Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ocak '13

 
Kategori
Teknolojinin Geleceği
 

"Biliyorum" deyip geçiştiremedim.

"Biliyorum" deyip geçiştiremedim.
 

Uzay'ın akla ziyan büyüklüğü; "Ezber Bozan Bilgiler" İnternet'ten aldım.


Pencereye bakmakla, pencereden bakmak bir midir?
Pencereye bakan su lekelerini görür.
Pencereden bakan dışarıyı!..
*
Mu Uygarlığı'na ait, günümüzden yaklaşık on beş bin yıl önce yazıldığı iddia edilen “Naacal Tabletleri”nde insan, var olma nedenini varlık penceresinden sorgulamış, inanç boyutunda kendi kendine anlamaya çalışmış. Mu Uygarlığı’nın devamı olarak kabul edilen Mısır Uygarlığı’nın günümüzden beş bin yıl önce yarattığı Keops, Kefren ve Mikerinos piramitlerinin altında bulunan hücrelerde insanlar ara sıra tefekküre dalarak, çözemediği bu soruya cevap bulmak için çabalamış.
Binlerce yıl sonra keşfedilen onca “bilinmeyene” rağmen aynı soruyu yine kendi kendine sormuş, geniş, derin ve sistemli düşünmeyi öğrenmiş.
*
İnsan bu düşünme ve araştırma sürecinde, hedefine ulaşabilmek için yaşamını kolaylaştıracak âletleri bulma yolunda da ilerlemiş. Geçen binlerce yıllık süre içindeki çabalar bilgiyi oluşturmuş, bu bilgiler zaman içinde elle tutulur, gözle görülür dönüşümler yaratmış. Teknoloji oluşmuş. Bu süreçte teknolojinin geleceği hızla oluşmakta değil midir?
*
Mehmet Asal’ın “M. Asaldan Masallar” adlı internet sitesine koyduğu “slayt” var olma nedenimize yeniden bakmaktadır. Bu nedenle ilgimi çekti.
“Ben bunu zaten biliyorum!” deyip geçiştiremedim:
Dünya; hepimizin paylaştığı ve yaşadığımız gezegen.
Biz olsak da olmasak da o her an evrende yerini koruyor.
Dünya’nın uzaydan gece görüntüsünü zihninizde canlandırın.
Sonra uzaydan uzaya bakış...
Ve işte yavaş yavaş Güneş aydınlatıyor...
Derken Dünya’mızın aydınlık görüntüleri…
Pluto, Mercury, Mars, Venus,
Dünya
Neptune, Uranus, Saturn, Jupiter
Güneş’in etrafında dönüp duruyor...
Gelin bir de Güneş sistemimizin ötesine bakalım...
Büyüklük sırasıyla Sirius, Pollux.
Ve Arcturus’un yanında Güneş ne küçük kaldı değil mi?
Nihayet en büyüğü Antares uzaydaki en parlak 15’inci yıldız, 1000 ışık yılından daha uzakta.
Arada Rigel, Aldebaran, Betelgeuse de var.  
*
Büyüklük kavramını bu dizilişe göre (görece) somutlaştıralım:
Kocaman sandığımız Dünya minik bir toplu iğne başıysa,
Güneş kocaman bir portakal…
Pollux kavuniçi renginde basket topu…
Arcturus ise ayva sarısı renginde kamyon tekeri büyüklüğünde yusyuvarlak bir balon…
Antares bu ölçülere göre beş katlı apartman büyüklüğünde portakal rengi kocaman bir küre!
Bunların hepsi; tavanı ve tabanı olmayan sonsuz büyüklükte sınırsız bir karanlığın içine çok uzak aralıklarla serpiştirilmiş…
Karanlığın ve manyetik fırtınaların içinde birer ışık!
Bul bulabilirsen!
*
Şimdi söyleyin!..
Biz bu evrende toplu iğne başı kadar tasavvur edebileceğimiz Dünya’mızın içinde ne büyüklükte bir canlıyız?
Sorunlarımızın büyüklüğü bu evrende ne ifade ediyor?
Bir bakalım:
Dünya gezegeni "Samanyolu" olarak adlandırılan gezegenler topluluğu içinde bulunmakta. Samanyolu galaksisi evrende bulunan milyarlarca galaksiden sadece biridir. Samanyolu galaksisi de kendi içinde milyarlarca güneş sisteminden oluşmaktadır. İçinde bulunduğumuz güneş sistemi belki de Samanyolu galaksisinin en ücra köşesinde kalmış, belki de en unutulmuş parçalarından biridir.
