Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Aralık '19

 
Kategori
Edebiyat
 

Zamanın zamansızlığı

ZAMANIN ZAMANSIZLIĞI

John Lennon; “Hayat, siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir.”diyor.

Gerçekten öyle mi? Hayat karşısında bizim planlarımızın hiç mi önemi yok? Deneylenen bunca yaşantı, elde edilen onca birikimin, peşinden gittiğimiz hayallerin, umutlarımızın  hiç mi etkisi yok? Bu sözün anlamı bu mu?

Tartışmaya açık. Çünkü herkesin kendine göre bir hayatı, yaşama tarzı, bir duruşu var. Kendim için çağrışımları zengin, olasılıklara açık görünse de, bir başkası için kesin yargı içeriyor olabilir. Mesele, herkesin kendi dünya görüşünden bakıp nasıl gördüğü, ne gibi çıkarımlarda bulunacağı ile ilgili.

Hayatın karşıma çıkardığı zorluklarıyla mücadele içinde geçti yarım yüzyılı aşan ömrüm. Şunu öğrendim: Okul yaşantımdan aileye, sivil hayattan mesleki yaşamıma, hiçbir şeyi planlamadım. Rastlantılar, bugünkü hayatımı belirlediler diyebilirim. Hayal ettim. “Buluşlar hazır beyinlere doğar” sözündeki “hazır olmuşlukla”, önünü ardını düşünmeden harekete geçtim. Hedefim, hayal ettiklerimle yüzleşmekti. Hayal ettiklerimse yaşayıp biriktirdiklerim.

J. Lennon’ın bu söylediği, yaşamımmış meğer. Çok yıllar sonra farkın vardım. Metin abiyle ilgili, faydasız son iki pişmanlığım oldu: İlki, kitap konusunda onu dinlemem, ikincisi onu dinlemeyip Antalya’ya gitmemem. Anladım ki, hayat; biz kendi kendimize kurarken, o kurduklarını bize...

Hiçbir şeyi ertelememeli. Gün olur, “hayali cihan değer” şeyleri kaçırıp farkına vardığınızda, çok geç olabilir. İkinci bir şansı yok zamanın sana vereceği. Yaşarken, Metin “Demirtaş’a Armağan GÖKLERE BAKAN ŞAİR” kitabını çıkarmamam bir hataydı.

2007 yılı. Metin abinin haberi olmadan çalışmasına başladım kitabın. 70. Yaş gününde (2008) kendisine armağan edecektim. Ulaşabildiğim, Metin Demirtaş’ı tanıyan, tüm dostlarından yazı, şiir, fotoğraf, mektup vb. belgeler istedim. 70. Doğum günü, 17 Mart 2008’de kendisine sunacaktım bu armağan kitabı. Sorbon’da ulaştığım Server Hoca, internet kullanmadığından yazışma adresimi istedi. Yazdırdım. Adresimi bulamamıs olmalı ki, yazıyı bana değil Metin Abiye (2007 Aralık) göndermiş. Metin Abi beni aradı (2008’in şubatı). “Server Hoca’nın 70. Doğum Günü’nü kutlayan bir yazı gönderdiğini” söyledi. Böylece, Metin abi için hazırladığım armağan kitap sürprizim de Güme gitti.

İki yıl geçmişti (2009). Bir gün telefonum çaldı. Karşı tarafta Metin Abi:

“Ali’ciğim, çok teşekkür ederim, çok zahmetler etmişsin. Benimle ilgili bir armağan kitap çalışmasına başlamışsın. İki yıldır da bunun üzerinde çalışıyorsun. Bu kitap işini eğer darılmazsan erteleyelim. Birileri kalkar yanlış bir laf eder, ikimizin de morali bozulur. Sen iyisi mi bu kitabı, ben öldükten sonra çıkar! İstersen, kitap için gönderilen yazılardan bir dosya oluştur, bir dergide dosya olarak yayımlat. 21 Mart 2009 Dünya Şiir günü Antalya ANSAN’da düzenleyeceğimiz, Vecihi abi ile senin konuşmacı olarak bulunacağın “Enver Gökçe Anması”nda, doğum günümü kutlayan yazısı olarak, bir dosta rica ederim okuması için...”

“Peki” dedim. İsteğine uyup, aynı adla KIYI dergisinde dosya olarak, bir bölümünü yayımlattım. Son bir not: Aşağıdaki mektup, Metin abinin ölümünden 20 gün önce yazıldı. Belki de son yazdığı mektup... Şu ana kadar dostlarından bir geri dönüş alamadım, mektup, şiir ya da yazıları var mı diye. Cam Primat’te “20-27 Eylül 2014” düzenlenen “Tüyap Antalya Kitap Fuarı”na davet etti. Gidemedim.

