Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ağustos '20

 
Kategori
Deneme
 

Yolumu Aydınlatan Meş'ale

YOLUMU AYDINLATAN MEŞALE MUZAFFER İZGÜ

 

        Çocukluğumdan beri okumaya meraklıyımdır. Evimizde babamın kişisel bir kitaplığı bir de bizim faydalandığımız hepimizin ortak malı bir kitaplığımız vardı. Şanslı bir çocuktum bu açıdan. Elimi attığımda ulaşabileceğim uzaklıktaydı okuyacağım kitaplar… Kitaplığımızda okumadığım kitap kalmamıştı. Evimize günlük birkaç gazete girerdi ve bir de akşam babamın işten dönerken de vapurda okuyup bitirdiği Akşam gazetesi... Çocuk aklımla o gazetenin hep akşam çıktığını düşünürdüm. Haklıydım da gazeteyi akşam babam getiriyordu, üstelik gazetenin adı da Akşam Gazetesi idi.

      Haftalık dergiler de vardı abonesi olduğumuz…  Hayat Mecmuası, Ses Mecmuası demirbaş olmak üzere gençlik yıllarına adım atarken bizim için alınan Hey Dergisi…

 

          Çocukluk yıllarımızda file ve kese kâğıdı vardı bugünkü naylon poşetler yerine. Satıcılar aldıklarımızı bazen öylece elimize tutuştururlardı bazen de ayrıca gazete kâğıdına sararak verirlerdi. Kasap kâğıdı kalın ve yağlı bir kâğıttı. Eti önce bu kalın kâğıda, sonrasında da yine gazeteye sararlardı. Eve gelir gelmez ilk işim o gazeteyi okumak olurdu. Hangi gazete olduğu veya tarihinin eskiliği umurumda bile değildi.

 

          İlkokul 5. Sınıfa geçtiğim yılın yazında İstanbul’dan Adana’ya taşındık. Babamın tayin isteği üzerine kendi ilimize yerleştik. İstanbul’da kirada oturduğumuz yıllarda Adana’daki evimizi kiraya vermişti babam. Bahçesinde portakal ve turunç ağaçları, hanımelleri, yaseminler, güller bulunan yuvamız o yıllarda tek katlıydı. Dönüşte kiracımız çıkmıştı, bizler de mülk evimizde yeni bir hayata adım atmanın mutluluğunu yaşıyorduk. Evimiz üç yol ağzındaydı. Soldaki köşede Bakkal Hakkı Amca, sağdaki köşede ise Nimet Abla otururdu. Komşularımız çok iyi insanlardı. Nimet Abla, Hacer Teyze’nin kiracısıydı. Küçük bir avlu içinde bir göz oda, mutfak ve banyo- tuvaletten oluşan o güne kadar gördüğüm en küçük evdi bu. Nimet Abla’nın kocası Celal Ağabey, uzun yol şoförüydü. O küçücük evde büfeden bozma bir kitaplığı vardı Celal Ağabey’in. İçinde de onlarca kitap… Herkes büfede kahve takımlarını, limonata bardaklarını sergilerken Nimet Abla onları mutfağa taşımıştı, evin küçük büfesini Celal Ağabey de kitaplık yapmıştı. Zaten odada iki kişilik bir karyola, çocuk beşiği, büfe, yer minderleri ve bir köşede eski bir tahta sandığın üstünde oluşturulmuş yüklük vardı. Yüklükte yataklar, çarşaflar, yorganlar, battaniyeler…  Gece çocuklar için yer yatağı serilirdi, sabah toplanırdı. Küçük bebek Mustafa da tahta bir beşikte uyurdu.

