- Kategori
- Mizah
"ARAP CELAL"

fotoğrafçılıkta, böyle resimlere "ARAP" denir!
Bir pazar sabahı, çoluk çocuk Kilyos yolundaki mangallı, çayırlı, 15 dakkası 15 papele atla gezilen, falcı cadıların, baloncuların, horozşekercilerin, pembe boyalı pamukhelvacıların bol olduğu sıra mekanlardan birine postu serdik. Bendeniz cennet kuşu, Boncuk Ali gibi "gazozcu" olmadan önceydi... İçtikçe açılır, açıldıkça keyfe gelip adab-ı muaşeret penceresinde güller gibi saçılırdım.
İyal-i hareme iyi hal varakalı bir sütçü beygiri kiralayıp, çocuklara da verdim topu, "saldım topa çayıra mevlam kayıra! "
Efendim, kışın maktada oduna çıkan sezonluk garsona, adetim veçhile önce yetmişliği sipariş ettim. Mangal gelene kadar yarısı gitti bile... Ayıptır söylemesi yedik içtik, halkla meşveret ettik... Falcı kocakarıya elime baktırdım. "Üç vakte evleneceksin!" dedi. Ben masustan, "bilemedin, para vermem!" dedim, yarım saat esir ettim, yalvarttım, hayatını anlattırdım. Baloncudan 10 adet balon aldım. Tüfekçi geçiyordu, çağırdım. Hedef tahtasının düz tarafı beş atış 5, patlangaçlı taraf beş atış 15... Patlatırsan amortili. Bendeniz kardeşiniz (övünmek gibi olmasın), askerde nişancı olduğumdan adamın yedek mantarları da bitene dek devam ettim.
***
Yetmişlik bitti, bir otuzbeşlik te yolluk söyledim ki birden çalıların arasından üç kişilik roman devriyesi zuhur etti. Yan masa devriyeye iskele verince, tam da bendenizlik temaşa başladı azizim. Celal kardeşiniz yeniden doğmuş gibi oldu. Benim yolluk biterken devriye set üstünde daha neşeli bir masaya geçti. Darbukatör, güneş altı bedava rakı içmekten dumura uğramış, parküsyon zırvalıyor, kemancı adamı tam düşecekken kemanın sopasıyla nodulluyordu. Dabrukatör, gözlerini yarım açıp nerede olduğunun farkına varınca icrasına devam ediyordu...
Kardeşiniz naçizane, set üstünde gereken "Z" vitaminini bulup keyif olmuş, akşam olmuş güneş batmış, rakılar artık yol gözüktüğünden dubleyle geliyor, sayı sayılmıyordu.
Bu kadar uzatmamın nedeni, anlayın artık fatura ne gelecek meraklardayım! Karanlık bastırınca istedim, hesap geldi. Şöyle bir neticeye bakıp tek kaşı hafif "kadirvari" kaldırıp garsona en babacan tavrımla, laf olsun diye salladım; " Birader, patrona Arap Celal'in selamı var... Şunu biraz ince kalemle yazsın diyor de..." dedim.
Çocuk gitti geldi. Baktım, bizim hesap yarıya düşmüş! Verdim, kalktık tam keyif gittik...
***
Benim hanım Kemerburgaz'lıdır. Neden sonra öğrendim ki, Arap Celal namıyla maruf, babalardan bir baba zat varmış oralarda hakikaten! Sevgili kuluymuşum da, Allah korumuş gazabından! Bereket adamın namı var da, sureti pek görünmezmiş ortalarda. Bir müddet paranoyak oldum. Arap baba, vaziyeti encamını öğrenip te, "kimmiş bu zibidi!" merakına mucip olur diyerek!...
***
Not:
Aslında işbu hikayeyi, M.Talip Girgin biraderimizin http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=104071 bloguna yorum" olarak yazmıştım, ama kendisi cevabında " keşke, bunu blog yazsaydın" tavsiyesinde bulununca, onu kıracağıma biraz elden geçirip bu hale getirdim. Yaani, onun blogunda okuyanlar, "ısıtıp koymuş!" demesin!
İyal-i hareme iyi hal varakalı bir sütçü beygiri kiralayıp, çocuklara da verdim topu, "saldım topa çayıra mevlam kayıra! "
Efendim, kışın maktada oduna çıkan sezonluk garsona, adetim veçhile önce yetmişliği sipariş ettim. Mangal gelene kadar yarısı gitti bile... Ayıptır söylemesi yedik içtik, halkla meşveret ettik... Falcı kocakarıya elime baktırdım. "Üç vakte evleneceksin!" dedi. Ben masustan, "bilemedin, para vermem!" dedim, yarım saat esir ettim, yalvarttım, hayatını anlattırdım. Baloncudan 10 adet balon aldım. Tüfekçi geçiyordu, çağırdım. Hedef tahtasının düz tarafı beş atış 5, patlangaçlı taraf beş atış 15... Patlatırsan amortili. Bendeniz kardeşiniz (övünmek gibi olmasın), askerde nişancı olduğumdan adamın yedek mantarları da bitene dek devam ettim.
***
Yetmişlik bitti, bir otuzbeşlik te yolluk söyledim ki birden çalıların arasından üç kişilik roman devriyesi zuhur etti. Yan masa devriyeye iskele verince, tam da bendenizlik temaşa başladı azizim. Celal kardeşiniz yeniden doğmuş gibi oldu. Benim yolluk biterken devriye set üstünde daha neşeli bir masaya geçti. Darbukatör, güneş altı bedava rakı içmekten dumura uğramış, parküsyon zırvalıyor, kemancı adamı tam düşecekken kemanın sopasıyla nodulluyordu. Dabrukatör, gözlerini yarım açıp nerede olduğunun farkına varınca icrasına devam ediyordu...
Kardeşiniz naçizane, set üstünde gereken "Z" vitaminini bulup keyif olmuş, akşam olmuş güneş batmış, rakılar artık yol gözüktüğünden dubleyle geliyor, sayı sayılmıyordu.
Bu kadar uzatmamın nedeni, anlayın artık fatura ne gelecek meraklardayım! Karanlık bastırınca istedim, hesap geldi. Şöyle bir neticeye bakıp tek kaşı hafif "kadirvari" kaldırıp garsona en babacan tavrımla, laf olsun diye salladım; " Birader, patrona Arap Celal'in selamı var... Şunu biraz ince kalemle yazsın diyor de..." dedim.
Çocuk gitti geldi. Baktım, bizim hesap yarıya düşmüş! Verdim, kalktık tam keyif gittik...
***
Benim hanım Kemerburgaz'lıdır. Neden sonra öğrendim ki, Arap Celal namıyla maruf, babalardan bir baba zat varmış oralarda hakikaten! Sevgili kuluymuşum da, Allah korumuş gazabından! Bereket adamın namı var da, sureti pek görünmezmiş ortalarda. Bir müddet paranoyak oldum. Arap baba, vaziyeti encamını öğrenip te, "kimmiş bu zibidi!" merakına mucip olur diyerek!...
***
Not:
Aslında işbu hikayeyi, M.Talip Girgin biraderimizin http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=104071 bloguna yorum" olarak yazmıştım, ama kendisi cevabında " keşke, bunu blog yazsaydın" tavsiyesinde bulununca, onu kıracağıma biraz elden geçirip bu hale getirdim. Yaani, onun blogunda okuyanlar, "ısıtıp koymuş!" demesin!