Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '22

 
Kategori
Sinema
 

"Bilmemek" hakkında

Bilmek, bilmemek. Bilgi nedir, neyi nereye kadar bilebiliriz veya bildiğimizden ne kadar emin olabiliriz? Bilmek her zaman mutlu eder mi ya da? Bilgi güçtür derler, bazı şeyleri bilmemek iyidir derler, cehalet mutluluktur derler, derler de derler. Şöyle kabaca bir düşündüğümüz zaman bilmeye de bilmemeye de düzülen övgüler mevcut. İşte Leyla Yılmaz’ın “Bilmemek” filmi de, sanki bilmemek daha hayırlı diyor.

Film, eşcinsel temalı bir film zannediliyor ilk başta. Ben de filmin konusuna göz gezdirirken öyle bir izlenime kapılmıştım, fakat kanımca öyle değil. Daha çok,  baskı, sıkışmışlık, bunalmışlık, umutsuzluk ve bu çemberi kıramadan, sadece bilmediğimiz ya da bilmiyormuş gibi yaptığımız durumları genel çerçevede resmeden bir tema gördüm.

Orta-üst sınıf diyebileceğimiz bir aile, bir şirkette yönetici olarak çalışan adam(Sinan), kamuda hekim olarak çalışan eşi(Selma), lise son sınıfta olan oğulları (Umut) üzerinden anlatılan hikayede, sadece bu aile arasındaki iletişimsizlik, sevgisizlik, baskı ve toksik  meseleler değil, ülkenin ekonomik gidişatı, mülteci sorunu, plazalar üzerinden vahşi kapitalizm gibi birçok mesaj da veriliyor. Bu kadar fazla mesajın bir torbaya konulup sunulması, bazı noktaların havada kaldığı eleştirisine yol açabilir. Her ne kadar böyle bir torba yasa havası olsa da, ben filmi genel olarak başarılı buldum. Film, birçok durumu muallakta bırakarak isminin hakkını veriyor. Su topu arkadaşları Umut’un eşcinsel olduğunu iddia ediyorlar, Umut bununla ilgili bir açıklama yapmıyor. Sinan’ın şirketten eski sekreteri ile samimi olduğunu görüyoruz ama aralarındaki samimiyetin boyutunun aldatmaya varıp varmadığı gösterilmiyor. Selma, liseden arkadaşı ile açıkça flörtleşiyor, bu flörtleşmenin hangi dereceye çıktığı gösterilmiyor. Umut kayboluyor, kendisine benzeyen bir ceset bulunuyor ve ailesi teşhis için Adli Tıp birimine çağrılıyor, o cesetin Umut olup olmadığı gösterilmiyor. Aslında tüm bu durumlarda cevap bize sezdiriliyor, fakat açıkça resmedilmiyor. Görünen o ki; Umut eşcinsel, Selma Sinan’ı, Sinan da Selma’yı aldatıyor, Umut ölüyor. Belki de yönetmen, Doğu toplumlarında ve ülkemizde daha çok görülen özellikler olan bir şeyleri ima yoluyla anlatma, birşeyleri yapma ama açıklamama, toplumun içinde aslında çoğu kişinin birbirine karşı ikiyüzlü olması, arkadan iş çevirmesi, çoğumuzun bile bile lades olması, birşeylerin açıkça konuşulmadan, problemlerin açıkça çözülmeden karşılıklı idare edilmesi, sorunların sümen altı edilmesi gibi durumları resmediyor. Dolayısıyla aslında ülkeyi resmediyor. Tam da bu yüzden sadece eşcinsel temalı bir film değil, daha geniş çerçeveli bir toplumsal tablo. Filmin ortalarında bir sahnede Sinan evde televizyon izlerken Fransız lider Macron ve Amerikan lider Trump’ın görüşmesine ilişkin, Macron’un Trump için “sosis gibi, içini bilmezseniz daha iyi” gibi bir şeyler dediği açıklama alt yazısını görüyoruz, kelimesi kelimesine böyle olmasa da mealen bu şekilde. Yine, Sinan’ın yeni patronu Emir Bey’in, Sinan’ın sekreterinin ona bilgi verilmeden işten çıkarılmasına istinaden keşke haberim olsaydı çıkışı karşısında “bilseydin ne değişecekti” demesi de filmin ismine ve genel temasına bir başlık adeta. Eşcinsel olduğu iddia edilen çocuk için Umut kelimesinin seçilmesi de elbette çok manidar. Neredeyse kimsenin mutlu olmadığı bu sıkışmışlık arasında, gençliği, tazeliği, umudu temsil eden ve ismi de Umut olan bu genç çocuk babasından okul ve akademik başarılar çerçevesinde, arkadaşlarından da eşcinsellik iddiası çerçevesinde yoğun bir baskı görüyor, bir süre direniyor ama bu durumla başa çıkmakta zorlanıp bir gün ortadan kayboluyor.  Son sahnesinde de Umut’un öldüğü bize sezdiriliyor, en azından bence kuvvetle muhtemel öyle. Belki de yönetmen, Umut bu topraklarda öldü, öldürüldü diyor. Belki de bunu bilmemek iyidir diyor. Belki de anlamak acıdır, cehalet mutluluktur diyor. Her gerçeği hepimizin kaldırmayacağını, bazen her şeyi bilmemenin daha iyi olduğunu, gerek felsefi anlamda insanoğlunun ancak böyle ayakta kalabileceğini, gerek de toplumsal ilişkilerin ancak böyle yürüyebileceğini söylüyor. Yönetmen tüm bunları, çekirdek aileden topluma yayılan bir yelpazede, katman katman, aynı örtük dille ve aslında malum olan ama malumun sadece ilan edilmediği bir evrende, gayet dozunda ve ölçülü bir şekilde anlatıyor.

 
Toplam blog
: 6
: 13
Kayıt tarihi
: 16.06.22
 
 

İstanbul'da doğup büyüdüm. Hukuk Fakültesi ve İletişim Fakültesi mezunuyum. Avukatlık ve dijital ..