 

           Onlarla tanışmamız benim için çok önemlidir. Evdeki bütün kitapları okuduğum için artık onların mini kitaplığına abone olmuştum. O kitaplıktan ilk okuduğum eser ise belki de bugünkü hayat görüşümün ilk temellerini atan “Gecekondu” adlı kitaptı. Bu kitabı defalarca okudum, okuttum. Annem, babam, kardeşlerim hepimiz ayrı ayrı okuduk. Bu da yetmezmiş gibi gelen konuklarımıza da “Gecekondu”dan bölümler okuyordum. Muzaffer İzgü ile ilk tanışmamdı bu. Nimet Abla’dan hep Muzaffer İzgü kitaplarından istiyordum. Allah’tan Celal Ağabey de Muzaffer İzgü hayranıydı. Kısa zamanda onların kitaplığında da okumadığım bir kitap bile kalmamıştı. Artık ben de Muzaffer İzgü hayranı olmuştum. Öğrencilik yıllarımda başlayan bu hayranlık öğretmenliğim döneminde de devam etti. Öğrencilerim de çok sevdiler onu, çocuklarım da…

 

           Muzaffer İzgü,  İzmir’de yaşamasına karşın Adana ile irtibatını hiç kesmemiştir. Rahmetli Ahmet Tolu’nun Çukurova Edebiyatçılar Derneği Başkanı olduğu dönemde İzgü’nün onuruna Devlet Su İşleri Tesisleri’nde bir yemek verilmişti. O zaman kendisini daha yakından tanıma olanağım oldu. Ertesi gün çok değerli şair, yazar, gazeteci arkadaşım Tuncay Dağlı ve edebiyatsever bir arkadaşımızla onu kaldığı otelden almıştık. Tuncay Dağlı, onunla röportaj yapacaktı. Adana’da çok akrabasının bulunduğunu fakat otelde kalmasının daha uygun olduğunu anlattı laf arasında. Zaten yeğeni Aydın İzgü’nün oğlu ile kızım Sena, Atatürk İlköğretim Okulu’ndan sınıf arkadaşıydılar.

 

       İzgü’yü kaldığı Sürmeli Oteli’nden alarak bir arkadaşımıza ait özel otomobille eski Adana’yı gezmeye başladık. Eski Vilayet tarafında Tarım İl Müdürlüğü Lojmanları’nın karşı sokağına girdik. Oradaki evlerden birini işaret ederek: Eskiden bizim evimiz burada idi. O yıllarda Adana’yı sık sık sel basardı. Yine bir sel baskını tehdidinde şu evin olduğu yerde iki katlı yüksek bir ev vardı. Herkes o evde toplanmıştı.” dedi. Seyhan Barajı yapıldıktan sonra Adana büyük ölçüde selden kurtulmuştu. İlkokula başlamadığım yıllarda da “Sel gelecekmiş. Barajdaki su seviyesi iyice yükselmiş.” Lafları ortalıkta dolaşırdı. Hatırladığım kadarıyla 1980’de Adana’yı sel basmıştı. Gerçi bu kış da çukurda kalan semtleri yine etkileyen seller yaşandı. Adana’nın, Adanalının bitmeyen çilesidir bu… Hatta uzun yıllar öğretmenlik yaptığım okulda sel seviyesini gösteren bir levha asılıydı duvarda ve öğrencilerin boyuna yaklaşıyordu bu işaretli yer.  Tarihî Kız Lisesi binasında sel seviyesini gösteren tabelada tarihini hatırlayamadığım felaketin izi belki de Muzaffer İzgü’nün sözünü ettiği sele aittir.

 

       Anlattıkları hepimizi hüzünlendirdi. Türkocağı Mahallesi’nden ayrılarak Hürriyet Mahallesi’ne doğru direksiyonu çevirdi arkadaşımız. Dar sokaklardan geçerek İzgü’nün işaret ettiği bir gecekondunun önünde durduk. Hepimiz meraklı gözlerle etrafı incelerken İzgü bizi akrabalarıyla tanıştırdı. Bana dönerek: “İşte Gecekondu’daki kahramanlarım Sabahat ve oğlu Asaf…”  dedi.  Şaşkınlık içindeydim; çünkü ömrümde ilk kez okuduğum eserin kahramanlarını görmenin heyecanını ve mutluluğunu yaşıyordum. Yıllarca kitaptan bazı bölümleri replik gibi ezberleyen ben şaşkınlığın doruğuna ulaşmıştım. O anın güzelliğini ailemle özellikle annem ve babamla birlikte yaşamak isterdim. Gözümün önünde rahmetli annem ve babam canlanınca bu kez buruklaştım. Gecekondu’nun kahramanları gülümseyerek bize bakıyorlardı. O ara Asaf sigara istedi İzgü’den. Muzaffer İzgü ona bir miktar para verdi, Asaf sigara alıp geldi. Kitapta Asaf küçüktü, her gece altını ıslatan ve ertesi gün annesinin söylene söylene yıkadığı iç çamaşırları dama asılan Asaf kırklı yaşlarda kocaman bir adamdı. İzgü onlarla kısa bir sohbet ettikten sonra oradan ayrıldık. Gecekondu romanında sözünü ettiği kahramanlarla el sıkışmak geçmişten geleceğe, gelecekten geçmişe yolculuk gibi bir sarsıntı yaratmıştı ruhumda… Köşeyi döndüğümüzde demir kapılı bir gecekonduyu işaret ederek: “ Burası ‘Zıkkımın Kökü’ adlı romanımın yaşandığı ev…” dedi.

