- Kategori
- Çocuk Kitapları
''Ver elini çeşme!...(son bölüm)

Bu öyküyü çocuklar mutlaka okumalı...
Ertesi gün, büyükbabam evin parasını ödedi ve tapuyu aldı. Siteye tekrar gittik. Çok mutluyduk; toprağıyla, bahçesiyle, ağaçlarıyla ve çiçekleriyle bize ait bir evimiz olmuştu. Bundan böyle sabahları kapıyı açıp dışarı çıktığımızda toprakla buluşacaktık. Yeşil çimlere basacaktık. Sabahları verandada kahvaltı ederken kuşlara, kelebeklere, arılara, ''Günaydın!'' diyebilecektim.
Site yeni bitmiş olmasına karşın evlerin çoğunda oturanlar vardı. Bizi bahçede dolanırken gören komşularımız birer ikişer yanımıza geldiler. Tanıştık. Bahçelerine davet ettiler. Gittik; çimlerin üzerine konmuş olan masanın etrafına oturduk. İkramda bulundular. Komşularımızın çocukları ve torunları da yanlarındaydı. Onlarla da tanıştım. Bir-ikisi dışında yaşıt sayılırdık. İlkin çekindik, pek konuşmadık. Çünkü ilk kez karşılaşıyorduk. Zaman geçince alıştık. Bahçede top oynadık, eğlendik. Komşular çok canayakın insanlardı. Büyükbabam evin eksiklerini tamamlayıp hemen taşınmaya karar verdi. Büyükbabamın bu kararına çok sevindim. Yaz tatilimi böyle güzel bir yerde geçireceğim için şanslıydım.
Taşınma işi iki günde bitti. Büyükbabam Narlıdere'deki evden fazla eşyaları getirdi. Yeni bir televizyon, sehpa, bahçe için masa ve sandalyeler aldı. Babaannemle birlikte odamı düzenledik. Çok güzel oldu. Yeni tanıştığım arkadaşlarım da merak edip baktılar. Onlar da çok beğendiler. Hafta sonu annemle babam da geldi. Birlikte denize ve havuza girdik.
Arkadaşlarımla birlikte çok güzel eğleniyorduk. Oyun parkında , yüzme havuzunda, basketbol sahasında günboyu birlikte oynuyorduk. Büyükbabamın benimle ilgilenecek zamanı yoktu. Eve taşınmıştık ama eksikler bitmiyordu. Sürekli bir şeylerle uğraşıyordu. Bahçe düzenlemeye zaman bulamıyordu. Bunaltıcı bir günün öğle sonrasıydı. Babaannemle havuzdan dönmüştük. Büyükbabam yeni aldığı televizyon sehpasını kurmaya çalışıyordu. İşler ters gidiyor olmalıydı; çünkü ter içinde kalmıştı. Üstelik sehpa henüz dağınık duruyordu. Sinirli bir şekilde söylenmeye başladı. Büyükbabamı hiç böyle görmemiştim. Babaannem dayanamadı, ''Ne oldu, niye bu kadar sinirlendin?, ''diye sordu. Büyükbabam alnında biriken terleri silerek, ''Televizyon sehpasını kurmak istiyordum ama beceremedim, ''diye yanıt verdi. Dikkatlice baktım; önünde bir kurulum şeması vardı. Kutunun içinden çıkan değişik boyutlardaki suntaları birleştirmeye çalışmış ama olmamıştı. Babaannem, ''Bir marangoz bulalım, o hallediversin, '' deyince büyükbabam duruldu. Ortaya yaydığı malzemeleri toplarken, ''Sehpayı kursam da tekerlekleri takabilmek için matkap gerekiyor. Biraz sonra sanayi sitesine gidip bir usta getireceğim, '' dedi. Babaannem, ''Hadi o zaman bir şeyler atıştıralım. Sonra da Efe ile gider ustayı getirirsiniz, '' diyerek mutfağa yöneldi.
Yemekten sonra sanayi sitesine doğru yürümeye başladık. On beş dakika sonra siteye ulaştık. Büyükbabamla, ''Hangi atölyeye girsek?, '' diye konuşurken bir ses duyduk. Birisi arkamızdan, ''Öğretmenim!..Öğretmenim!, ''diye bağırıyordu. Döndük, baktık. Bir ağabey koşarak bize doğru geliyordu. Solu soluğa yanımıza geldi. ''Öğretmenim, ben Nedim. İlkokuldan, 537 Nedim...Nasılsınız?.'' Büyükbabama baktım. Şaşkın görünüyordu. Dikkatlice süzdü öğrencisini...Çıkaramamıştı. Soruyu bilemeyen öğrenci gibi al al oldu yüzü. Nedim anımsamasına yardımcı olmak için o yıllara döndü. ''Beşinci sınıftaydık. Okulun şiir yarışmasında birinci olmuştum. Hatta beni Şair Nedim, diye çağırmaya başlamıştınız.'' Bu açıklama üzerine büyükbabam rahatladı. Yüzü güldü. Sarıldı öğrencisine, ''Dile kolay, aradan on yıl geçmiş. Sen de çok değişmişsin. Şiir yazmayı sürdürüyor musun?, '' diye sordu. Nedim, ''Evet öğretmenim, şiiri hiç bırakmadım. Geçen yıl bir kitabım basıldı, '' deyince büyükbabam çok mutlu oldu. Ardından merakla, ''Peki burda ne yapıyorsun?, '' diye sordu. Nedim bizi ayaküstü tutmaktan rahatsız olmuştu, ''Öğretmenim isterseniz bizim atölyeye gidelim. Oturur soğuk bir şeyler içer, söyleşiriz. Çok özledim sizi, '' dedi.
Nedim'in peşine düşüp atölyeye gittik. Amcasına ait olduğunu söylediği atölyede benim yaşlarda bir çocuk çalışıyordu. Tanıştık. Adı, Erkan'mış. Aynı yaşta olduğumuzu sanıyordum ama benden iki yaş büyükmüş. Erkan bir ara ortadan kayboldu. İki dakika sonra meyve suyu şişeleriyle içeriye girdi. Nedim, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okuyormuş. Ortaokuldan bu yana her yaz, amcasının atölyesine gelirmiş. Hem çalışıyor hem de tatil yapıyormuş. Hafta sonu Ilıca plajına giderek yorgunluğunu turkuaz rengi sulara bırakıyormuş. Söyleşinin bir yerinde, ''Marangozluğu öğrendin mi Nedim?'' diye sordu büyükbabam. ''Öğrendim, '' dedi Nedim ve ekledi:''Amcamın en iyi yardımcılarından biri oldum. Burada işler yazın açılır. Amcam elemanlarıyla montaja gidince atölyeye ben bakıyorum. Bir onarım işi gelirse Erkan'la birlikte yapıyoruz. Mobilya siparişi vermek için gelenler oluyor, adres bilgilerini alıyorum. Sormayı unuttum;siz ne arıyorsunuz burada öğretmenim?.''
Büyükbabam, Alaçatı'dan bir ev alıp taşındığını söyledi. Yeni alıp kuramadığı televizyon sehpası için usta aradığından söz etti. Sonunda da, ''Tekerlekleri takmak için matkap gerekiyor. İyi ki sen çıktın karşıma. Beni bu sıkıntıdan kurtarırsın, '' dedi. Nedim mahcup bir sesle, ''Amcam burada olsaydı sizinle gelirdim. Fakat o yokken ayrılamam. Erkan gelsin sizinle, '' dedi. Beklemediği bu yanıt karşısında büyükbabam şaşırdı, durgunlaştı. Sandalyeden kalktı. Dargın bir yüz ifadesiyle Nedim'e baktı:''Yok, yok...Başka bir usta bulurum ben, '' dedi. ''Hadi Efe gidelim, '' diyerek kapıya yöneldi.
Nedim, ''Erkan gelsin sizinle, '' deyince büyükbabam alınmıştı. Kendisini kuramadığı bir sehpayı, küçük bir çocuk nasıl becerip de kuracaktı? Kapıdan çıkarken Nedim büyükbabamın koluna yapıştı. ''Siz beni yanlış anladınız öğretmenim. Atölyeden ayrılırsam amcam çok kızar. Erkan dört yıldır, yaz aylarında burada çalışıyor. Her türlü aleti ustalıkla kullanıyor. Siz hiç merak etmeyin sehpanızı kolaylıkla kurar, '' dedi. Büyükbabama baktım;yumuşamış görünüyordu. Nedim, tezgahta zımpara yapan Erkan'a seslendi:''Erkan, alet çantasını al. Öğretmenimin sehpasını kuracaksın. Matkabı da almayı unutma.''
Ne yalan söyleyeyim, ben de şaşkındım. Bu ana kadar hiç önemsemediğimiz Erkan'a baktım. Bu işler için küçük görünüyordu. Sordum, benden iki yaş büyükmüş ama zayıf ve çelimsizdi. Matkabı çantaya koyarken baktım, elleri benimki gibiydi, küçüktüler.
Erkan alet çantasını aldı, ''Ben hazırım usta, '' dedi. Nedim'e teşekkür ederek atölyeden ayrıldık. Arkamızdan, ''Siz hiç tasalanmayın. Erkan beni utandırmaz, '' diye seslendi Nedim.
Erkan'ı ortamıza aldık, yürümeye başladık. Büyükbabama baktım göz ucuyla; düşünceli görünüyordu. Ne düşündüğünü anlayabiliyordum. Dedim ya biz onunla iki arkadaş gibiyiz. Sıkıntılıydı. becerip de kuramadığı sehpa için usta götürüyordu. Üstelik küçük bir çocuk! Kim bilir gören ne diyecekti?
