Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ekim '14

 
Kategori
Deneme
 

Yokluğunla tükenmek

Yokluğunla tükenmek
 

Öyle bir keder ki gözlerimden kanlar akıtıyor gün geçtikçe. Baktığın her yer yalnızlaştırıyor çorak gönlünü. Sevmeye yüz tutmuş ruhun alevlenip küle dönüyor. Esen rüzgar ölümün kokusunu getiriyor düşlerine.  Zaman acıyla donatıp iyice ölümsüzleştiriyor, koynunda. Yılgın, yıkık duvarlar arasında paramparça olmuş hayallerinle, savruk düşlerinle çoğalıyor iklimler. Donuk bir mevsim gibi katmer katmer buz kesip kalbini bıçak gibi kesiyor. Attığın her düş içinde kaybolduğun koca bir yokluk oluyor. Neyleyim ben sessiz çığlığımla boğuluyorum. Her aldığın nefeste tükeniyorum. Biri dur demeden uçuruma yol alıyorum. Ya bitecek ya da biteceğim sonsuzluğun eşiğinde diye didişiyorum. Adımı gökyüzüne uçurtma yaptım olurda kollarına konar diye.

Sende mi sevdiğim sende mi bilmediğim hücreme zehir kattın da ben nasıl ölmeyim o gözlerinde. Vur beni öyle vur ki sözünle özünle kalbimden vur ve ben öleyim. Geceme heceledim seni, duvarlarımdan kıskandım seni, gözlerimden kıskandım seni her defasında sen diye damla damla yaş akıttığı için sevdiğim. Ruhuma nakşeylenen umudumdun ardın sıra gelen düşlerin. Yılmadım aşkımda, yoğruldum her defasında öyle kıvama geldim ki artık mayalandım ölebilirim sevdiğim. Sözlerim eskiyor artık, aklıma senden başka bir şey gelmiyor. İçimde gurbetteyim günler bitmiyor sen yüreğimde bensen uçsuz bir limandayım.

Kalbimin odası sen ve ayaz tuttum sensizlikten. Ben bir ovanın içinde esen uğultuyum yarınların ardına sığınmış  bir dert içindeyim. Sesim cansız olsa da  anlatamadıklarımla ayaktayım. Gönül aleviyle yazılan kelimeler içimde donarak öldüler sevdiğim. En uzun günün duası sensen içimin duvarına  asılı  ve tersinden yanan koca bir yalnızlığım.

Aklım sana hizmet etmişti. En incesinden en ayrıntısına kadar. Her düşündüğünde  seni sayıkladı. Öyle sözler döküyordu ki etrafına sanki her şey cıvıl cıvıl olmuş çiçek açıyordu . ilkbahardı adeta. Büyük bir gönül şehrin yıkılmaz duvarları vardı ve dua dua örmüştü. Başını alıp gitse gidemiyordu kalsa sol yanı kanıyordu çünkü tek başınaydı. Savaşı birdi ama yenik düşülse de kendi dünyasında galipti. Aşktı, aşıktı oysa.

Topraktan örülmüştü çatısı. Her yağan düşte akıtıyordu damla damla. Bir güç lazımdı içinde özü sözü güven olan bir güç. Baktığında nefes kesen, düşündüğünde alev alan, tattığın da ölümsüzlüğü kılan bir güç. Hayalinde dahi dokunabilen, her günü var gibi yaşatan bir can olmalı. Gittiğinde nereye diye söylenmeyen geldiğinde hoş geldin diye kanat açan can olmalı.

Tükenmenin yanmak olduğunu , yanmanın da kül olduğunu bile bile sevmektir aşk. Tükendim  lakin aşkımdan değil sessizlikten. En çokta Gurur duymaktı, aşk. Ölürsem sana doymamış lığımdır benim bırakın öldü demeyin yeniden uyandı aşka deyin.

Üşüyorum ve can-ı gönlünden tükenip  düşlerimden düşüyorum sevdiğim.

‘Sessizce, tükenmişliğin için de kalbin ne kadar kanarsa kanasın gelmeyeceğini bile bile yaşamaktır, aşk.’

 
Toplam blog
: 360
: 1251
Kayıt tarihi
: 12.06.09
 
 

İnsanlar için en güzel hediye, hiçbir masrafa ihtiyaç göstermeyen tatlı bir  gülümseyiştir. Hz. S..