Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mayıs '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yunus Emre-1

Yunus Emre-1
 

Aslen, ette de kemikte de var olan o bilinç , Yunus adını alıp Âşık anlamına gelen ‘Emre’yi de lâkap seçer kendine..................


XIII. yüzyıl... Anadolu’da çöküntü devri... Savaşlar, işgâller, ayaklanmalar, yağmalar, ağır vergiler, can ve mal kaygısı, kıtlık, kargaşa...

Öte yandan, Moğol akınlarıyla batıya göçen mâneviyat erlerinin can veren nefesi... Kanla sulanan topraklarda Tasavvuf tohumlarının yeşermeye başlaması...

Yoksulluk ve huzursuzluğun insanları arayışa götürdüğü bu dönemde,

birliğe hasret gönüllere su serpen bir ses duyulur:

Ben gelmedim dava için

Benim işim sevi için”

Ve Kendini şöyle tanıtır;

“ Ete kemiğe büründüm

Yunus diye göründüm

Aslen, ette de kemikte de var olan o bilinç , Yunus adını alıp Âşık anlamına gelen ‘Emre’yi de lâkap seçer kendine...

Tarihçiler kayıt düşmeye bayılır; bir doğum yeri ve yaşam hikâyesi aranır sesin ardında...

Kimdir Yunus Emre?

Ne zaman doğmuştur, nerede?...

O her ne kadar,

“Evvel benim ahır benim

Canlara can olan benim

Ağ üstünde kara dizen

Ol yazılan Kur’an benim”

dese de sorular sürer inatla... İşin garibi, cevaplar da kesin değildir. Rivâyetlere dayalıdır eldeki yaşam öyküsü... Bilgiler, her zaman birbirini tutmaz. Dile gelen şiirlerde aranır ipuçları...

Kimi uzmanlar Karaman’da, kimileri Sarıköy’de doğduğunu ileri sürer. “O her yerde doğmuştur, mezarı da her yerdedir” diyenler de vardır.

1240-41’de Eskişehir yakınlarında, Sarıköy ‘de doğduğunu kabul edenlere göre, yoksul bir çiftçidir Yunus. Bir gün kıtlık olup da ekin bulamayınca, dertlere deva olduğunu duyduğu Hacı Bektaş’a gitmeye niyetlenir. Öküzüne alıç yükler, buğday karşılığında vermek üzere... Hacı Bektaş, “Sorun” der abdallara, “buğday mı verelim, nefes mi?”

Yunus, “Nefesi ne yapayım?” der . “Bana buğday gerek!.” Üç kez yinelenir soru ve hep aynı karşılık alınır... Böylece, öküzüne taşıyabileceği kadar buğday yüklenip gönderilir.

Tam köyden çıkarken aklı başına gelir... Geri dönüp çuvalları indirir; himmet ettikleri nasibini istediğini, buğdaydan vazgeçtiğini bildirir. Ne var ki, nasip anahtarının Taptuk Emre ‘ye verildiği, gidip ona kapılanması gerektiği söylenir.

Yine yola düşer Yunus... Sonunda, Tapduk ‘a ulaşır. Nasibini almak için burada hizmet etmeye başlar... Görevi odun taşımaktır. Sırtı yara içinde kalıncaya kadar...

Teslimiyetin en güzel örneğini verir . "Üstüne sinen dünya kokularından kurtulmak için" ağır çilelere, riyâzatlara katlanır.

Kırk yıl boyunca tekkeye ne yaş bir odun getirir ne de eğri... Onun bu hizmetini çekemeyen diğer müridler, dedikoduya başlarlar, “şeyhin kızını sevdiği için böyle yapıyor” derler. Tapduk, “dağda hiç eğri odun yok mudur?” diye sorduğunda,“Bu kapıya eğri odun yakışmaz cevabını verir.

Şeyhi onu uzun seyahatlere gönderir... Bir zaman dolaşır yollarda... Gurbeti içinde yaşayarak... İlahi aşkın ateşi ve hakiki vatanının özlemiyle diyar diyar gezer. Konakladığı yerlere de o ateşin ışığını yansıtır. Yolculuklar bitip de geriye döndüğünde, dergâhın kapısını Tapduk’un Hanımı açar. Pîr’in kendisini kabul etmesini dileyen Yunus’a sen kapı eşiğine yat. Şeyh, sabah namazı için kalktığında ayağı sana takılınca, ’kim bu?’ diye sorar. Ben ‘Yunus’ derim .’Bizim Yunus mu?’ diye sorarsa anlaşılır ki, gönlündesin. Hangi Yunus?’ derse vay haline!.. Git, dermanını başka yerde ara...”

Ana Bacı‘nın dediği gibi yapar. Sabah olunca, Pîri müjdeli işareti verir:

“Bizim Yunus” tur o. Çileler, imtihanlar bitmiştir. Ama, sadece kendini kurtarmak değildir maksat...

Tapduk Emre, bir gün yanına çağırıp “Artık, ayrılık vakti geldi Yunusum. Asamı fırlatıp atacağım, sen de onu buluncaya kadar dolaşıp irşâd vazifesi yapacaksın. Asamı bulduğun yer, canını Yaradanına teslim edeceğin yerdir.” der.

Böylece Yunus, hayatının geri kalan kısmını, “il il dolaşıp safâ gönüllere Baba Tapduk’un mânâsını saçarak geçirir.

Bu yolculuklar sırasında Mevlânâ ile de tanışır, onun meclisinde bulunur.

Nihayet, asayı Sarıköy yakınlarında bulur, bazı şiirlerinden anlaşıldığı üzere vefatı da burada olmuştur.(1320-1321). Vasiyeti, tek maddeliktir: Şeyhinin eşiğine gömülmek. Böylece, Tapduk’u ziyarete gelenler, kendi mezarını çiğneyeceklerdir…

 

Devam edecek…

 

Ahmed F. Yüksel

 

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..