Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ocak '10

 
Kategori
Çocuk Kitapları
 

''Teşekkürler Öğretmenim!...''(1. bölüm)

''Teşekkürler Öğretmenim!...''(1. bölüm)
 

''Teşekkürler Öğretmenim!..'', herkesin yaşamından bölümler bulabileceği bir öykü.


Evin en küçüğüydü Zeynep. İki ablası ve bir ağabeyi vardı. Çıkmaz bir sokaktaydı evleri. Çoğu tek katlı, küçük bahçeliydi. Hemen hepsinin bahçesinde tulumba vardı. Suyu içilmezdi. İçme suyu için sokağın başındaki çeşmeye giderlerdi. Evin en küçüğü olduğundan Zeynep'i gönderirlerdi çeşmeye. Sabahları bakkala da o giderdi. Şaban Amca'ya gider; ekmek, peynir bazen de zeytin alırdı. Kendine de karamela şekeri...Yazdırırdı deftere. Babası Seyfi Usta inşaatlarda çalışırdı. Haftalığını aldığı gün, birlikte gider kapatırlardı hesabı. Bakkal Şaban Amca da coşar, fıstıklı bir lokum verirdi Zeynep'e.

O mahallede yaşayanların büyük bir çoğunluğu birbirini tanırdı. Çocukların da hemen hepsi arkadaştı. Kışın okula yazın da ailelerin dürtmesiyle kuran kurslarına giderlerdi. Zeynep de giderdi ama çok durmazdı. Kurstaki oğlanlarla kavga edip eve kaçardı. Çoğunu da benzetirdi. Zeynep'in şaplağını yiyenler ellerinde taşlarla koşarlardı peşinden. Zeynep tazı gibi kaçar eve sığınırdı. Dayak yiyen oğlanların anası, babası kapıya dayanırdı.

Mahallede yaşayanlar, hayata bir ucundan tutunmaya çalışan kavruk insanlardı. Çoğu tekstil fabrikalarında çalışarak geçimini sağlardı. En küçüğünden yaşlısına kadar, birbirinin malında namusunda gözü olmayan insanlardı. Sıcak yaz gecelerinde kapı pencere açık yatanlar olurdu. Tek eğlenceleri sinemaydı.

Zeynep'in ağabeyiyle ablaları, beşi bitirdikten sonra o kumadılar. İşe girip çalışmaya başladılar. Zeynep ise okumak istiyordu. Okuyup öğretmen olmaktı amacı. Onun bu hevesini gören aile fertleri, Zeynep'i desteklediler. O da çalıştı, çabaladı; ortaokulu ve liseyi bitirdi. Hem de başarı belgesi alarak. Zeynep o yıl lise mezunlarına tanınan bazı haklardan yararlanarak, öğretmen okulunu dışarıdan bitirme sınavlarına girdi. Girdiği tüm sınavları başarıyla geçti.

Evde bayram vardı. On sekiz yaşında, gencecik bir ilkokul öğretmeniydi Zeynep. Annesi, babası, ablaları ve ağabeyi gurur duyuyordu onunla. Dileği gerçekleştiği için çok mutluydu Zeynep. Küçük yaştan beri öğretmen olmayı hayal ediyordu. İlkokul öğretmeni Neşe Hanım gibi bir öğretmen olmak istiyordu. Öğretmen olup çocuklara, doğruluğu, çalışmayı; küçükleri sevmeyi, büyükleri saymayı öğretmek istiyordu.

O yaz çok güzel geçti. Zeynep, bir köye tayin oldu. Gideceği köyü öğrendiği gün, buruk bir sevinç doldu yüreğine. Haritada gideceği köyü aradı. Kasabayı buldu ama köy yoktu. Geceleri rüyalarına giriyordu. Bir okul görüyordu hayal meyal; al yanaklı küçük kızlar, yanık yüzlü oğlanlar vardı sınıfında. Tahta başında Atatürk'ü anlatıyordu onlara; sesi yankılanıyordu kireç badanalı duvarlarda.

Yolculuk için hazırlıklar başladı. Ailesinden, sevdiklerinden ve arkadaşlarından ilk kez ayrılacaktı. Yeni bir yaşamın basamaklarına adım atıyordu. Annesiyle birlikte bavulunu hazırlarken göz yaşlarını tutamadılar. Ablaları da öyle... Hazırlıklar tamamdı. Ayrılık vakti gelmişti. Odasına son kez baktı. O an kapı tıkırdadı. Babasıydı gelen. Katı ve sert mizaçlı olarak bilinen Seyfi Usta odaya girdi. Onun da gözleri nemliydi. Kızının yanına oturdu. Uzun siyah saçlarını sıvazladıktan sonra güçlükle konuştu: ''Bak kızım, hiç bilmediğin bir yere gidiyorsun. Köy küçük yerdir, dedikodu çok olur. Herkesin gözü sende olacak. Her davranışında ölçülü ve ciddi ol. Söyleyeceklerini beyin süzgecinden geçirip öyle söyle. Doğru bildiğin yoldan şaşma; sonucu ne olursa olsun doğruluğun ve doğrunun yanında ol. Çalışmalarında fedakar ol. Görevini namus bil; işinden kaytarma. Sen nasıl öğretmenini örnek aldıysan, yarın da öğrencilerin seni örnek alacaklardır. Diyeceklerim bu kadar kızım. Sağlıcakla git; yolun ve bahtın açık olsun.'' Sarıldı küçük Zeynep'ine vedalaştılar. Ardından anacığı ve ablaları ile sarmaştı son kez. Ağabeyi Hüseyin ile birilkte yola koyuldular. Büyük ablası bir tas su döktü ardından.

