Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '10

 
Kategori
Çocuk Kitapları
 

''Teşekkürler öğretmenim!...''(Son bölüm)

''Teşekkürler öğretmenim!...''(Son bölüm)
 

Zeynep Öğretmen sayesinde tüm canlılar rahat nefes alacaklardı.


Zeynep Öğretmen köye vardığında, gördüğü olumsuzlukları Tahir Bey'e anlatmaya karar verdi. Köydeki tüm canlıları tehdit eden bu soruna acilen çözüm bulunması gerekiyordu. Ayşe Öğretmen de aynı kanıdaydı. Yemekten sonra vakit geçirmeden Tahir Bey'in evine gittiler. Gördüklerini telaş ve heyecanla anlattılar. Birlikte dışarıya çıkıp gökyüzüne baktılar. Tahir Bey de soluduğu havadaki tuhaflığı sezmişti. Zeynep Öğretmen, müdüre derenin durumunu da anlattı. Fabrika tarafından önlem alınmazsa, kısa süre sonra kayısı ağaçları ve dereden su içen hayvanlar telef olacaktı. Tahir Bey hemen harekete geçerek, ''Siz eve dönün, ben muhtara gidip bu konuyu görüşeceğim, '' dedi.

Öğretmenler ayrıldıktan sonra Tahir Bey muhtara gitti. Muhtar Osman, iki köylüyle odasında sohbet ediyordu. Tahir Bey'i görünce ayağa kalktılar, ''Hoş geldiniz müdür bey, '' diyerek yer gösterdier. Kısa bir söyleşiden sonra Tahir Bey konuya girdi:

''Öğretmenlerimiz kasabadan dönerlerken otobüsün lastiği patladığından dere boyunda inmek zorunda kalmışlar. Çevreye bakarlarken, gördükleri manzara karşısında hayrete düşmüşler. Derenin suyunun bulanık olduğunu görmüşler. Üstelik çimento fabrikasının bacasından çıkan zehirli dumanlar da köyümüze doğru yayılıyormuş. İsterseniz dışarıya çıkıp bakalım.''

Birlikte çıktılar. Gri toz bulutu rüzgarın da etkisiyle köyün üzerinde dolaşıyordu. Muhtar gördüklerine inanamadı, ''Vay canına! Nasıl farketmedik bu pisliği, '' diye söylendi. Tahir Bey, ''Kış mevsiminde çoğunlukla içeride oturulduğundan farkedemedik. Bir de şu dereye gidip bakalım, '' dedi.

Tahir Bey, muhtar Osman ve iki köylü yürüyerek dereye vardılar. Dikkatlice baktıklarında, suyun bulanık aktığını gördüler. Muhtar öfkeyle bağırdı, ''Düpedüz küllü suya dönmüş!...Kim yaptıysa bunu, yazıklar olsun!''

Tahir Bey, borularla dereye boşaltılan fabrika atıklarının suyu kirlettiğini belirttikten sonra, ''Mutlaka bir şeyler yapmamız lazım. Bu atıklar nedeniyle köyümüzdeki canlılar tehlike altında. Hepimiz çimento tozu soluyoruz. Çocuklar ve yaşlılar kirli havadan çabuk etkilenirler, '' dedi.

Muhtar Osman kendi kendine öfkeyle konuşuyordu. Oysa fabrika açıldığı için çok sevinmişlerdi. Köylülere iş olanağı doğmuştu. Ama çimento fabrikası üretime başladıktan bir süre sonra atıklarıyla tehlike yaratmaya başlamıştı. Muhtar, ''Derhal bir heyet oluşturup fabrika müdürüne gidelim, '' dedi. Tahir Bey, ''O halde yarın sabah; sen, ben ve iki ihtiyar heyeti üyesiyle birlikte gidelim, '' diyerek kararlı olduğunu gösterdi.

