- Kategori
- Güncel
"İçinizdeki çocuğu yaşatın!" Hangi çocuğu?
6 yaşındaki bir çocuğa Bursa’nın fethini anlatın; “Osmanlı ordusunun, önce şehri kuşatıp giriş çıkışları tuttuğunu, bu şekilde aylarca beklediğini ve orada yaşayanları bu baskıyla pes ettirterek teslim aldığını.” söyleyin. Çocuk, o kuşatma esnasında şehirde bulunan masum insanların ne yiyip ne içtikleri konusuna kafayı takacak ve sırf bunu sorgulayacaktır büyük bir ihtimalle.
Veya Dersim olaylarını anlatın;” İsyan çıkmıştı.” deyin, onu deyin bunu deyin, fakat arada “Bir subayın 4 yaşındaki bir çocuğu bacaklarından kavrayıp kafasını taşlara vura vura öldürdüğünü.” de söyleyin...
Ya da, Ermeni Tehciri’ni anlatın…
Evet, çocuğun Türklük bilinci gelişmemiştir tabii henüz!
Okula başlayacak, Türklük bilinci gelişecek, devletleşecek, güçlü bir bünyeye sahip olacak ve sonra, bütün bu olaylara soğukkanlı bir şekilde bakmaya başlayacak.
“İçinizdeki çocuğu yaşatın!” derler ya hani…
Hangi çocuğu?
Parkta, salıncakta sallanan, çocuğu mu? Onu yaşatmak kolaydır aslında. Salıncakta sallanır, onu yaşatır ve yaşama sevinciyle dolarsınız.
Her taraftan saldırıya uğramış, ölümcül darbeler almış ve can çekişen yukarıda bahsettiğim çocuğu yaşatmak ise oldukça zor. Pek çok yetişkinin aynı durumda olması, bu çokluğun ve aynılığın rahatlatıcı etkisi, onu yaşatma ihtiyacı duyulmamasına da neden olabilir tabii.
Fakat öbür dünya var!
Yanı, ya orada, peygamberimiz “’İstanbul’u fetheden asker ne güzel askerdir…’ diye bir söz söylememiştim.” derse?
Ya, günahı ve günahkârı övmek günahsa… Ve pek çok insanın günah defterlerine bu günahların yazılmış olduğu, orada ortaya çıkarsa?
Ya, Ermeni mallarını afiyetle yiyenlerden ve şimdi de kalanları iade etmemek için elli takla atmaya hazır olanlardan, orada “kul hakkı” kapsamında hesap sorulursa?
6 yaşındaki bir çocuğun kafasına taktığı şeyleri yabana atmamak lazım aslında. Allah da aynı şeylere takmış olabilir yani. Bunu orada göreceğiz elbette.