Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Temmuz '07

 
Kategori
Blog
 

Züğürt Ağa’dan “sana ne!”ye zorunlu bir yanıt

Züğürt Ağa’dan “sana ne!”ye zorunlu bir yanıt
 

Bu yazı, Milliyet Blog’a girdiğim günden bu yana en az istekle kaleme aldığım yazılardan biri olacak. Şehit haberleri, Hrant Dink cinayeti, Malatya katliamı ve saçma sapan seçim vaatleri konularında yazmak zorunda kaldığım yazılar da öyleydi biraz. Onları da çok isteyerek yazmamıştım ama gerekliydi bence.

Pazartesi günü, önceden duyurulan blogların okur değerlendirmesine sunulması projesinin iptali üzerine görüşümü belirtmek üzere bir blog girmiş, orada adı konulmasa bile çok blog girme gibi bir yarışın sürmekte olduğunu söylemiştim. Bu, burada ilk defa dile getirilen bir konu değildi. Açıkça söylesin söylemesin, Milliyet Blog’da yazan blogcuların çok büyük bir çoğunluğu da bu konudan şikayetçiydi. Zaten o yazıya gelen yorumların tamamı da benim fikrimi destekler nitelikteydi. Bir tane dahi, “hayır söylediğiniz yanlış, katılmıyorum” diyen yorum gelmedi, gelse seve seve cevabını verir ve yayınlardım. Zıt fikirdeki arkadaşlar belki yazmak istemediler, belki yazmaya değer bulmadılar, belki de bana hak verdiler, orasını bilemem...

Bu çabaya kendimce bir açıklama getirmek isterken de “acaba yazdıklarından emin değiller mi de birbiri ardına yeni yazılar giriyorlar?” diye sormuş, mizahi bir üslupla da bu türden blogları kelek karpuza benzetmiştim. Arkasından Kerem Oğuz, benim fikrimi destekleyen ve konuya kendi bakış açısından yaklaşıp bazı yorumlar da getirdiği bir yazı yayımladı. Kerem Oğuz yazısında benim yazıma da atıfta bulununca artık gündemden düşmeye başlayan o blogum tekrar okunmaya ve yorumlanmaya başladı. Arkasından da “Homeros”un tepki mahiyetindeki “Karalama” başlıklı blogu geldi.

Homeros yazısında bizleri eleştirirken kimsenin adını vermemişti ama yazıdaki ifadelerden kimi/kimleri kastettiği açıkça belli oluyordu. Örneğin ben blog girme sıklığı konusunda bir blogcunun bir günde 17 blog girdiğini belirtmiş ve kendimce bunun sakıncalarına değinmiştim. Homeros, o kişinin de adına hareket ederek “günde 17 blog yazıyormuş, yazar sana ne!” diye gayet etraflı ve nazik bir açıklama getirmişti! Yani bu açıklama doğrudan bana yöneltilmişti. Homeros’un öteki eleştirilere cevapları da aynı üslupta ve açıklayıcı nitelikte devam ediyordu. Yani bütün eleştirilere bir tek cevabı vardı: “Sana ne!”... Ama ben/biz de “bize ne!” olduğunu açıklamaya çalışıyorduk zaten. Eğer ortada eleştirilecek bir tavır olmasa zaten bu tartışma da olmayacaktı. Bunu anlamayanlar için bir defa daha tekrar edeyim: KİMSENİN NE YAZDIĞI, NE KADAR YAZDIĞI, YAZDIKLARININ NİTELİĞİ BENİ İLGİLENDİRMİYOR. TARTIŞILAN ŞEY, “ORTAK KULLANIM ALANLARI”NIN BENCİLCE İŞGAL EDİLMESİDİR.

Bu kadar kısa, açık ve net...