 

         Oradan Tarihî Taş Köprü önüne gelmiştik. İlk gençlik yıllarında 25 kuruşa bu köprüden atlayış yaptığını anlattı.

 

         Eski Adana gezimiz Dostlar Tiyatrosu’nu ziyaretle devam etti. Yıllardır İzgü’nün oyunlarını sahneye koyan oyuncular yazarla tanışmanın ve yazarı tiyatrolarında görmenin mutluluğu içindeydiler. Birlikte hatıra fotoğrafları çektirdik. O fotoğraf Milliyet gazetesinde tiyatroyu ziyaret haberiyle yayınlandı. Tuncay Dağlı da yine aynı gazetede tam sayfa olarak röportajını yayınladı. En çok üzüldüğüm bunları o zaman yazmamam oldu. Yıllar geçtikçe hafızamın bu kadar zayıflayacağı aklıma bile gelmemişti o zamanlar… Çinlilerin bir atasözü vardır: “En soluk mürekkep en iyi hafızadan iyidir.” Keşke not defterime birkaç satır karalamış olsaydım!

 

       Muzaffer İzgü Adana Tüyap Kitap Fuarı’na hemen her yıl katıldı. Sadece bir yıl eşinin rahatsızlığı nedeniyle katılamayacağı söylendi. Hem eşinin rahatsızlığına üzüldüm hem de onu göremeyeceğime…  Kitap Fuarına her gelişinde yanına uğradım, sohbetlerimiz oldu. Kitaplarımı imzaladım, bendeki kitaplarını ona imzalattım. Birlikte çok fotoğrafımız vardır. 2009’da fotoğraf çektirirken yanında ciddi ciddi durmamdan hoşlanmamıştı. “Sarılsana!” demişti. Kahkahalarla yeniden fotoğraf çektirmiştik.

 

        10-15 Ocak 2012 tarihleri arasında düzenlenen Çukurova 5. Tüyap Kitap Fuarında ona ait daktilo ve gözlük özel bir camekânda koruma altına alınarak sergilendi. Yine aynı fuarda Yaşar Kemal’e ait daktilo ve bazı özel eşyalar da ayrı bir camekânda idi. Birlikte gidip baktık, beğendi, çok mutlu oldu. Dönüşte benim bulunduğum standa uğradı, ona “Güz İkindisi” adlı şiir kitabımı imzalayarak hediye ettim.

 

       Muzaffer İzgü’nün sevecen ve mütevazı bir insan olması çok hoşuma gitmiştir. Bazı yazarlar, şairler eserlerinde halktan biriymiş gibi görünmeye çalışırlar ama gerçek hayatta halka tepeden bakarlar. İzgü, zirvede de olsa yine halkla iç içe ve halktan biridir. Ona olan saygım onu tanıdıkça artmakta…

 

       İzgü’nün hayata bakış açımı oluşturmamda, belki de edebiyatla ilgilenmemde hatta Türkçe- Edebiyat öğretmeni olmamda büyük payı vardır. Büyük ustaya sağlıklı, neşeli ve uzun ömür diliyorum. Saygı ve minnetle ellerinden öpüyorum.

 

 

NOT: Muzaffer İzgü bu yazımı dergide okuyup çok beğenmişti. 26 Ağustos 2017’de aramızdan ayrıldı. Nur içinde uyusun.  

 

 
Toplam blog
: 389
: 261
Kayıt tarihi
: 01.12.13
 
 

Adana'da doğdu. Öğrenim hayatına İstanbul'da Çengelköy İlkokulu'nda başladı. İstanbul Marmara Ünive..