20 gün sonra da (27 Eylül 2014 Pazar); “Her devrimci yaşarken zaten biraz,/Hayata nişanlı,/Ölüme sözlü.” diyerek son imzasını…

İşte 7 Eylül tarihli mektubu:

 

“ALİ EKBER’E ÖZEL. (*)

7 Eylül 2014.

Alicim, kitapta yayınevinin sayfa sınırlaması dolaysıyla, pek çok yazıyı sildim, alıntıları çıkarmak zorunda kaldım. 160 syf. Olmalıydı. NOTLARIN son bölümü kitapta yok. Benim hatam. Bir önceki NOTLARI sildirip öyle gönderecektim.  Son biçimini göndermek yerine diğeri girdi. Basıma vermişti farkına vardığımda. Notları sana gönderiyorum; eksiksiz. Kitap güneye (sanırım gün ışığına demek istemiş olmalı A.E.A) çıkıncaya kadar sende kalsın.

Kitap en geç, 15 Eylül’de çıkmış olacak. Tişörtü iptal ettim. 100 Tl ile katkıda bulunacaktım. Tişört üstünde “Kaynak Yayınları logosu olmaz demişler. Seçilmiş şiirler de…” silindi. Doğru. Ama yeni bir grafi vs iş uzayacak. Zaten Nâzım’ın arkadaşı Mesut, kitaptaki foto Fikriye’nin ağabeyi hatır için ilgileniyordu. “Önce 5-10 örnek görelim deyince…” Çocuğun zaten vakti yok. Cep ileti attım İPTAL dedim. İşte böyle sevgili arkadaşım.

Ben hep kitabım yayınevini üzmeyecektir, satacaktır ümidimi korudum. Arkadaşımız hep tevazumdan vs söz etti. Sağ olsun. Tüm kuşkulu davranışım ve şiir kitabı konusu riskli dediysem de ısrar etti. Son sözüm, “benden günah gitti.” Oldu. İşte Alicim, yalnız seninle paylaşıyorum bunları. Sadık’a sordum: “Söylemenin bir sakıncası yoksa kaç basıyorsunuz?” dedim. Valla bunu bile sakına çekine sordum. Arkadaşımız çok rahat. “Yok abi biz her yazara kaç bastığımızı söylüyoruz” dedi. 2000 basılacakmış. Ne dersin, satar mı?...

Sen yasaklıyı eline alınca ve Hoca’nın kaderini okuyunca içimden “Ali ne denli” iyimser dedim inan. Hakkını sonra teslim ettim. Söyledim, yine söylüyorum:

19 Eylül kitap fuarı açılışı. O gün benim imza günüm. 21 Ataol sabah geliyor. 21 Eylül imzası var. 22 uçuyor. Benim 20 Eylül’de Yasaklı Hoca Şenlikeri’nde yaşadıklarım başlıklı söyleşim var. 27 Eylül’de yine imza günümmüş. Zorlama. O gün fuarın kapanışı..

Ne diyeceğim. Sana Kaleiçi’nde Nihat’ın kaldığı aile pansiyonunda 2 gün, 2 gece yer ayırtabilirim. Konuğumsun. Tek kuruş ödeyemezsin. Hemen yanında şair, yazarların akşamları eğleştiği bar kafe var. Gelmenin olanaksız olduğunu biliyorum. Yine de…

Ataol, bana “şöyle uzun bir akşam yemeğinde birlikte olacağız ”dedi. Benim katılmam olanaksız. Fuar  içinde arada gel ayaküstü..konuşuruz diyebildim. Bir fırsat seni odama getirip, rahat 45 dakika. İşte toplam görüşmemiz olur dedim. 21 Eylül. Sabah geliyor. 22 Eylül. Akşam uçuyor. Ayrıca Haldun Çubukçu çok doğal (onun betimlemesi) uzunca bir röportaj yapmak istiyor. Zemindeki odamda önündeki küçük masaya bir duble rakı mı, şarap mı koyup. Yarenlik… Yani zaman yok.

Biliyorum gelmen olanaksız. Mazeretleri önemli. Biz bencil olamayız. 19 Eylül hangi güne geliyor onu bilemiyorum. İşte böyle sevgili Ali, Metin Abinin durumu bu.

Bugün “G” ile de hırlaştık. Gofret, köpeği, masaya çıkmış gece daimi gözlümü çatır çatır… Arada annesi yokken, G… annem annem”  diye sevdiği için. Pazartesi yedeğim vardı. Daimi çerçeve gözlük. Çerçeve adam olur gibi. Camın biri sağlam ötekini iki parça. 80 Tl cereme. G… yokken koltuk değneğimle kıçına acıtacak kadar vuruyorum. Benden böyle öç alıyor. Ayakkabımı saklıyor vs…

Eve sevgi selam. Kudretciğime  başarılar.. Arife’ye, Uğurcan’a  ayrıca selam…”

 
Toplam blog
: 36
: 110
Kayıt tarihi
: 20.06.18
 
 

Günümüz şairlerinden. 1961 Erzincan doğumlu. Öğretmen şair. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fak..