Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

18 Ekim '07

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

"Düdüklü" köşe yazarları...

"Düdüklü" köşe yazarları...
 

Eskiden deliler caddelerde trafik polisi görevi yaparlardı. Başına bir siperlikli şapka geçiren

Eline bir düdük alır trafiği idare ederdi. Bazıları başarılı da olurdu.

Otomobil kullananlar için trafikteki sıkıntılı anlar biraz neşeli hale gelir, hoş görüntüler çıkardı ortaya.

Ankara Dışkapı kavşağında, çocukluğundan neredeyse kırk yaşına kadar, büyük bir ciddiyetle trafik polisliği işi yapan siyahi biri bile vardı. Deli değildi sanırım ama sağır ve dilsizdi. Işıkların dibinde bekler, taksilerden dolmuşlardan para toplardı. Kimse de itiraz etmezdi.

O, bir elinde düdük, bir elinde tebeşir bekler, trafik kırmızıda durduğunda şoförün camına gider parasını alırdı. Para aldığı arabaların camına da bir çarpı atardı tebeşirle.

Sadece Ankara'da değil, gittiğiniz hemen her şehirde buna benzer bir şeyle karşılaşırdınız eskiden.

Bir deli çıkmış caddenin ortasına, kendi kendine trafiği idare ediyor. İşin tuhafı da ne trafik alt üst oluyor ne de kimse “sen ne yapıyorsun” diyor. Hatta hatırlıyorum da bazen, “polis olsa tıkanırdık şimdi “ gibi geyik bile döndürülürdü arabaların içinde.

Sanırım eskiden delilerin, sigortayı attırmış ya da zil zurna sarhoş olmuş, belki uyuşturucu çekmiş herkesin, en çok yapmak istediği iş, trafik polisliği mesleğiydi.

Bir şeyleri idare etme, yönlendirme, etkileme, yetkin olmanın dayanılmaz çekiciliği.

Kolaydı da. Çık caddeye al eline bir düdük, tak yıldızlı bir şapka düt, düt durdur kaldır araçları. Eminim çok başarılı olanları bile vardı içlerinde.

Trafik ışıklı sisteme geçince, kavşakların idaresi otomasyona kaldı. Bu işi yapan trafik polisleri ile deliler de başka işlere angaje oldular.

Yetkinliğin en çekici alanlarını keşfettiler.

Bakıyorum da şimdi, düdüklerin yerini kalemler aldı. Bir bilgisayar alan herkes deli gibi yazıyor .

Her yerden ahkam fışkırıyor. Her sabah her köşede dünyayı kurtaracak öğütler, çözümler, akıllar üreten, binlerce yazarımız var artık.

Nereye yol yapılacak, terör nasıl duracak, seçimler ne olacak, köşkün kapısında kim duracak, ordu sabaha nereyi vuracak, pat diye anlıyorsun okuyunca.

Böyle şeylere ilgin yoksa, hayatında spor yapmamış elemanların, milli takım ya da herhangi bir spor kulübümüzün başarısı yada başarısızlığı hakkında en isabetli yorumları okuyabilir, ulusal kanallarımızdan birinde ağzından köpükler saça saça verdiği bilgilerle maça gitmiş gibi olabilirsiniz.

Eski hakemlerin, futbolcuların reyting gazeteciliğindeki başarılarını ağzınız acık seyredersiniz.

Ünlü köşe yazarlarımızdan birçoğunu okuyup, “ ah bu adam başbakan olsaydı, hiçbir derdimiz olmazdı" diye içinizden geçirebilirsiniz.

Bazı yazarlarımızı okuduğunuzda, ordularımıza başkomutan olması gerektiğini bile geçirirsiniz içinizden.

Yetmez, emrinde şehit olasınız gelir Cudi'de, Kandil'de.

Televizyonlardan, gazetelerden kafanıza göre lider, cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, milletvekili, doktor, güzellik uzmanı, fal bakıcı, feribot kaptanı, yelkenci, psikolog, ekonomici ve ayakkabı boyacısı bir gazeteci bulamadıysanız sorun değil.

Açın bin yılın icadı bilgisayarınızı, “tık” yapın, ne istiyorsanız artık;

Her türden gazeteci, yazar, daha çok yazar, en bir bilen yazar, en çok arsası olan yazar, hükümete en yakın yazar, askeri en çok seven yazar, cumhuriyet düşmanı yazar, türbancı ya da değil olan yazar, dün söyle dediydi, şimdi yan çizdi yazar, en hızlı namaza duran yazar....

Abarttım ama işte aklınızdan ne geçiyorsa, pat anında karşınızda.

Ama siz zor beğenensiniz diyelim. Benim gibi de huysuz, aksi, çıkıntısınız. Daha özet bir tarifle benim gibi g.. herifin tekisiniz.

Olabilir, sizin için de, istediğiniz gibi yazarlar yolda.

Nereye gitse, kıldı, tüydü, durmadan sorun çıkarıp teve teve dolaşan, gazete gazete ayak sürüyen köşecilerimizden biri, kendi kurduğu haber portalında yarışma düzenliyor. Kazananları, ahkam dünyamızda "düdük sahibi" yapacak yakında.

Alıştık koro halinde, şarkıcımızı, türkücümüzü, arabeskçimizi, dansçımızı, en güzelimizle en yakışıklımızı bu yarışmalarda, oy mesajları ile telefoncuları zengin edip seçmeye. Şimdi de köşe yazarı ahkamcılarımızı bu yarışmalardan çıkarıp şampiyon yapacağız..

Ama haksızlık etmeyeyim. Bu yarışmada hile yok.

Öyle telefon mesajları jüri falan yok, doğrudan halk seçiyor.

Gidip okuyorsun, birbirinden değerli koşucuları, en beğendiğine oy veriyorsun.

En çok oy alan köşeye konup, köşe oluyor. Sistem bu.

Tabii atlar da tribünlere koşuyor. Normal olarak, her yere deli gibi mail atıyor yarışmacılar. “Bana oy ver” diye..

Benim gibi dağ başında münzevi olan birine bile 40 tan fazla mail geliyor günde..

En çok mail adresi olan, "başyazar" olacak..

Gazinoda masası olan dansözler gibi...

cumahikmet@hotmail.com

 
Toplam blog
: 26
: 881
Kayıt tarihi
: 07.07.06
 
 

Basın Yayın Yüksek Okulu mezunuyum. Adalar'da yaşıyorum. ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara