- Kategori
- Sosyoloji
"Eğitim Şart" Demek, Ne Demek?
Ozan, on bir yaşında, akıllı mı akıllı, zeki, cin gibi bir çocuktur. Dedesi Bahtiyar Bey ise yıllar önce bir bankada müdür iken emekli olmuş ve bugünlerde kendine göre emekliliğin tadını çıkarmaktadır. En büyük keyfi torunu Ozan’la zaman geçirmektir. Zaten Ozan da dedesinin dizinden ayrılmak istememekte, neredeyse günün her saatini dedesiyle birlikte geçirmektedir.
Bir sabah Ozan ve dedesi birlikte küçük bir markete giderler. Bahtiyar Bey sohbeti seven biridir. Alışverişten dönerken bir arkadaşıyla karşılaşır ve ayaküstü lâflamaya başlarlar. Ozan ise dedesinin yanında etrafı gözlemlemektedir. Nasıl olduysa gözleri hemen yanlarında, duvar dibindeki bankta oturan iki kişiye takılır ve konuşmalarına dikkat kesilir. Adamlardan biri ellerini, kollarını oynatarak konuşmaktadır:
“Yok, kardeşim yok! Bizim milletimiz adam olmaz, eğitilmesi şart, yani eğitim şart. Zira başka türlü bu işin içinden çıkılmaz. Bakar mısın şu ortalığın hâline? Etraf pislikten geçilmiyor, belediye desen görevini yapmıyor, insan utanıyor vallahi bu şehirde yaşamaya.”
Diğer adam da ondan geri kalmaz, o da bir şeyler söyler ve bu arada arkadaşının dediklerini de tasdik eder:
“Haklısın kardeşim, kesinlikle haklısın. Eğitim şart!”
İlk konuşan adam, söylediklerini bitirir bitirmez elini cebine atar ve çıkardığı paketten bir sigara alıp dudağına götürür. Fakat görür ki son sigarasını yakmaktadır. Elindeki paketin boşaldığını görünce, hiç tereddüt etmeden kutuyu buruştur ve yola fırlatıp atar.
Diğer adam ise arkadaşına sigarayı yeni bıraktığını, canı içmek istediğinde hemen ağzına bir çiklet atıp çiğnediğini söyler. Arkadaşının sigarayı tüttürdüğünü görünce onun da canı çekmiştir ve cebinden çıkarttığı paketten bir çiklet alıp çiğnemeye başlar. Ne var ki o da paketteki son çikleti ağzına atmıştır. İçinden çıkardığı çikletin kâğıdını ve boş paketi elinden koy verip yere bırakır.
Kâğıt ve paket, hafif rüzgârın esintisiyle sağa sola savrularak yol boyunca ilerler. Ozan, hemen yanı başında olan bu olayı dikkatle izlemektedir. Bahtiyar Bey’in “Hadi oğlum gidiyoruz, yolcu yolunda gerek” demesiyle kendine gelir ve dedesinin elinden tutarak ona eşlik eder.
Az sonra bir eczanenin önünde dururlar. Dedesi kapının önünde beklemesini tembihler, kendisi de dükkâna girer. O esnada Ozan’ın dikkatini yolun karşısında bulunan bir nalbur dükkânı çeker. Bir adam yerleri paspaslamaktadır ve işi de yeni bitmiştir. Elindeki su dolu kovayla kapının önüne gelir ve kovanın içinde ne varsa rastgele yola savurur. Ozan adamın yaptığını şaşkınlıkla izlemektedir. Ne var ki henüz suyun yola dökülmesinin üzerinden bir dakika bile geçmemiştir ki; hızla gelen bir araba, yoldaki su birikintisinin üstünden geçer ve orada ne kadar pis su varsa hepsini etrafa sıçratır. Ve pek çoğu da gelip nalbur dükkânının tertemiz camlarına çarpar ve bir anda etrafı berbat eder. Bunu gören dükkân sahibi öfkeyle dışarı fırlar, bağırmaya başlar:
“Siz hiç mi medeniyet görmediniz? Sizi terbiyesiz, sizi utanmaz insanlar. Bu kadar hızlı araba sürülür mü, insan hiç sağına soluna dikkat etmez mi? Vitrinimi rezil ettin, oysaki daha yeni silmiştim.”
