- Kategori
- Çocuk Kitapları
"Teşekkürler öğretmenim'' (3. Bölüm)
Okul tam gündü. Öğrenciler yemek tatilinde eve gidip, bir saat sonra okula dönüyorlardı.
Öğleden sonra, ikinci dersin ortalarıydı. Birinci sınıf öğrencisi Nazlı, çantasını sıranın üzerine koydu. Defterini, kitabını, kalemini çantasına yerleştirdi. Nazlı'nın toparlandığını gören Zeynep Öğretmen yanına gitti, ''Hayrola Nazlı, gidiyor musun?, '' diye sordu. Nazlı sakin bir edayla, ''Sıkıldım artık. Bu kadar ders yeter. Hem Badi acıkmıştır, yemini vermem gerek, '' dedi. Zeynep Öğretmen'in şaşkınlığı artmıştı, ''Badi de kim?, ''diye sorunca Nazlı güldü, ''Badi benim ördeğim. Doğduğundan beri ben bakarım ona. Yemini, suyunu veririm. Ağzına yem alınca su içmezse tıkanıyor. Benden başka kimse ilgilenmez onunla, '' diye kendince açıklama yaptı.
Zeynep Öğretmen, küçük Nazlı'nın yanına oturdu. Siyah kıvırcık saçını okşarken okulda uyulması gereken kuralları anlattı. Ama Nazlı, Badi'nin yemini, suyunu verip dönme konusunda kararlıydı. Zeynep Öğretmen çaresizdi. Nazlı'yı ikinci sınıftan bir öğrenci ile gönderdi. Yarım saat sonra iki öğrenci sınıfa döndüler.
Zeynep, köye, öğrencilerine ve köylülere çabuk alıştı. Çalışkanlığı, öğrencilere içten davranışıyla kendini sevdirdi.
Kış mevsimiyle birlikte günler iyice kısaldı. Güneş, sanki acelesi varmış gibi, bir görünüp, bir kaybolarak dağın ardına gidiyordu. Zifiri karanlık bir gece, elektriksiz köye kabus gibi çöküyordu. Geçmek bilmeyen gecelerde tek eğlenceleri pilli radyoydu. Radyonun başında çekirdek çitleterek şarkı, türkü dinlerlerdi. Arada bir, ''Sonraki şarkı benim olsun, ''diye kısmet çekişirlerdi. Cuma akşamları ''Radyo Tiyatrosu''nu kaçırmazlardı.
Hafta sonları hep birlikte kasabaya inerek alışveriş yaparlardı. Evin eksiklerini tamamlak amacıyla kasabaya inmek, Zeynep için büyük bir değişiklikti. Çarşı-pazarı gezmek, başka insanlar görmek mutlu ediyordu onu. Kasabaya varır varmaz postaneye koşardı. Özlemini ilmek ilmek işlediği mektubunun bir an önce ulaşmasını isterdi sevdiklerine. Sonrasında postacı yolu gözlenirdi, sınıfın buğulu penceresinden bakarak.
Bir hafta sonu kasabaya inmişler, eve dönüyorlardı. Sarlale yine tıklım tıklım doluydu. Çimento fabrikasının önünden ağır ağır geçerek köy yoluna saptı. Köye hayat veren dere boyunca ilerliyorlardı. Bir kilometre kadar yol almıştı ki, otobüs titremeye başladı. Şoför bir sorun olduğunu anladı. Yavaşladı ve el frenini çekerek otobüsü durdurdu. Yardımcısıyla birlikte aşağıya indiler. Ardından yolcular da merak edip indiler. Sarılale'nin arka tekerleklerinden biri patlamıştı. Şoför, yardımcısıyla birlikte patlak lastiği değiştirirlerken, Zeynep ile Ayşe Öğretmen çevreyi incelemeye başladılar. Derenin öte yanı göz alabildiğine kayısı ağaçlarıyla doluydu. Fakat hepsinin de, kış mevsimi nedeniyle yaprakları dökülmüştü.
Zeynep ile Ayşe Öğretmen, önlerinden süzülüp akan dereye yöneldiler. Fakat derenin suyunda bir gariplik vardı. Su bulanık gibiydi. Ayşe Öğretmen eğilerek dikkatlice baktı dereye. Zeynep'e dönerek, ''Bu derenin suyu pırıl pırıldı. Geçen bahar çocuklarla pikniğe gelmiştik buraya. Su o kadar berrak akıyordu ki, dibindeki çakıllar görünüyordu, ''dedi. Zeynep Öğretmen ise havada bir tuhaflık sezdi. Etrafta duman ve koku vardı. Dönüp geride bıraktıkları çimento fabrikasına doğru baktı. Gördüğü manzara karşısında şaşkınlığını gizleyemedi. Fabrikanın dev bacasından çıkan gri toz bulutu, güzgarın etkisiyle köye doğru yayılıyordu. Zeynep Öğretmen gördüğü manzarayı köylülere de göstererek,
''Şu toz bulutuna bakın!.Bu kirli hava, insanlara ve hayvanlara zarar verecek. Bu yetmezmiş gibi çimento fabrikası zararlı atıklarını dereye boşaltıyor. Derenin suyu o nedenle bulanık. Bu zehirli su ağaçlarınızı kurutur, dereden su içen hayvanlar zehirlenir, '' dedi.
Köylüler endişe içinde Zeynep Öğretmen'i dinlerken şoför seslendi:''Herkes binsin, yolcu kalmasın.''
(DEVAM EDECEK) S.ALİ ELLİKCİ