önemli sebeplerinden biri işte budur. ***** İslâm dünyasının bugün sosyal anlamda çok gerilerde bir yer bulabildiğini hepimiz biliyoruz. Kızsak da, üzülsek de, bu camianın en iyi durumundaki tek ülkesi biziz. Hindistan, Pakistan, Mısır, İran, hatta Fas, Cezayir gibi Afrika ülkelerinden bile adını duyuran ve nitelikli düşünceleriyle dünya kamuoyunda bir yer edinen fikir adamları çıkarken, bizim ülkemizden kendisine ve fikirlerine saygı duyulan bir mütefekkir çıkamamaktadır. Oysa İslâm âleminin çağdaş yorumlarıyla Müslümanlara kılavuzluk yapacak Türkiye’nin çıkaracağı düşünürlere öyle çok ihtiyacı var ki… “Bizim milletten bir cacık olmaz” sözünü sakız gibi çiğnemeye alışkınız. Kendi kendimizi küçümsemek, bizim en önemli niteliklerimizden biridir. ***** Buraya kadar yazdıklarımda sanki meseleyi sadece Türkiye’deki Müslümanlar açısından ele aldığımı fark etmişsinizdir. Doğrudur. Çünkü Türkiye birçoklarının rahatsız olmasına rağmen dünyada bir “İslâm ülkesi” olarak bilinmekte ve tanınmaktadır. Ülkemizde, müslümanları ikinci sınıf vatandaş kabul ederek, kendini İslâm’ın dışında kabul edip “Batılı” ve çağdaş bir kimliğe büründüğünü zannedenlerin de bulunduğunu biliyoruz. Acaba böyle düşünmek insanı gerçekten çağdaş ve modern yapıyor mu? Bu düşüncede olanların gerçekten bir “demokrat” gibi davranmalarından vazgeçtim, kendi içlerinde Müslümanlardan farklı olarak, dünya çapında varlıklarını ve özelliklerini ispat edecek bir yeniliğe, buluşa imza attıkları olmuş mudur? Hayır! Evet, Müslümanların neredeyse gerçek İslâm’ın yüzde doksanını unutarak, değiştirerek, karıştırarak, dünyaya da âhirete de faydası olmayan bir din anlayışı ortaya koydukları, bu yüzden de bir baltaya sap olamadıkları doğrudur. Ama, laiklik sayesinde dini konulara hiç bulaşmamış vatandaşlarımızın, kılık kıyafetlerini değiştirmek, içki içmek, eğlenceye fazla zaman ayırmak gibi şekilsel ufak tefek farklılıklar dışında, ne yazık ki yaptıkları kayda değer bir şey yoktur. ***** Bizim toplumumuzda birazcık farklı düşünenler, alışılanın dışında değişik bir fikir üretenler, söylediklerinin doğruluğuna, yanlışlığına, uygulanabilirliğine bakılmaksızın hemen küçümsenir, aşağılanır, tenkit edilir, tartışılmasına fırsat verilmeden susturulur. Bu yüzden kimse yeni bir şey düşünmeye, düşünse de söylemeye cesaret edemez, söylese de başkalarına duyurmaya imkân bulamaz. Milliyet Blog, daha evvel de birkaç kere işaret ettiğim gibi, minyatür bir Türkiye’dir. Burada niye yazıyoruz ki? Herkes başkalarından farklı olduğuna inandığı düşüncelerini ve kendi doğrularını yaymaya çalışıyor. Eğer yazılanların doğru ve inanılır bir tarafı varsa, okuyanlar elbette bunun üzerinde düşünecekler, kendi bilgilerini ve anlayışlarını gözden geçirecekler, belki de yanlışlarını düzelterek, daha farklı bir yol tutacaklardır. Eğer yazılanlar, akla mantığa ters, uygulanması imkânsız, saçma sapan şeylerse, okuyanlar gülüp geçeceklerdir. Bizse tam tersine, bu gereksiz bulduğumuz yazılar yüzünden, yazanları düşman ilan ediyoruz ve onlara yapmadığımızı, demediğimizi bırakmıyoruz. Herhangi bir fikir taşımayan, sadece filan görüşü desteklediğini veya karşı çıktığını söylemek için yazılan yazıları zaten saymıyorum. Ancak üzülerek ifade edeyim ki, Milliyet blog yazarları olarak ortaya yeni bir fikir koyamadık. Evet aramızda çok kabiliyetli arkadaşlar var, kitap yazanlar da var ama, dertlerimize deva olacak bir görüş ortaya atarak, muhtaç olduğumuz çözümü sunanlar yok. ***** Şu anda Türkiye’nin altını üstüne getiren “Açılım” tartışmasında Blogda yazdıklarımız, “açılımdan yana olmakla, açılıma karşı olmak” arasında pinpon topu gibi gidip gelmekten öteye geçemedi. Hiçbirimiz “barışın sağlanması için şunlar yapılmalı” diye somut bir teklif ortaya koyamadık. Bizler millet olarak ne yapacağımızı bilemezken, meclisteki vekillerimiz de farklı davranmadılar. Onlar mı bizden, biz mi onlardan etkilendik, bilemiyorum. “Türk gibi başlamak”, çoklarının özendiği bir özelliktir. Ama Türk gibi yüzümüze gözümüze bulaştırarak başladığımız işi bitirememe özelliğimizden de maalesef bir türlü kurtulamıyoruz. Şu halimizle bunun böyle olmasından daha doğal da bir şey olamaz. Biz içimizden birinin bir adım öne gitmesine bir türlü razı olamıyoruz. Biraz gayret edip bir adım da biz atarak onunla eşitliği sağlamaya çalışmak yerine, paçasından tutup onu yanımıza geri çekerek eşitliği temin etmek, bize daha kolay ve cazip geliyor. Halbuki bunun için sarf ettiğimiz enerji, zaman ve para daha çoktur. Yalan mı?
 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..