*   *   *
Yaşamın bilinen ilk çağında insan Dünya'nın zor doğal koşulları içinde yaşam mücadelesi vermiş. Bu döneme ilişkin bulgular, yaşanılan dönemleri "Taş ve Maden Devirleri" olarak adlandırmamıza neden olmuş. "Yontma Taş ve Cilâlı Taş Dönemleri"nde insan Dünya üzerindeki yaşam mücadelesini sürdürebilmek için faydalanabileceği diğer canlıları avlamak amacı ile taştan silâhlar yapmış. Çok daha sonra ATEŞİ kullanarak madenleri işlemiş, gelişimini ve doğa ile mücadelesini sürdürmüş.
*
İnsan yaşamını tümü ile etkileyen bu dönüşümler “Çağ” olarak adlandırılmış.
ÇAĞ kavramı, insanlık tarihinde yaşanan büyük aşamaları tanımlamış.
İlkçağ, Ortaçağ, Yeniçağ bu anlamda kullanılmış.
Yine bu tanım 17’nci yüzyıldan beri Avrupa tarihi söz konusu olduğunda kullanılmış. ÇAĞ kavramı, genellikle insanların zihninde biçimlendiği için kesin başlangıç ve bitiş noktalarından söz edilemez, sanaldır. Ancak, tarih kitaplarında insanlık yaşamını tümü ile etkileyen noktalar ÇAĞLARIN BAŞLANGICI olarak alınmaktadır. Ay’a gidiş gibi…
*
"İnsan", üzerinde yaşadığımız Dünya gezegeninin ve Güneş sistemini oluşturan tüm gezegenlerin bilinen en akıllı canlısıdır. İnsanı diğer canlılardan farklı kılan en önemli özelliği aklı ve yeteneğidir.
*
Bilinen ya da tahmin edilen insanlık tarihi Milattan Önce 50'nci BİN yıllarına kadar uzanır. Bu döneme ilişkin fosil kalıntılar, çizgiler ve efsaneler günümüze kadar gelmiştir. Canlıların ve insanların yeryüzünde varoluşlarına ilişkin çeşitli yaklaşımlar ve inanışlar vardır. İnsan, Milattan Önce 4'üncü BİN yılına denk gelen çağda dev adımlar atmaya başlamış ve yeryüzünde geçmişi bilinen bir insanlık tarihi bundan itibaren oluşabilmiştir. İnsanlığın bu son altı bin yıllık geçmişinden önceki döneme ilişkin ise çeşitli düşünceler vardır. Bu düşüncelerin temelinde, tüm kutsal kitaplarda ve semavî dinlerin ortaya çıkışından önceki dönemlere ilişkin antik yapıtlarda anlatılan olaylar yatar. Bunlardan "Büyük Tufan Efsanesi", "Kıyamet Tanımlanışı" geçmişe yönelik düşüncelerin ve insanlığın varoluş olgusunun büyük bir merakla araştırılmasına neden olur.
*
Şimdi zihnimizi bu konu üzerine yoğunlaştıralım…
İnternetten ulaşabilirsiniz; şu fotoğrafa bir göz atın:
Oradan toplu iğne başı kadar küçük, masmavi gözüküyor Dünya’mız.
*
Soruyor düşünür:
“Tüm insanlar bu küçücük mavi noktanın içinde yaşıyoruz.
Tüm küresel sorunlarımız ve savaşlar…
Tüm sahip olduğumuz sorunlar…
Tüm üstünlüklerimiz ve zaaflarımız…
Tüm teknolojilerimiz, sanatımız ve icatlarımız…
Tüm medeniyetler, hayvanlar ve doğa…
Tüm ırklar ve dinler…
Tüm milletler, ülkeler ve hükümetler…
Tüm sevdiklerimiz ve nefret ettiklerimiz...
Yaklaşık 7 milyar beden ve ruh…
Bugünden yarına hayatını sürdürmeye çalışmakta…
Bu noktada biraz duralım.
Şu küçücük mavi nokta içinde yapayalnız olduğunuzu ve aslında kimsenin sizin varlığınızla ilgilenmeyeceğini rahatlıkla düşünmez misiniz?..”
*
Şimdi kendimize bir kere daha soralım…
BİZ BU EVREN İÇİNDE NE KADAR ÖNEMLİYİZ?
Bizi üzen şeyler ne kadar önem taşıyabilir?
Kendimizi basit problemlerle mutsuz etmenin bir âlemi var mı?
Haydin kalkalım ve hayata doğru yürüyelim, en uzak yollar küçük bir adımla başlar!

 
Toplam blog
: 276
: 1102
Kayıt tarihi
: 19.11.12
 
 

Evli, 2 evlat babası, 1965'te doğdu, inançlı, müziksever, insansever, yurtsever, iyi yüzer, ünive..