Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

"Dertli Hagopik"

"Dertli Hagopik"
 

"Elif Şafak Pinhan"ında anlatır "Dertli Hagopik" in hikayesini, bu hikayeyi aktaracağım. Nerden mi esti, hep Mustafa hocanızın yüzünden.. ben öğrenen organizasyon disiplinleri konusunda sayfalarca yazmaya heves etmişken aşk tı, meşk ti, siyaset yazamam dı derken beni raydan çıkarttı.
Pinhan'ı okumayanlara çok öneririm.. Bu reklam değil hislerim, reklama giriyorsa yani geri alıyorum..

Gelelim Hagopik in hikayesine .. Hagopik'in memleketinde; doğduğu, taşını toprağını kariş kariş gezdiği, havasını soluduğu yerde, dört kitabın ehli bir arada yaşarmış...ancak yedikleri içtikleri ayrı, adetleri ayrı, esvapları ayrı; soludukları hava, gördükleri güneş ve ay, kederleri birmiş..aynı gök kubbeye yakarır aynı yıldızlarla efkarlanırlarmış.. ancak yan yana dizilmiş kapalı kutular gibilermiş.. kuru ayaz din, millet bilmez hepsinin iliklerine kadar işlermiş o topraklarda..kış çöktüğünde kapalı kutular birbirine sokulurmuş ama hudutlarını korumaya özen gösterirlermiş..bi hukukları varmış hem yan yana hem de birbirlerine dokunmadan, el sürmeden ısınmaya, ısınamasalar hiç olmasa donmadan bir kışı daha geçirmeye çalışırlarmış..

Hagopik in kuşaklardır, babası, dedesi, dedesinin babası, hep sarraflık yaparmış.. O yıllarda Hagopik in keyfinin kahyalığını sürdürmekten başka bi amacı yokmuş hayatta.. Gümüşün tellerini altının yapraklarını ordan, oraya koymayı beceremezmiş, ta ki o güne kadar..

O gün, dükkanda tüm günü bi başına boş boş oturarak geçirmiş, akşam dükkanı kapatmak üzereyken içeri müslüman bir kadın girmiş, bir gölge misali.. İçeri tarçın, reyhan, ceviz kokuları getirmiş..başı öne eğik. Hagopik ne yüzünü bilmiş ne gözlerini..

Aşkın en önemli alameti o nefis mis kokularıdır aşıkların, birbirlerinde kokladıkları buldukları.. insanlar birbirlerini o sevdikleri kokularından ayırt edebilirler.. o kokuyu hep ararlar, bi gün kaybederlerse..hep o kokuyu aranırlar bilmeden de olsa.. o kokunun peşinden giderler..burnu ve lezzeti olmayan hiç aşksızdır.
Neyse, , hikayemize dönelim arada Elif Şafak a bir kez daha teşekkür edelim.. Hagopik i bizimle tanıştırdığı için..

İşte o gün o kadın tezgahın üstüne bir kese bırakmış bir adım geri çekilmiş, gene sessiz ve başı önünde.. Hagopik keseyi açtığında içinden bir firuze çıkmış, o vakit kadın ne istediğini ürkek; anlatmış.. Sesi bir kuş cıvıltısı gibi ince ve öylesine nazenin..

Aşkın bir başka en önemli alameti sestir, insanlar birbirlerinin tonlarını seslerini bulurlar severler, sevgili bir başka ses verir duyar.. kadın konuştukça Hagopik in yüzü kızarmış, yanakları al al olmuş..

Kadın bir yüzük yapmasını istemiş, yüzüğün içine kimselerin fark edemeyeceği kapağı kolay açılır bir kutu ve üç günde..zira üç günün sonunda gerdek ... kadın geldiği gibi sessiz ve ürkek, bıraktığı firuze, reyhan, ceviz, tarçın kokuları ve kuş cıvıltıları..

üç gün.. keyfinin kahyacısı o gece hiç uyuyamamış, babası Ohannes ustanın maharetine dudak bükmelerine bin pişman..ertesi gün ışımadan babasını uyandırmış ilk kez, yollara düşmüşler ihtiyar şaşırmış anası endişeli.. peşinden cevizli pestil göndermiş ne yapacağını bilemeyen anası..:-)

İlk gün: sabahtan akşama kadar babasını seyretmiş setretmeyi öğrenmiş, seyretmeyi o zaman öğrenmiş.. Hagopik insanları izlerken daha evvel hiç görmediği ayrıntıları görebilmiş, hiç hissetmediklerini hissetmiş, babasına, ustaya her zamankinden yakın olabilmiş..bakmayı bilince gözlerin oyun etmeyeceğini dosdoğruyu gördüğünü öğrenmiş. İçe saklı olanı acıtanı, kanatanı, görmüş, o vakit anlamış ki ustasını babasını seyrederken, o dediğinin kendisi, seyrettiğinin kendi sureti, ağladığının kendi acıları..

aşkın bir başka en önemli alameti bakmaktır, içini ve dışını hem içerden hem dışardan hem yukardan hem aşağıdan…görmektir olmaktır. aşk bakmakta, duymakta, tatmakta, dokunmakta koklamakta...kişisel hakimiyet/ustalık gerektirir. İyi bir ev/aile şirketi bu tanımda hiç yer alamaz, almamalıdır. Aşk köprü altlarında beslenir..

