- Kategori
- Güncel
“Devletin Dini Adalettir”
Bana göre, devlet adamları ellerinde inandıkları kutsal kitaplarla değil, kanun kitapları ile gezmelidirler. Çünkü “Devletin dini adalettir.”
Yazımın başlığına Hazreti Ali’nin çok sevdiğim “Devletin dini adalettir” sözünü koyarak adalet konusunda ki düşüncelerimi aktarmak istedim.
Hepimizin bildiği gibi, devletin görevi; idaresi altında bulunanların hak ve hürriyetlerini korumak, güvenliği sağlamak ve adaleti temin etmektir. Devletin varlık sebebi budur. Bunlar yoksa devlet yoktur.
Gerek İslam tarihin de gerekse dünya tarihinde en çok üzerinde durulan konu adalettir. Özellikle devlet başkanlarının halkına karşı adil davranmasıdır.
Adil davranmak isteyen devlet başkanları inançlarına dini duygularını yansıttığın da ülke de yaşayan diğer inanç sahipleri adaletten adil şekilde yararlanamazlar. Bunu bilen Hazreti Ali “Devletin dini adalettir” demiştir.
Bundan dolayı da, adalet ancak evrensel ahlak ilkelerine sahip olmakla sağlanabilir.
Devletlerin önceliği adaleti sağlamaktır. Yöneticiler “sen bendensin, benim inancımdansın” diye düşündüğü an ülkede huzursuzluk başlar. İnsanlar mutluluktan ve devletine olan bağlılıktan uzaklaşırlar.
Kısacası devletin görevi öncelikle adaleti sağlamaktır. Çünkü adalet imtiyazsızlıktır.
Adaletin olduğu yerde korku olmaz. Korunma duygusu olmaz. Adaletin olduğu yerde devlet adamları her yerde güvenle yaşar.
Hazreti Ömer’in korumasız gezdiği dönemle ilgili bu hatırayı anlatmadan geçemeyeceğim.
“Hz. Ömer, Bizans’ın elinden Suriye ve Irak’ı almış Anadolu’ya yönelmişti. Bizans İmparatoru korku ile Hz. Ömer’e elçi gönderdi ve antlaşma imkânını araştırdı.
Bizans elçileri Medine’ye geldiler ve saray aradılar; ama Hz. Ömer’in sarayı yoktu. Mütevazı bir evde yaşayan Hz. Ömer çalışmak için hurma bahçesine gitmişti. Bahçeye giden elçiler hiçbir koruması olmayan Hz. Ömer’i bir hurma ağacının altında uyurken buldular.
Hz. Ömer uyanınca elçiler hayretle, “Ya Ömer! Dünya sizden korkuyor siz kimseden korkmuyor musunuz?” dediler.
Hz. Ömer : “İnsanlar adaletten korkar ve adalete güvenirler. Biz halkımızı saraylarla ve ordularla değil, adaletle yönetiyoruz.” Diye buyurdu.
Din âlimleri “ileri demokrasiyi” tanımlarken öncelikle “hürriyet, adalet, danışmak, kanun Hâkimiyeti ve herkese eşit davranılmasını” öğütlerler.
Yönetici hâkimiyeti ve keyfi yönetimle adaletin sağlanmayacağını herkesin bilmesi gerekmektedir.
Kısacası “hak sahibine hakkını vermenin adalet olduğunu ve ahlaki olduğunu söyleyebiliriz. Yunan filozofu Platon, adaletin esası liyakat ve uyumdur. Çünkü herkese layık olduğu verilince adalet tahakkuk eder. Demiştir.
Bizimde; tıp, bilim adamımız yazar ve filozof İbn-i Sina’da adaleti, nefsin istedikleri ile istemedikleri arasında bir denge olarak görmektedir.
Hz. Ebu Bekir Halife seçildikten sonra yaptığı ilk konuşmasında adaleti, güç-hukuk ilişkisini, hakkaniyeti dile getirerek “Güçsüz olanınız, haklı ise hakkını alıncaya kadar benim yanımda güçlüdür. Güçlü olanınız, haksız ise kendisinden hak sahibinin hakkını alıncaya kadar benim katımda güçsüzdür." Demiştir.
Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere, gücün sözünü geçirdiği yerde hukuk işlemez, adalet de tesis edilmez. Gücün hukuka göre düzenlendiği yerde adalet tek ölçüdür. Tarihimiz de bile, güç ve hukuk ilişkisinin doğru tayinini sağlayan sembolik davranışlar olmuştur. Padişah olmasına rağmen Fatih Sultan Mehmet'in bir tebaası ile aynı safta muhakeme olmayı kabul etmesi, ülkede sadece ve sadece hukuk ve adaletin sözünün geçtiğini gösteren ilginç bir örnektir.
Bana göre, devlet adamları ellerinde inandıkları kutsal kitaplarla değil, kanun kitapları ile gezmelidirler. Çünkü “Devletin dini adalettir.”
Yeni bir yazıda buluşmak dileği ile…