Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ocak '14

 
Kategori
Felsefe
 

Zaman üzerine

Zaman yarattığımız kavramların en gizemli olanıdır. Zamanı hem duygularımızla algılarız hem de bunun duyularımızı aşan bir özelliği vardır. Zaman hareketle ilgili bir kavramdır. Zamanın ne olduğunu ise kimse tam bilmiyor. Yani, zamanla ilgili bildiğimiz gerçekler sınırlıdır.

Wikipedia’da  zaman şu şekilde tanımlanmaktadır: Olayların geçmişten geleceğe doğru şimdiki zaman aracılığıyla sıralandığı boyut. Wikipedia’nın atıfta bulunduğu sözlüklere göre ise, zaman; ‘olayların geçmiş, şimdi ve gelecekte olduğu düşünülen belirsiz, sınırsız süre.’ ya da ‘ geçmiş, şimdi ve gelecek aracılığıyla açıklanan ve dakika, saat, gün, ay ya da yıl gibi birimlerle ölçülen olayların süre ve ilişkisi.’

Platon, zamanı bir bakıma Tanrının kâinatı kalıcı kılma yöntemi olarak düşünmüştür. Einstein ise onu evrenin ve içinde yolculuk ettiği uzayın ayrılmaz bir parçası olarak görmektedir. Fizikçi John Wheeler’e göre ise zaman, her şeyin aynı anda olmasını engelleyen şeydir. Tanımlar çoğaltılabilir. Ancak bugün artık şu bir gerçektir ki modern fizik zamanı mutlak bir nicelik olarak düşünmüyor. Oysa Newton zamanın mutlak ve evrensel olduğuna inanmıştı. 

Bugün biz zamanı uzayla birlikte 4. boyut olarak düşünüyoruz. Zamanı uzaydan ayırmadan anlamaya çalışıyoruz. Madde ve enerjinin olmadığı yerde uzay da yok zaman da. Zamanın olmadığı yerde madde de yok enerji de. 

Bizler akan zamanın içinde hareket eden varlıklarız. Zamanın aktığına inanıyoruz. Ama bu akış hangi yöndedir? Bu konuda kesin bir bilgimiz yok. Zamanın ne olduğunu tam bilmiyoruz. Hangi yöne aktığını tam bilmiyoruz. Akış hızı konusunda da kuşkularımız var. Zaman ileriye doğru mu akıyor, yoksa geriye doğru mu? Türkçedeki ‘gelecek’ sözcüğüne bakılırsa, ileride olan zamanın bize doğru geldiğini sanıyoruz. Bilim, bize ‘big bang’den beri zamanın okunun ileriye doğru olduğunu, zaman nehrinin ileri doğru aktığını söylüyor. Geçmiş arkamızda kalan, gelecek önümüzde olansa, biz geleceğe nasıl gidiyoruz? Gelecek bize kendisi mi geliyor, yoksa bizi geleceğe götüren bir aracı mı var? Geçmiş neyin eskimiş hâlidir, ‘şimdi’ neyin dönüşmüş hâli oluyor? Yoksa her şey şimdide mi gizli? 

Matematikçi Dedekind’e göre, zamanın tümünü geçmiş ve gelecek olarak ikiye ayırmamızı sağlayan sezgimizdir. Bunlar birbirini dışlamakla birlikte sonsuz zamanı oluşturmaktadır. Bunu da zihnimizin bir hareketiyle yapmaktayız. Dedekind’e göre, ‘şimdi’ bu iki zaman parçasını ayırmakta ve irrasyonel bir özellik taşımaktadır. Şimdiye bu özelliğini veren , onun geçmişin de geleceğin de bir parçası olmaması hâlidir. 


Geleceğin ve geçmişin şimdide kaynayıp ondan kabardığını da hayal edebiliriz.Yani, şimdide kaynayıp ondan kabaran, sonra da aynı şimdiye karışan zaman parçaları! Şimdinin denetimi altında kabarıp yeniden şimdiye karışan anlar! Kesintisiz şimdi olarak kaynağından kabarıp geçmiş ya da gelecek olarak kaynağına dönen şimdiler!

Şimdiyi geleceği öğüten bir zaman değirmeni olarak da düşünebilirsiniz. Geçmiş, geleceğin ‘şimdi’nin değirmeninde öğütülmüş hâlidir. Bunu beğenmediyseniz, şunu söyleyelim: Aslında geçmiş ve gelecek diye bir şey yoktur. Bunlar bizim yanılsamalarımızdır. Biz ancak tecrübe ettiklerimize inanıyor, algılayabildiklerimizi anlıyoruz. Gelecek algılayamadığımız için, geçmiş tecrübe edemediğimiz için yoktur. Onları bize varmış gibi gösteren bizdeki ‘şimdi’ bilincidir. Geçmiş ya da gelecek algılayamadığımız şimdilerin toplamıdır.