Hagopik yılların tembelliğinin acısını o gün çıkararak, babasının altına, gümüşe nasıl hayat verdiğini, çalışırken alnında biriken terlerden duyduğu kıvancı, çekici indirirken altında yatanı incitmekten nasıl kaçındığını, ustalığında şefkat ve merhamet yattığını fark ederek mesleğin sırrını o gün anlamış..Burdan da siz tercüme edin aşkın bir başka en önemli alametini..

Neyse ikinci gün yüzüğün şeklini şemalini tasarlayarak geçirmiş..hassas kusursuz hesaplarla firuzeye helal getirmeden etrafına altın halkalar örmeli, halkaların kavuştuğu yere gözden ırak bir çıkıntı yerleştirmeli...o kadının edası.. eda..madem bir an olsun yanından ayrılmıyordu ..yüzük te başka hiç bir yüzüğe benzememeliydi, ona layık olmalıydı.. bu yüzük onun düğün hediyesi idi, baktıkça dokundukça Hagopik i hatırlayacaktı.. bu fikir Hagopik in aklını başından alıyordu..

Üçüncü gün: yerinde duramazken yüzüğü yapacaktı..bütün gün acıkmadan, susamadan, hacetini gidermeden keyifle, ustalaşarak, firuzeye ellerinde hayat verdi.. tan yeri ağarırken yüzük ellerinin arasında idi, yüzük onun vücudunun bir parçası idi artık..

O kokular o billur ses o endam sabah dükkana geldi.. Hagopik yüzüğü tezgahın üzerine bıraktı ve geri çekildi. Kadın önce yüzüğe sonra dosdoğru Hagopik in gözlerinin içine baktı.. Hagopik gözlerin içinde iki dipsiz kuyu gördü sadece.. sona kadın yüzüğe uzandığında Hagopik ellerine uzandı, eller kavuştu hasret giderdi, ikisi de korku içinde idi. Hagopik yüzüğü ne için istediğini söylemesi şartıyla ellerini bıraktı.. o şekilde görülmeleri ikisinin de ölümü anlamına geliyordu, farklı kutuların insanlarıydılar.. kadın anlattı.. yüzüğü sırlı kapaklı kutulu istiyordu çünkü bu zehiri zifaf gecesi bir dikişte içecek ve kocasına cansız bedenini sunacaktı..,

Hagopik hakkında hiç bir şey bilmediği o müslüman kadına aşık olmuştu, uğruna can vereceği aşkını kendi elleri ile öldürüyordu.. elleriyle hayat verdiği firuze aşık olduğu kadına ölümü getirecekti.

Kadının o iki dipsiz kuyusunun ağzına kadar kanla dolduğunu gördü, kadın parmaklarını Hagopik in dudaklarında gezdirdi.. kadının gönlü de Hagopik e akmıştı.. ama ne fayda.. ismini bile bırakmadan o kokular o billur ses o endam çıktı gitti..

Hagopik der ki, o surat yoksununun koynuna gitse, orada ömür tüketse ve bir daha gül yüzünü bana göstermese inanın ki içim bu kadar acımazdı.. öyle sakin öyle bir gölge gibi sessiz, sadece kendi ölümüne değil bir de benim ölümüme gitti..

Ya biz ne deriz..

Ben derim ki “Mercan Dedenin son cd’si” eşliğinde bu yazının ana kaynağı “Pinhan”ı okuyun, sona aralarda “cesaretin var mı aşka” filmini mutlaka seyredin.. Yönetmen: Yann Samuell Senaryo :Jacky Cukier ve de yazgı filmini, sona demirkubuzun masumiyetini.. iyice vurun kendinize..Rakı için diye şair çok güzel söylüyor ya, benim daha sert bi tavsiyem var bolca sıktığınız nar suyu ile votka, demlenin.. 11 ekim 2007

 
Toplam blog
: 444
: 1284
Kayıt tarihi
: 13.09.07
 
 

MB zengin kültürel bir eksen; düşüncelerimizin buluştuğu, tartıştığımız, birbirimizi etkilediğimi..