Hava sıcaktı. Erkan'a baktım, elinde sımsıkı tuttuğu çantayla dimdik yürüyordu. Birkaç dakika sonra çantayı öteki eline aldı.Büyükbabam Erkan'ın zorlandığını görmüştü, ''Ver oğlum ben taşıyayım, sen yoruldun, '' diyerek çantayı istedi. Vermedi Erkan. Alnında biriken terleri silerken, ''Koça boynuzu yük olmaz öğretmenim, '' dedi bilmiş bir edayla.
Yürürken anlattı. Babasıyla ağabeyi inşaatta çalışıyorlarmış. Reisdere'de oturuyorlarmış. ''Sekiz nüfus yaşıyoruz kira evinde, '' deyince üzüldüm. Her şeye karşın yaşamdan beklentileri vardı Erkan'ın:''Derslerimin hepsi pekiyi. Başarı belgesi aldım. Okuyup inşaat mühendisi olacağım. Çok para kazanıp anneme büyük bir ev alacağım.'' Bu sözler üzerine duygulandık.
Yolu yarılamıştık. Erkan çantayı diğer eline aldı. Büyükbabamı sıkıntı basmıştı, ''Erkan ver oğlum şu çantayı artık. İnsan öğretmeninin sözünü dinlemez mi?'' diye çıkıştı. İnadı tutmuştu Erkan'ın, ''Yorulmadım öğretmenim. Bu çantayı taşımak hoşuma gidiyor, '' dedi. Anlaşılmıştı; Erkan'ın çantayı vermeye niyeti yoktu. Sitenin kapısına ulaştık nihayet. İçeriye girip biraz yürüdükten sonra çocuk cıvıltılarıyla karşılaştık. Sağ tarafımızdaki parkta çocuklar neşeyle koşuşturup oynuyorlardı. Salıncaklarda sallananların, kaydıraktan kayanların çığlıkları yankılanıyordu.
Üçümüz de elimizde olmadan başımızı o yöne çevirdik. İşte o anda beklemediğimiz bir şey oldu! Erkan'ın adımları yavaşladı. Durdu Erkan...O durunca biz de durduk. Şaşkın bir halde Erkan'a baktık. Oyun parkındaki çocukları izliyordu. Yüzündeki yorgunluk ifadesi kayboldu. Gülümsemeye başladı. Kimseye vermediği alet çantasını yere bıraktı. Yüzüne kondurduğu o saf gülümsemeyle ağır ağır çömeldi. Dalıp gitti Erkan. Parkta neşeyle oynayan yaşıtlarının arasındaydı sanki. Arada bir gülüyor, kahkahalar atıyordu. Büyükbabamla bakıştık. Benim gibi onun da gözleri dolmuştu. Hüzün yansıyordu yüzünden. Bana eliyle, ''sus'' işareti yaptı. O an içimden bir şeylerin eriyip aktığını duyumsadım.
Birkaç dakika sonra büyükbabam, ''Erkan, hadi oğlum Efe ile birlikte siz de oynayın. Ben bankta oturur beklerim, '' dedi. Erkan en tatlı yerinde uykudan uyandırılmış gibi irkildi. Yavaşça doğrulurken, ''Şeyy...Ben...Dalmışım. Olmaz öğretmenim, çok işim var. Hem Nedim Usta atölyede yalnız, '' diyerek çantasını aldı ve yürüdü.
Babaannem elinde alet çantasıyla gelen Erkan'ı görünce şaşırdı. Bana kaş göz ederek, ''Bu çocuk da kim?, '' der gibi baktı. Parmağımı dudağıma götürerek, ''sus'' işareti yaptım. Salona girdik. Büyükbabam, Erkan'a sehpanın tüm malzemelerini verdi. Küçük marangoz önce şemayı açtı önüne. Parçaları teker teker kontrol etti. Onu dikkatle izliyordum. Şemayla birlikte parçalara bakarak, ''Bu şuraya...Şu buraya, ''diye kendi kendine konuşuyordu. İşine karışmamıza izin vermiyordu. Bir süre sonra üzerinde numaralar olan suntaları aldı ve vidaladı. Vidaları sıkarken zorlanıyordu. İlk kez büyükbabamdan yardım istedi. Sehpa ortaya çıkmıştı. Sıra tekerleklerin takılmasına geldi. Erkan, matkap yardımıyla dördünü de kısa sürede taktı. Televizyon sehpamız tamamdı.
Erkan aletlerini çantaya koyarken mutlu görünüyordu. Babaannemin sunduğu meyve suyunu yudumlarken soluklandı. Büyükbabam emeğinin karşılığını fazlasıyla ödedi. Atölyeye kadar yürümesine gönlümüz razı olmadı. Arabayla giderken Erkan'la anlaştık; hafta sonları bizim eve gelecek. Birlikte parkta oynayacağız, havuza gireceğiz. Erkan gibi bir arkadaşım olduğu için çok seviniyorum. Ondan benim ve arkadaşlarımın öğreneceği çok şey olduğunu sanıyorum.
(SON) S. ALİ ELLİKCİ