Şimdi, hayal olanın gerçeğe dönüşmesidir. Geçmiş ise, gerçek olanın maziye karışmasıdır. Gelecek diye bir şey yok. Hayallerimizin şimdisi var. Hayallerimizin şimdisi ‘şimdi’nin değirmeninde öğütüldükten sonra ortaya çıkanlar ise hasretlerimizin ya da hatıralarımızın şimdisi oluyor. Geçmiş diye bir şey yok. Hasretlerimizin ve hatıralarımızın şimdisi var.

Prof. Dr. Rick Strassman’a göre zaman algımızı beynimizdeki pineal bezinin ürettiği bir maddeye, dimetiltriptamine (DMT) borçluyuz. Beyin yarattığı bu maddenin dozuna göre değişikliğe uğramakta ve farklı gerçeklikleri bize yaşatmaktadır. Bu maddenin bizde yarattığı bazı etkiler şöyledir: kalbin hızlanması, sonsuzluk ve ölümsüzlük hissi, her şeyin bir parçası olma, benlik kavramını yitirme, zamanın dışında olma, hayatın bir film şeridi gibi gözlerin önünden geçmesi, hayaller ve bilincin bedenden ayrılma hissi.

Kaç çeşit şimdi olduğuna bir kez daha bakalım:1- bilincimizdeki şimdi; 2- içimizdeki şimdi; 3- dışımızdaki şimdi ya da nesnel şimdi.

Bizim zamanı algılayışımızı, bilincimizdeki ‘şimdi’yi açıkladık. Şimdi sıra içimizdeki ‘şimdi’ye geldi. Bu şimdi, ikisinden de başka bir şimdi. Bu üç şimdinin yarattığı her gerçeklik farklı.

Bir başka deyişle tek gerçeklik yoktur? Hissettiğimiz şimdiye göre gerçekliğimizin niteliği değişiyor. Bizim dışımızda olan bir gerçek var. Bizim tecrübe ettiğimiz bir başka gerçek var. Bir de bizim içimizde olan bir gerçek var: içimizdeki şimdi.

Bu içimizdeki şimdi, bilinçli varlığımızın içinde bilinçaltımızın tecrübe ettiği bir zamandır. Hayalî şimdidir. Bu şimdi, bazen bilinçli varlığımızın uyanıkken tecrübe etmiş olduğu bir geçmiş, bazen de henüz tecrübe etmediği bir gelecek olabiliyor. Bir rüyada olmamışı olmuş gibi, ölmemişi ölmüş gibi ya da bunların tam tersini görebiliyoruz.

Rüya âleminde herkesin kendine göre bir şimdisi var. Bu şimdiler birbirine, insanların birbirine benzediği kadar benziyor. Gerçeklik hâllerimiz bir rengin tonları kadar çok ve değişik. Hem birbiriyle ortak noktaları var hem de birbirine benzemez yönleri! 

İçimizdeki şimdiden sonra sıra geldi şimdi dışımızdaki şimdiye. Bizim dışımızda olan bu ‘şimdi’, bizim varlığımıza bağlı olan bir şimdi değildir. Bu şimdi, dünyadaki bütün insanlar yok olsa bile varlığı yok olmayacak olan bir şimdidir. Bizim tecrübe ettiğimiz ‘şimdi’ ise, yaşadığımız sürece algılayabildiğimiz bir şimdidir. Bizimle birlikte yok olacak olan bir şimdi! Kendisi yok olduktan sonra bile varlığı ‘dışımızdaki şimdi’de hep var olacak olan bir şimdi. Yani, yok olduktan sonra ölümsüz şimdide ölümsüzleşen bir şimdi. İnsanın kendi şimdisiyle birlikte ölüp ölümsüz şimdide yeniden hayat bulduğu bir şimdi! 20. yüzyılın büyük filozofu Wittgenstein, Tractatus Logico- Philosophicus adlı yapıtında ‘ Ebediyeti sonsuz bir zaman süresini değil de, zamansızlığı anlatmak için kullanırsak, o zaman sonsuz hayat şimdide yaşayanların hayatı olur.’ demektedir. Wittgenstein’ın bunları söylerken dışımızdaki şimdiyi kastettiğini düşünüyorum.

Yazımızın başında zamanla ilgili bildiğimiz gerçeklerin sınırlı olduğunu söylemiştik. Modern fiziğin şimdiyi zamanın bir parçası olarak gördüğünden söz etmiştik. İnsanlık tarih boyunca zamanın kendisinde her şeyi eskiten, yok eden, öldüren bir güç görmüştür. Bugün maddeyi zamansız, zamanı da maddesiz düşünemiyoruz.

