- Kategori
- Gündelik Yaşam
“Can çıkar, huy çıkmaz.”
Çok az insan bu badireyi atlatabilmiştir. Örneğin tüm zamanlarda yaşam şansına sahip Hz. Hızır (a.s), büyük özelliklerine rağmen, İskender’in ordusunda asker olma becerisini göstermiştir.
Bir insan “Yedisinde neyse, yetmişinde de odur” derler. Gerçekten çok doğru ve yerinde bir sözdür. Bitip tükenmeyen, sonu gelmeyen istek ve arzuların işaretidir. Yan bakmak, kaş çatmak bile bu nedenlerdendir.
İstisnaları dışında, kişinin değişimi yaşadığı söylenemez. Çünkü fıtratları buna müsaade etmez. Buna rağmen, doğru olan bilgiyi dahi inkâr etme noktasına gelir.
“Biz bunları biliyorduk, ama ne oldu şimdi bize!”demeye başlanır.
Ancak bu uyanış, bir çatışma ortamında hızını kaybeder.
Kardeşlik ve bilgi edebiyatı biter, karakter yapısı ön plâna çıkar.
Büyük bir çoğunluk bu halde öteye geçecek, bu kadarı ile mevcut bu yapılanma sonsuza kadar devam edecektir.
Kalıp değiştirebilmek kolay bir şey değil dostlarım.
Niye böyle olduğuna biraz daha yakından bakalım;
Çok az insan bu badireyi atlatabilmiştir. Örneğin tüm zamanlarda yaşam şansına sahip Hz. Hızır (a.s), büyük özelliklerine rağmen, İskender’in ordusunda asker olma becerisini göstermiştir.
Bu husus, değişimin o insanda mevcut özelliklerinin aktive olması anlamına gelir.
Sadece değişimi kabullenmek ve orada bitirmek, yeterli olmaz, lâfta kalır. Bu hususun bedenin kimyasına da girmesi gerekir. Bu şıklar temin edilemez ise “huy ve karakter” denilen şey aynen kalır.
Denir ki, bu yapılanmadan kurtulmanın en kolay yolu, “bedeni terk edebilmek, yok sayabilmek, hatta daha da ileri gidip kendini, – beynini - bir frekans yumağı gibi kabullenmekle” mümkün olabilir.
Teorik olarak bu dillendirme doğrudur. Ne var ki iş, uygulama aşamasına geldiğinde; istediğiniz kadar “ben değiştim” deyin,“kör gözler” bile sizin ne halde olduğunuzu görür!
Arızalar, sorunlar ön plâna çıkar ve o kendini “frekans yumağı” gibi gören, kimyasına uzananlar yani bedensiz olmakla bu işin üzerinden gelinir diyenler, bir yerde çakılı kalır.
Ama doğuştan son derece gelişmiş bir beyin programına sahip olanlar da var.
Bunları unutmayalım!
Zaten bu gibi kimseler, bulûğ çağına erme sürecinden itibaren, farklı olduklarını ortaya koyarlar. Halkın ısrarla üzerinde durduğu, örf, adet, anane gibi şeylere tâbilik hususunda kesin tavır alırlar ve uygulamaktan kaçınırlar.
Şartlanmalara bağlı yaşamak onlar için bir ölümdür.
Kendi buluşları, hayat canlılığı bu türler için geçerlidir. Haliyle huy ve karakter yapısı ile pek boğuşmazlar, denebilir.
Bu bağlamda söylemek gerekirse Allahın boyası ile boyanırlar.
Kullandığımız “boyası” tabiri tabi ki mecazîdir.
Anlatılmak istenen; “sürekli bir huy yapısına sahip olmayın, sizi kendinizden engelleyecek koşullara başvurmayın, elâstikî olun, yerine ve zamanına göre değişik şartları ortaya koyabilecek halde olun.” denmiştir.
Bu örnek uyarıya istinaden, mevcut kanaatin değişebileceği düşüncesiyle olaylara, göz boyutu ile değil, idraken yaklaşabilmekle mümkün olur.
Böylesi fikirlerle insanoğlu kayıtlı, tutucu düşüncelerinden sıyrılabilir. Evrensel Kitabın, insanlara hitap etmek istediği seviyeye ulaşır.
Etrafınızı bir kolaçan edin, bir olay karşısında hangi insanın neler yapabileceğini, tavırlarının ne düzeyde olduğunu görün.
Bunu hafızanıza alın!
Yıllar sonra aynı kişiyle karşılaştığınızda o kişide, bir şeyin asla değişmediğini hemen fark edeceksiniz. Beyninizdeki o kodlama bunu kanıtlayacaktır.
Huy ve karakteryapılanmasından kurtulmanın yolu var mı?
Bu soruya “evet var”, diyebilirim.
Şayet şanslı iseniz, “renksiz ve şekilsiz olan ve her renge bürünebileni” bularak ve ona teslim olmak şartı ile çok önemli aşamaları yapabilirsiniz.
Ancak teslim olmak, vuslat için bir davetiye çıkarmak anlamına gelmez.
Yani kişi bir yereulaşmayacaktır. Var olan, sadece kendini seyredecektir. Mesele budur.
Tabi bu noktaya gelebilmek için de şekilsiz olana inanmak, onun yaydığı bilgi gücünden faydalanmak zorunluluğu vardır.
Kayıtsız olanın şekilde görünmesi, şekille alâkalı değildir. Önce bunun farkına varılması gerekir.
Onun yaydığı “İlim ve Güç”, - en yakınındakilerden başlayarak-huy ve karakter yapılanmasından kurtulmak isteyeni çok daha olumlu biçimde etkisi altına alır.
Aslında o kişi bazen, farkında bile olmadan değişiverir.
Ama “Renksiz” yaşayanın yanında olanlar daha şanslıdır.
Her bakımdan istenilen seviyeye ulaşırlarken, O kaynak, birimlerde kendini seyreder.
Seyir bir yerde; üzerinde yaşadığımız bu “Soluk Mavi Gezegenin”, hacminin genişlemesine, evrende paylaşıma, ona gıpta ile bakılmasına yol açar.
Ahmed F. Yüksel