Bir öneri olarak dedim/dedik ki, herkes kendi sayfasına istediği sayıda blog girsin ama anasayfaya günde bir blogcunun sadece bir yazısı girebilsin. Bannerlarda da sadece o yazısı dönsün... Şimdi buna karşı çıkanlar gerçekten bir özgürlüğe müdahale edilmesine mi karşı çıktıklarını sanıyorlar, yoksa “benim bencillik yapma hakkıma müdahale edemezsin, sana ne” mi demiş oluyorlar? Sizce hangisi? Bu soruya verilecek cevap, burada hangi amaçla bulunduğunuzun da cevabı olacaktır. Bilirsiniz, çağdaş dünyada kişilerin özgürlüğüne ilişkin net ve güzel bir çerçeve vardır: “Senin özgürlüğünün sınırları başkalarının özgürlüğünün başladığı yere kadardır”...

Neyse, amacım bunlara tekrar girmek değildi zaten. Benim için artık söylenecek her şey söylenmiş ve bitmişti. Yazıma gönderilecek karşı görüşlere cevap verip tartışmayı bitirecektim. Homeros’un yazısındaki şahsıma yönelik eleştiriyi görünce de ona bir yorum gönderdim. Duruma kendimce açıklık getirmeye çalıştım. Gayet ılımlı bir üslupla, görüşüne katılmadığım noktaları saydım. Savunduğum fikri kısaca tekrar dile getirdim. Ve bir eleştiriye, “sana ne!” diye cevap vermenin her şeyden önce kendi söylediğin şeye inanmamak olduğunu söyledim. Öyle ya, eğer haklı olduğunuza bu kadar eminseniz niçin gerekçelerinizi saymıyorsunuz da “sana ne!” diye kestirip atıyorsunuz? “Bana ne” olduğunu ben zaten belki onlarca defa açıklamışım.

İşin asıl vahim tarafı ise şu: Homeros yazısının başlığında da devamında da bu eleştirileri dile getirenleri öteki yazarları “karalamak”la suçluyor. Eleştiriyi “karalama” olarak niteleme de sanırım ancak bizim gibi kültürlere mahsus bir yaklaşımdır. Ne benim ne de Kerem Oğuz’un yazısında kimsenin kişiliğine yönelik bir eleştiri yoktu. Sadece bir “tavır” eleştiriliyordu. Buraya çıkıp öyle ya da böyle bir tavır sergileyen herkes eleştiriye açık ve hazır olmalıdır. Kişinin nasıl bir karaktere sahip olduğunu elbette bilemem ve eleştiremem ama burada bir konuda görüşünü söylüyorsa, bana göre olumlu ya da olumsuz bir yaklaşıma sahipse onu buradaki herkesin değerlendirme hakkı vardır. Alkışlanmak da var, eleştirilmek de.

Üstelik Homeros, bizi/beni kişileri “karalamak”la suçlarken asıl karalamayı kendisi yapıyor. Hem basit bir eleştiriyi kişiliğe yönelik karalama olarak değerlendiriyor, hem de kendisi bizleri açıkça “bir avuç blog ağası” diye nitelendiriyor. Hangisinin karalama olduğunu okuyanların takdirine bırakıyorum.

Homeros’a yazdığım ve şu ana kadar yayımlamadığı yorumumda “eğer burada ağalık diye bir şey varsa o sıfatı asıl çok blog yazanlar hak ediyor, mesela benim halen 152 sizin ise 307 blogunuz var. Malum, ağalık biraz da mülkiyetle ilgilidir” demiştim. Zaten ağa olsak herhalde şu ana kadar bizim dediğimiz olur da biz de aynı şeyi defalarca tekrarlamak zorunda kalmazdık. Bu durumda bizden olsa olsa sözü kimselere geçmeyen “züğürt ağa” olur bence. Bu vesileyle kimi blogcuların işlerine gelmeyen yorumları yayımlamadıklarını da öğrenmiş oldum. Ne güzel bir tavır değil mi? Suçla ama suçladığın kişinin cevabını hiç kaale alma. İşte burada tartışmanın esas çıkış noktasına dönüyoruz ve tekrar soruyoruz: demek ki neymiş???

Not : Bu yazıyı yorumumun yayımlanmaması üzerine yazmak zorunda kaldım. Eğer şu ana kadar eline ulaşmadığı için yayımlamadıysa Homeros’tan özür dileyeceğim.

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..