Ertesi sabah, kararlaştırdıkları gibi okulun bahçesinde buluştular. Muhtarın traktörüyle yola çıktılar. Fabrikaya yaklaştıklarında aynı manzarayla karşılaştılar. Dev bacadan çıkan dumanlar nedeniyle gökyüzü bulutla kaplanmış gibiydi. Kapıdaki görevliye fabrika müdürüyle görüşmek istediklerini söylediler. Görevli, telefonla birkaç görüşme yaptıktan sonra müdürün yanına gönderdi.

Fabrika müdürü, ziyaretçileri güleryüzle karşıladı. Tahir Bey ve köylüler kendilerini tanıttılar. Yumuşak koltuklara oturdular. İkramlar geldi. Kahveler içildikten sonra Tahir Bey söze girdi:

''Tesisleriniz çok güzel. Ülke ekonomisine katkıda bulunuyorsunuz. Ayrıca köyümüzden birçok kişi burada çalışarak evine ekmek götürüyor. Fakat köylümüz yakında buradan kazanacağı parayı doktora, eczaneye vermek zorunda kalacak. Belki maaşları yetmeyecek, borçlanacaklar.''

Fabrika müdürü, Tahir Bey'in bu şekilde konuşmasına bir anlam verememişti, ''Ne oldu ki?.. Niye böyle konuşuyorsunuz?'' diye sordu. Bunun üzerine Tahir Bey konuyu açtı:

'' Üretim yaparken çevreyi ve canlıları hiç düşünmüyorsunuz. Fabrikanızın bacasına filtre takmadığınız için çevredeki canlılar çimento tozu soluyorlar. Zehirli atıkları da köyümüzün candamarı olan dereye boşaltıyorsunuz. Bostanımıza, ağaçlarımıza, hayvanlarımıza hayat veren dere zehir taşımaya başladı. Bu dereden su içen hayvanları da tehlike bekliyor.''

Fabrika müdürü, Tahir Bey'i şaşkınlıkla dinlerken, bir yandan notlar alıyordu. Muhtar Osman da endişelerini söyledi; mutlaka önlem alınmasını istedi. Fabrika müdürü gereken önlemlerin alınacağını söyleyerek heyeti uğurladı. Muhtar Osman, dönüş yolunda Tahir Bey'e.''Müdürüm, öyle güzel konuştun ki ağzım açık dinledim, ''dedi.

Zeynep ile Ayşe öğretmenler merakla müdürlerini bekliyorlardı. Tahir Bey, fabrikada konuşulanları anlattıktan sonra, ''Koskoca fabrika müdürü yalan söylemez herhalde. Mutlaka önlem alacaktır, '' dedi.

Günler, haftalar geçiyor fakat hiçbir önlem alınmıyordu. Tahir Bey'le köylüler tekrar fabrikaya gittiler. Bu kez sayıca kalabalıktılar. Kapıdaki görevli yine telefona sarıldı. Birkaç görüşme yaptıktan sonra müdürün şehir dışında olduğunu söyleyerek köylüleri savdı.

Yarıyıl tatili geldi. Zeynep ve Ayşe öğretmenler evlerine dönüş hazırlığına başladılar. Buruk bir sevinç yaşıyorlardı. Köylü çevre felaketiyle başbaşa kalmıştı. Seslerini duyan, önlem alan yoktu. Hala çimento tozu soluyordu; Nazlı, Ömer, Fatma, Halil...Kuzular, oğlaklar, kuşlar derenin zehirli suyundan içiyordu.

Zeynep Öğretmen bu ürkütücü gerçeklerle evine döndü. Evdekilere köyünü, köylülerini anlatırken hüzünleniyordu. Öğrencileri geliyordu gözünün önüne. Bir şeyler yapamamış olmaktan üzüntü duyuyordu.

Tatilin bitmesine iki gün kala yola çıktı. Planını yapmıştı Zeynep Öğretmen. Şehirde yetkili kim varsa kapısını çalıp anlatacaktı. Önlem almalarını isteyecekti. Hatta gazete bürolarını bile dolaşmayı düşünüyordu. Şehre ulaşır ulaşmaz valiliğe gitti. Önceden hazırladığı dilekçeyi verdi. Ardından büyük gazetelerin bürolarını ziyaret etti. Köylülerin karşı karşıya kaldığı tehlikeyi anlattı. Görüştüğü herkesi çevre katliamına karşı duyarlı olmaya çağırdı.

