Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Nisan '13

 
Kategori
Edebiyat
 

Yüreğimde bir akşamüstü

Yüreğimde bir akşamüstü
 

Bazen yürekler de konuşur.

Öylesine sarsar ki insanı bu tınılar. Hiç ummadığı bir zamanda mesela… Kendinden kaçmak isterken; ruhunu kapatıp diğer insanlara, sessiz sedasız sıyrılırken hayatın albenisinden; küsmüşken, incinmişken, kendi minicik çabalarıyla onarmaya çalışırken kırıkları. Bazen bir çığlık, bazen bir fısıldama ama her zaman çağıran ve seni kendi aurasına alan bir dehliz gibi ortaya çıkar yürek konuşmaları.
İnsanın en özel zamanları kendisiyle baş başa kaldığı anlar olabiliyor bazen, en azından ruhu böyle söylüyorsa diyelim. Şeffaf, duru bir iç hesaplaşmaya girişiyor benlik, son derece yalın, öz bir kimlikle. Orada yapay kimlikler barınmıyor, sadece sensin karşındaki; neysen o yani, daha ötesi yok. Böyle olunca maskeler düşüyor haliyle; kime beğendireceksin ki kendini? Ruh çıplak, duygular savunmanız olunca tüm gerçek sorgulamalar da bir bir çıkıyor ortalığa. Eteklerindeki taşları döküyor insan. Akıtıp akıtıp da içindeki fazlalıkları yalnızlığına, bir akis duyuyor kendi söylediklerine dair. Tüm gerçeklere tıkasa da kulaklarını bu oluyor.
Yaa işte böyle küçük hanım dedirtiyor kendi kendine. Geriye dönüp bir bak bakalım! Nelerin üzerini çizmişsin? Neleri karalamışsın kalemlerin en siyahı ile ve neleri pamuklara sarıp saklamışsın. Memnun musun gördüklerinden? Aferin sana be boşuna geçmemiş anlar, boşuna yaşanmamış anılar diyebiliyor musun? Kendine bir ödül veriyor musun gözlerinin içine güzel bir ufuk manzarasını yerleştirirken?
Peki...
Ya öyle değilse ?
Ya hoşuna gitmiyorsa karşılaştığın duygular, yüzleştiğin eskiler. Ne yaparsın, nereye kaçarsın; ya da hadi gel şöyle diyelim bırakabilir misin pişmanlıklarını dış kapının dış mandalında?
Olamaz mı? Zor mu yoksa!
Gel ona öyle demeyelim de derinlikli tecrübeler olarak kabul edelim.

Yüreğin de ruh hali günün zamanlarına benzer aslında. Bazen ışıltılı, aydınlık, neşeli bir erken serinliğini yansıtırken; kimi zaman da karanlık bir gecenin kasveti ve buhranı sarıp sarmalar ve kabına sığamaz; dolup dolup taşar, kendi içine akar, ferahlayamaz.

Bir de...

Bir de yüreklerin akşamüstü zamanları olur. Sakin, dingin, ılık bir havada yağmurdan sonraki toprak kokusu gibi içine çekesi gelir insanın böyle anları. Bu öyle acıtmaz, ya da coşkudan deliye döndürmez insanı. Sadece bedeni burada bırakır da ruhu alır bir yerlere götürür. Alis Harikalar Diyarı'nda masalında olduğu gibi hem endişelenirsin alıştığın, bildiğin ortamdan ayrıldığın için; kozana dönmek istersin aslında, hem de içinde bastıramadığın bir merakla takılır gidersin içindeki bilgiç tavşan kılığındaki dürtüye.

Sonra kendini efsunlu bir ortamda bulursun. Bu, aslında üzerini kapadığın belki üç belki beş belki 25 sene öncesine ait bir anının ortaya dökülme anıdır. O sana anlatır, açıkçası konuşur seninle ve der ki: Evet, ben senin yüreğinim, anlatıyorum, dökülüyorum ama dinleyen senin o yıllardaki sen olmadığını da iyi biliyorum. Büyük bir olgunlukla beni dinleyen, artık içi belki de sadece hafifçe sızlayan, belki biraz özleyen, biraz içlenen, yepyeni daha güzel, daha olgun bir sensin beni dinleyen. Güzel olan nedir biliyor musun? Her şey olur her şey biter hayat devam eder kıvamına geliyor insan böyle tecrübelerin ve geriye dönüşlerin ardından, muhakkak... İşte hele ki bu dönemlerinde yapabiliyorsan bu kaçışları, davet edebiliyorsan yüreğini bir akşamüstü çayına nasıl özel olmasın o anlar.

Hayatta yaşadığı tecrübeler insana biraz da şunu öğretiyor. Duyguların ağırlığı ne olursa olsun zaman onun üzerine öyle bir kül döküyor ki o anki şiddeti, gücü, coşkusu her ne ise duruluyor ve belki biraz daha silik ama kesinlikle kalıcı bir iz bırakıyor. Bu ister bir aşk olsun ister ölüm. Zaten insanın bu yetisi olmasa herhalde derin travmaların ardından yeniden hayata dahil olma gücünü, düşüp düşüp de tekrar ayaklanma cesaretini bulamaz.

Ben, kendi tecrübelerime dayanarak diyebilirim ki hakikatten yüreğimin en çok akşamüstü konuşmalarını seviyorum. Çünkü böylece hayatta kat edilen yollar, güzellikler, durulmuş öfkeler, acılar, hırslar, sakinlemiş bir ruh hali ile daha güzel algılanıyor. Daha mutlu oluyor ve yaşadığı ömrü daha rahat kabulleniyor. Her ne kadar çok sık olmasa da yüreğimde bir akşamüstü ritüelini bazen sabırsızlıkla beklerken buluyorum kendimi.

İnsanın zaman zaman kendisini de şımartması gerekir öyle değil mi?

 
Toplam blog
: 15
: 1080
Kayıt tarihi
: 18.12.12
 
 

Hayatın sıradan olmadığını düşünen, bir yanı yazma eylemi için deli divane olan, iki harika annel..