Bu kadarla da kalmaz söylenmesi. İçeriye girerken de devam eder:
“Vallahi bu ülkenin insanı adam olmaz, eğitim şart kardeşim, eğitim şart…”
Bir başka gündür… Dedesi emekli maaşını almak için bankaya gidecektir ve yanında Ozan’ı da götürmektedir. Metrobüs durağında gelecek aracı beklemeye koyulurlar. O kadar çok insan beklemektedir ve öylesine kargaşa vardır ki, bir türlü binemezler. O sırada arkalarında bekleyen iki kişiden biri, yanındaki arkadaşına hararetle anlatmaktadır:
“Yok, kardeşim yok, bizim millet asla adam olmaz. Baksana henüz birbirimizin sırasına bile saygı gösteremiyoruz.”
Metrobüs gelir ve tam Ozan’la dedesi binecekken az önce arkada konuşan adam bir omuz vurarak Bahtiyar Bey’i yana savurur ve kendini zorla metrobüsün içine atar. Bahtiyar Bey’le Ozan yine binemez, bir sonraki aracı beklemek zorunda kalırlar. Neyse ki güç de olsa bir sonrakine binerler. Dedesi Ozan’ı kalabalıktan korumak için bacaklarının arasına alır. Hemen yanlarında bulunan, dedesinin yarı yaşlarında olan iki kişinin konuşmasına şahit olur bu defa Ozan.
“Görüyor musun kardeşim? Ne edep kaldı, ne saygı. Kadınlar, yaşlılar ayakta yolculuk ederken gencecik insanlar yerleri kapmışlar, bir de etraflarına bile bakmıyorlar. Yok, kardeşim yok, vallahi bizim millet adam olmaz. Eğitim şart birader, eğitim şart.”
Bir sonraki durakta inenler olur, yerlerden bazıları boşalır. Az önce konuşan şahıs, ani bir atakla Bahtiyar Bey’in önüne geçer ve Ozan’ın şaşkın bakışları altında boşalan yere kurulur. Babası yaşındaki Bahtiyar Bey ise hâlâ ayaktadır.
Bahtiyar Bey, bankadaki işini bitirir ve durağa doğru yöneldiğinde aklına metrobüse binerken yaşadıkları zorluklar gelir. Yollarının pek uzak olmadığını, bu yüzden fazla para ödemek zorunda kalmayacağını düşünerek bir taksi çevirir. Taksici, çenesi düşük denecek kadar çok konuşan biridir. Hiç susmaz, hep konuşur ve sürekli insanları eleştiren söylemlerde bulunur.
Bir ara yolda acı bir fren sesiyle irkilir Ozan. Yaya geçidi olduğu hâlde taksici yavaşlamamış, geçitteki yayalara çarpmasına neredeyse ramak kalmıştır. Ne var ki yaya geçidine yaklaştığında yavaşlaması, durup da yol vermesi gereken şoför, bütün bunların tersine hiddetlenip yayalara söylenmektedir:
“Şunların yaptığına bakın yahu, görmüyor musunuz kardeşim? Araba geliyor daha dikkatli olsanıza.”
Bununla da kalmaz taksici. Bahtiyar Bey’e döner ve başlar konuşmaya:
“Yok, beybaba yok! Bizim millet asla adam olmaz. Baksana daha doğru dürüst yolda yürümeyi bile bilmiyor. Anlayacağın eğitim şart amcacığım, eğitim şart.”
Evlerine yaklaşmışlardır ve taksi hızla ilerlemektedir. Uzaktan gördüklerinde sarı yanan ışık, onlar yaklaşıncaya kadar kırmızıya dönse de taksici aldırmaz ve basıp geçer. Bahtiyar Bey artık dayanamayıp sorar şoföre:
“Kırmızı ışık yanıyordu neden geçtin oğlum? Ya o sırada bir araç geçse ne olurdu bir düşünsene.”
Taksici pişkince gülerek cevaplar Bahtiyar Bey’in sorusunu:
“Zaten bu ışıkları boşuna koyuyorlar baba. Görmüyor musun? Allah bana iki göz vermiş, beni birini ya da bir arabanın geçtiğini görmeyecek kadar kör mü sanıyorsun?”
Söyleyecek söz bulamaz Bahtiyar Bey. Başını öne eğer ve bir süre öyle durur. Sonrasında Ozan’a döner, fakat onun şaşkın bakışlarıyla karşılaşır. Çocukcağız yaşadıkları ve bizzat gözleriyle şahit oldukları karşısında afallayıp kalmıştır. Dedesinin kulağına eğilir, “Sana bir şey sorabilir miyim?” der ve Bahtiyar Bey’in “Tabii ki yavrum” demesinden sonra da sorar:
“Dedeciğim, ‘Eğitim şart’ demek, ne demek?”
* * *