- Kategori
- Gündelik Yaşam
(*)Kendini yargılamayı başarırsan, bilgeliğe eriştin demektir!

alıntıdır
Bir süredir herkes büyük bir özlemle “kıştan” bahsediyor kendi arasında. Hani şu yağdığında sinir harbi yaşadığımız yağmur var ya; çoğunluk şimdi sempati duyuyor o yağmura. Paçalarımızı çamurladığı için söylendiğimiz o su sesine hasretiz son zamanlarda.
Oysa ne çok öfkelenirdik çiselediğinde. Bizler böyleyiz işte! Her şey sadece hayatımızdan uzaklaştığında önemini fark ediyoruz. Ya tamamen çıkıp gitmesi gerekiyor yokluğunun yarattığı sancı da kıymetini anlamamız için, yada önce kırıp dökmemiz gerekiyor üzdükten sonra değerini fark edebilmemiz için.
Bedenimiz…
Değerini bilmediklerimizin başında geliyor mesela. Sigara, dengesiz beslenme vs… Hiçbirini önemsemiyoruz. Gittiğinde anladığımız, geri almak için uğruna gereken ne varsa feda edebileceğimiz en hassas konu oluyor sağlığımız. Ama maalesef kaybedince!
Hayatımızda insanlar tanıyoruz. Bir tanesi herkesten önemli oluyor bizim için. Ruhumuza eş olduğunu, varlığının sevinç, huzur olduğunu fark ediyoruz. Hani uzansak dokunabileceğimiz kadar uzakta oluyor bize genelde. Ama uzanmaya üşeniyoruz! Bir süre sonra aşamayacağımız uzaklıklar giriyor araya, kaybediyoruz!
Varlığından şikayet ettiğimiz ne varsa bir zaman sonra mumla arar oluyoruz. Çünkü gittikçe şükürden, elimizdekilerin önemini bilmekten, farkındalıktan uzaklaşıyoruz. “Ben” merkezli oluveriyoruz birden. Kendimizi hırslarımız doğrultusunda şekillenen hayatlara kaptırıyoruz. Depresifleşip, mutsuzlaşmamak imkansız. Sürekli aynı koşturmaca. Bunun yanında trafiği, olumsuz yaşam koşullarını saymıyorum bile.
Baktığımız pencere siyah olmaya görsün, hepsi peşi sıra gelir birden. Ne kadar olumsuzluk arıyorsan bir anda bulursun hepsini hayatında. Bağıra, çağıra kaybedersin her şeyini. Sağlığını, sıhhatini, mutluluğunu ve kişiliğini.
Kendini değil sürekli suçlayacak kişileri, olayları arar gözlerin. En son bir gün kendine batırırsın iğneyi ve bir bakarsın iş işten çoktan geçmiş sen bu hengame içerisindeyken tabiri caizse atı alan Üsküdar’ı geçmiş. Kendini yargıla! Hem de bunu her gün hiç ihmal etmeden yap! Bazen acımasız eleştirilerin olsun kendine ki; yüzleşebil, gelişebil, ilerleyebil. Tıpkı Antoine de Saint-Exupery’nin Küçük Prens kitabında yazmış olduğu gibi; kendini iyi yargılamayı başarırsan, gerçek bilgeliğe eriştin demektir!
(…)
Küçük Prens // Antoine de Saint-Exupéry
Küçük Prens esnedi. Güneşin batmasını hemen görmediğine üzülüyordu. Biraz da canı sıkılmıştı artık. Krala:
- Benim burada işim kalmadı, dedi, gideyim.
Bir uyruk bulmuş olmakla övünen kral:
- Hayır, dedi, gitme. Seni bakan yaparım.
- Bakan mı? Ne bakanı?
- Adalet Bakanı.
- Yargılanacak kimse yok ki!
- Bilinmez, belki vardır. Bütün krallığımı dolaşmış değilim daha. Çok yaşlıyım, yürüyemiyorum, saltanat arabasına da yer yok buralarda.
Küçük Prens:
- Ben dört bir yana baktım, dedi ve uzandı, gezegenin öbür yanına da bir göz attı. Orada da kimsecikler yok...
- Öyleyse kendi kendini yargılarsın, dedi kral. Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan daha zordur. Kendini iyi yargılamayı başarırsan, gerçek bilgeliğe eriştin demektir.