Bilim, bugün bizim sonsuz geçmiş ile sonsuz gelecek arasında yalnızca ‘şimdi’yi algılayan varlıklar olduğumuzu söylemektedir. Algılanan ‘şimdi’nin ne kadarcık bir zaman parçasının karşılığı olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Ama onun da sonsuz olması gerektiğini düşünüyoruz.

Bugün ölçebildiğimiz en küçük zaman parçası, on üzeri eksi kırk üç saniyedir. Yani, bir sayısının yanına 43 sıfır koyup biri bu sayıya bölerek ulaşabileceğimiz bir değer. Buna ‘Planck zamanı’ denmektedir. Bu zamanın nasıl küçük bir zaman aralığı olduğunu belirtmek için önce bir attosaniyenin ne olduğunu anlamaya çalışalım. Bir attosaniye, bir saniyenin kentilyonda birine eşit olan bir zaman ölçüsüdür. Yani 18 sıfırdan sonra 1 sayısını yazdığımızda bu ölçüye ulaşırız. Planck zamanı da, bu attosaniyenin bir trilyonunun bir trilyonundan daha küçük bir zaman aralığını belirtmektedir. Fizik biliminin belirleyebildiği en küçük zaman parçası budur. Bugünkü bilgimize göre bundan daha küçüğü yoktur. 

Bilim bugün kâinatın da bu kadar küçük zaman aralığında ortaya çıktığını bize söylüyor. Bu ‘big bang’ anıdır. Bu anın ötesinde artık madde de yok zaman da yok. Yokluk âleminin varlığı var.

Bugün evrende var olduğunu düşündüğümüz her şey bu algıya ve hayale sığmaz anda gizlidir. Sonsuz geçmiş, şimdi ve sonsuz gelecek bu akılları durgunluk veren anda gizlidir. Kendisi sonsuz değilken, ezele ve ebede sahip olan en küçük an parçası! Anların şahı! Akan zamanın yaratıcısı! Mekânı zaman içine, zamanı mekân içine mahkûm eden efendi! Yeri dar olduğu hâlde, kâinattaki bütün maddeyi ve zamanı içine alabilen zaman parçası. Hayallerimizin otağı, hasretlerimizin yatağı! Geleceğimizin rahmi, geçmişimizin mezarı!

‘Bütün zamanların tek bir anda toplandığı an!’ O öyle bir an ki, akmıyor, geçmiyor, eklenmiyor, azalmıyor, bölünmüyor. O öyle bir an ki, hep amaçlanıyor, hep hayal ediliyor, hep özleniyor.

Bize hayatı getiren ve bizi ölüme taşıyan şimdi! Hiçbir şeye ait olmayıp da her şeye sahip olan şimdi!

Bize hayatı getirip bizi ölüme taşırken, bizi sonsuzluğun parçası kılacak olan şimdi!

Herkesin hayatı kendi hayallerinin şimdisinde gizlidir. 

Bütün hayalleriniz insanlığa duyduğunuz sevgi kadar güzel, bütün anlarınız insanlığa duyduğunuz sevginiz kadar sonsuz olsun!

Bütün ömrünüz ölümsüz şimdilerle dolsun!








Kaynakça

Braden, Gregg, İç İçe Geçmiş Zamanlar ( Çev. Işıl Ölmez) Butik Yay., İstanbul 2010. 
Blackburn, Simon, The Big Questions, Philosopy, Quercus 2009.
Carthcart ,Thomas ve Klain Daniel, Nietzsche Öldü. Bir Hipopotam olarak Yeniden Doğdu (Çev. Algan Sezgintüredi), Aylak Kitap, İstanbul 2010.
Compte- Sponville, Andre, Felsefeyi Takdimimdir (Çev. S. Seza Yılancıoğlu), Altın Kitaplar, İstanbul 2006.
Dantzig, Tobias, Sayı/ Bilimin Dili (Çev.Barış Cezar) Metis Yay., İstanbul.
Ersan, Levent, Üçüncü Göz, Destek Yay., İstanbul 2013.
Hanlon, Michael, Bilimin (Henüz) Yanıtlayamadığı 10 Soru (Çev. Algan Sezgintüredi), Aylak Kitap, İstanbul 2010.
Tuna, Taşkın, Ol Dedi Oldu 2,Şule Yay., İstanbul 2006.
Wittgenstein, Tractatus-Logico Philosophicus (Translated by D.F. Pears and B.F. McGuinnes) Routledge 2002.

 

 

  

 
Toplam blog
: 18
: 650
Kayıt tarihi
: 06.11.10
 
 

1961 yılında Ankara'da doğdum. Klâsik filoloji okudum...