- Kategori
- Deneme
"Anıl"
Bilmediğim bir dağda patika, üzerine patika çıkıyorum. Nefis bir manzara var; bir tarafımda palmiyeler, diğer tarafımda muz ağaçları. Sıcaklık 22 derece civarında ve saat sabaha karşı 4.00. Hem içimde, hem de üstümde bir ürperti var. Nerdeyim acaba? Ya Yeni Zellanda ya da Endonezya olması gerek. Çimlerin üzerine yattım gökyüzündeki yıldızları sayıyorum. O kadar çok yakınımdalar ki! Birazdan güneş patlayacak. Sessizce dünya renklenecek. Aslında azgın bir yaratılış anı ki bu, güneşin gökyüzünde yerini alması, tüm sessizliğine rağmen arsız bir yükseliş bu anlar topluluğu. Mor-mavilik, kırmızı- sarılık, sabah vakti ben, dünyaya vuruldum!
Yıllarca aynı noktada kalıp farklı noktalara varmış gibiyim. Ezginin günlüğüne, 20.000 şarkı yazmış gibiyim. Nezle olup da soğuk algınlığına kapılmış gibiyim. Aslında o kadar çok hastayım ki aşığım diyerek yırtmak istiyorum.
Sebze çorbasına bakarken kendi hayatımı gördüm. Ben yoksa bezelye miydim?
Sürpriz bir şekilde Aşağı Kovern’den Yukarı Kovern’e doğru, Kaçkarlı dağında, yağmur altında yürüyorum. Ayakkabılarım Çamur içinde 2700 metreleri buldum. Orada köye sığındım. Sıcak bir çay içip ayakkabımdaki çamurlarımdan kurtuldum. Nefesimden çaya duman tütüyor ya da bana öyle geldi.
İnanamıyorum, bir dalga beni tepesine almış, 5 katlık bir apartmanın terasından yere düşüyorum. Tam bir dakika dalga üzerime, üzerime vuruyor. Panik yapmadan nefes almayı beklercesine nefesimi tutuyorum. Sırtıma yediğim taşlar ve kayaları hiç mi hiç önemsemiyorum. Nasıl olsa bu dalga geçecek ve ben nefes alacağım…
Karşımdaki otobüs, yolu kapatmış! Oysa yanından yatarak geçecektim racingçi bir motosiklet gibi. Şimdi ise otobüsün poposuna dizimi vuruyorum. Evet, kırıldı. Şimdi de yere düşüyorum. Evet, el bileğim ve yüzük parmağım da kırıldı ilaveten. Göğsümde Superman amblemi var. Oysa o böyle düşse, ona bir şey olmazdı. Benim kendime gelmem 42 güne denk geliyor. Sağ bacağım, sol bacağımın 1.5 katı. Yaralarım henüz iyileşmemiş. Doktor bir veya iki yıl ve belki de hiç toparlamaz diyor soyulan derim için! Karımdan şu can alıcı cümleyi duyuyorum; “bir daha düşersen seni orada bırakırım!”
“Düşmeyeceğim, bir daha asla düşmeyeceğim ve peki, ya düşersem?”
“Bu düşüşü senden bilirim. Ne de olsa sen her şeyi planlayansın!”
Nefesimin soluğunda boğulduğu anlardan biri; bana yalan söyleyen, gözümün içine bakıp, bakıp, bir erkek ya da bir kadın fark etmez, tunçsiper olmuş iradesizliğine karşın, korkak cesaretiyle, yüzüme bakıp da bana yalan söyleyen herhangi bir zat, ÖLMEYİ kesinlikle hak etmiştir. Benim için bu kadar basit bir durumdur bu!
Bana aşkını verme “herhangi” bir kadın, beni memelerinle kandıramazsın, bana cadı olmadığını söylesen bile, senin masum olduğuna inanmam ben! Sen belki de şeytanın her halisin!
Saat 20.30, basket maçından sonra gerilmiş vücudumu Gümüldür’in serin sularına bırakıyorum. Bir kulaç, bir kulaç daha, denizin derinine, güneşim bitimine, yüzüyorum. Kulağımda belli belirsiz kulaç sesleri ve burnumla ve ağzımla tuttuğum ritim, benim nefes ve kulaç ayarım oluyor. Öyle uzun yüzüyorum ki benden başka balıklar bile o saatte yoklar. Deniz tıpatıp bir göl gibi! Doğayı ürkütmekten koktuğum için, yavaş, yavaş, sessizce, yüzüyorum!
Beni kandırdı Bonny M, hani sadece bir şarkı için dans edecektim. Bak bu 4. şarkı oldu. Bir yanımda zenci erkek, diğer yanımda zenci kadın! Kolunu tutuğum erkeğin kasları elime batıyor. Yıllar evvel eşimin vücudumun ona batmasını söylediği şey, böyle bir durum olsa gerek! Nefesim tükenmek üzere, ancak, bacaklarım ve vücudum iyi durumda! O da nesi! Şarkı bitmiş o da kim? Belediye başkanı çevik bir hareketle sahneye sıçrayıp koşarak üstüme geliyor ve sayıklıyor, ellerimi tutup,”İşte Türk evladı”…
Birsen öğretmen, bana uzak masasından kalkıp bitirmiş olduğum suluboya resmine şöyle bir baktı ve bana kocaman bir gülümseme fırlattı. “Anıl, her şey güzelde şu gökyüzü, ne kadar karanlık oğlum? Ama renkler, o gökyüzüyle ne kadar uyumlu!”. “Sen resmi seviyorsun” dedim kendime. Evet, ben kendimi en iyi resimlerimle ifade edebiliyorum. Evet, farkındayım, insanlarla birebirde konuşmakta zorlanmıyorum ama grup olduğu zaman yüreğim fırlarcasına çarpıyor. Sanki çok bağırıyormuşum gibi geliyor bana!”
Ve bugün babalar günü ve keyfim sonsuz yerinde çünkü hayatımda ilk defa kendi babalar günümü kutlamayı akıl ediyorum yıllar sonra. Çocuklarımı denize götürdüm ve saatlerce yüzdüm Gemlik sularında! Yetkin’in ve Ecrin’in hıçkırıkla gülümsemeleri, yüreğime su serpti ve yıllar sonra yazmak konusunda bu kadar kısır olmam, sadece, mutluluğum göstergesi oldu o kadar!
Ve doğduğum anda babamın kulağıma ismimi fısıldadığını duydum: “ANIL”