Yorucu geçen bir yolculuktan sonra köyün bağlı olduğu kasabaya ulaştılar. Kasabanın pazarı olduğundan hareketlilik vardı. Bir kişiye sorarak köye giden otobüsün kalkacağı yeri öğrendiler. Kısa bir yürüyüşten sonra otobüs durağı göründü. Görünürde otobüs yoktu ama durak çok kalabalıktı. Köylüler kucaklarında horozlarla, kuzularla gelecek otobüsü bekliyorlardı. On dakika sonra, alnında ''SARILALE'' yazan eski bir otobüs geldi. Durağa yanaştı. Köylüler itiş-kakış binmeye başladılar. Zeynep, ağabeyinin çabalarıyla binerek yerine oturdu. İçerde tam bir curcuna vardı. Köylülerin bağrış, çağrış muhabbetine, horozların, tavukların ve kuzuların sesleri karışıyordu. Otobüsün muavini, Zeynep ile ağabeyinin yabancı olduğunu anladı. Yanlarına geldi. Muavin, Zeynep'in köyün yeni öğretmeni olduğunu öğrenince telaşlandı. Ceketinin olmayan düğmelerini iliklemeye çalıştı. Aralardan güçlükle ilerleyerek, kolonya getirdi, döktü. Muavin Hüseyin'le sohbete başladı. ''Sarılale'', önceleri şehirlerarası çalışıyormuş. Yeni modeller çıkınca gözden düşmüş. O günde bu yana köylüleri taşıyormuş.

Emektar otobüs, ana yoldan, köy yoluna sapacağı dönemeçte yavaşladı ve durdu. Bir fabrikanın önüydü burası. Art arda sıralanmış, çoğu resmi plakalı araçlar geçişi engelliyordu. Zeynep ile ağabeyi merakla dışarıya bakarlarken muavin yanlarına geldi:''Çimento fabrikasının açılışı yapılacak. Bakan da gelecekti. Kalabalığa bakılırsa gelmiş olmalı.'' dedi. Hüseyin, ''Fabrikanın köyünüze yakın olması çok iyi. İş sahası açılmış oluyor, '' diye karşılık verdi. Muavin konuşkan biriydi. Söyleşerek köye vardılar.

Otobüsten indiler. Zeynep'le ağabeyi okulun bahçesine girdiler. Ürkek adımlarla etraflarına bakınarak yürürlerken, lojmanın penceresinden kendilerine bakan bir kadınla göz göze geldiler. Ayşe öğretmenin annesi Melahat Hanım'dı pencereden bakan...Melahat Hanım hemen kapıya koştu ve açtı. Zeynep kendini ve ağabeyini tanıttı. Sesleri duyan Ayşe öğretmen de geldi. Konukları içeriye buyur ettiler. Köyün okulunda üç derslikle bir lojman vardı. Okul personeli ise müdür ve Ayşe öğretmenden ibaretti. Zeynep'in gelmesiyle birlikte öğretmen sayısı üçe çıkmış oluyordu.

Zeynep'le ağabeyi acıkmışlardı. Yolculuk sırasında atıştırmışlardı ama doyurucu olmamıştı.. Ayşe öğretmen hemen bir şeyler hazırladı. Oturup beraberce yediler. Sohbet sırasında birbirlerini tanıma olanağı buldular. Melahat Hanım, eşini yıllar önce bir kazada kaybetmiş. Kızını gurbet elde yalnız bırakmamak için birlikte kalıyorlarmış. Okul Müdürü Tahir Bey, derslere de giriyormuş. Dört yıldır bu köydeymiş. Ayşe Öğretmen, Zeynep'e lojmanda boş bir oda bulunduğunu, isterse birlikte kalabileceklerini söyledi. Zeynep bu öneriye çok sevindi. Hemen kabul etti. Ayşe öğretmenle annesi de sevinçliydiler. Çok iyi bir arkadaşları olmuştu.

(DEVAM EDECEK) S.ALİ ELLİKCİ

 
Toplam blog
: 233
: 980
Kayıt tarihi
: 07.01.10
 
 

İzmir doğumluyum. Ege Üniversitesi Gazetecilik Yüksek Okulu mezunuyum. Kısa denilebilecek bir sür..