Kasabaya ulaştığında yorgunluktan bitkin haldeydi. Durakta öğrencisi Nazlı'yı gördü. Babasının kucağındaydı ve yüzü bembeyazdı. Annesi üzgün görünüyordu. Zeynep endişeyle sordu, ''Hayrola, nereden böyle?.Nazlı'ya bir şey mi oldu?''

Nazlı'nın annesi:''Gece ateşi yükseldi. Biz de sabah ilk otobüsle hastaneye getirdik. Doktor muayene etti, film çektiler. Grip olmuş. İlaç yazdı, aldık. Şimdi de köye dönüyoruz.''

Zeynep Öğretmen, Nazlı'yı solgu görünce çok korkmuştu. Köyde tehlikeli hastalıkların ortaya çıkmasından korkuyordu. Çok geçmeden Sarılale durağa yanaştı. Yine tıklım tıklım doldu ve köye doğru yola koyuldu. Otobüs çimento fabrikasına yaklaşıyordu. Zeynep Öğretmen camdan baktı, bacadan yine dumanlar yayılıyordu. Bunca geçen zaman içinde hiçbir önlem alınmamıştı.

Okul açılalı bir hafta olmuştu. Köye resmi plakalı bir araç geldi. Muhtarlığın önünde durdu. İçinden takım elbiseli dört kişi indi. Muhtar Osman gelenleri kapıda karşıladı. İçeriye buyur etti. İkramlarda bulundu. Valilikten geliyorlarmış. Ellerinde bir dilekçe vardı. Muhtar göz ucuyla baktı;en altta Zeynep Öğretmen'in adını ve imzasını gördü. Gelenler muhtarla birlikte araca binerek çevreyi dolaşmaya başladılar. Derenin kenarında durdular. Evlerin çatılarına baktılar. Gördükleri manzara karşısında memurlar da hayrete düştüler. Çatılar tozdan gri renkteydi.

Gelen memurlar muhtarı köyde bırakıp çimento fabrikasına gittiler. Çevre kirliliğinin kaynağı orasıydı. Fabrika müdürü gelen memurları elpençe karşıladı. Valili yetkilileri müdüre on beş gün süre tanıdılar. Bu süre içinde, bacaya filtre takılmasını ve atık sular için arıtma tesisi kurulmasını istediler. Fabrika müdürüne de bir uyarı yazısı imzalatıp gittiler.

Muhtar Osman, müjdeyi vermek için okula koştu. Dilekçede Zeynep Öğretmen'in adını görmüştü. Valilik memurları onun sayesinde köylünün sesini duyup gelmişlerdi. Muhtarın haberi üzerine herkesin yüreğine su serpildi. Çevre felaketi bitiyor muydu yoksa?

Sessiz bir bekleyiş başladı.

Fabrika yönetimi, verilen süre dolmadan bacaya filtre taktırdı. Atık sular için de arıtma tesisi yaptırdı. Fabrika müdürü, muhtarı, okul müdürüyle öğretmenleri fabrikaya davet ederek ağırladı. Çevre kirliliğine karşı alınan önlemleri gösterdi.

Bahara doğru herşey normale dönmeye başladı. Derenin suyu tekrar eski halini aldı. Gökyüzü pırıl pırıldı. Güneş parlayan yüzüyle gülümsüyordu.

Minik Nazlı, bir sabah elinde bir demet papatya ile sınıfa girdi. Zeynep Öğretmen'e sarılarak:

''TEŞEKKÜRLER ÖĞRETMENİM!, ..'' dedi ve elinden öptü.

(SON) S.ALİ ELLİKCİ

 
Toplam blog
: 233
: 980
Kayıt tarihi
: 07.01.10
 
 

İzmir doğumluyum. Ege Üniversitesi Gazetecilik Yüksek Okulu mezunuyum. Kısa denilebilecek bir sür..